Ferdî gelişim tekniklerinin kaynağı

“Popülist bir yaklaşım” ithamlarına hedef olma kompleksine kapılmadan hemen belirtmeliyiz: Aslında din ile barışık fen-felsefe ve pozitif ilim ve kişisel gelişim yaklaşımları; “Kur’ân” ile onun ilk ve orijinal yorumu “Hadîs-Sünnet”te kimi yerde öz/nüve, bâzen tohum-çekirdek, kimi zaman da ayrıntılarıyla yer alır. Bu tür söylemlerimize karşı şöyle bir itiraz da yapılır:

Batılılar, gayr-i müslim ilim adamları, yeni bir keşif, orijinal bir buluş yaptıklarında; “Bu İslâm’da var!” diyerek sahip çıkıyor, ona uyarlıyorsunuz. Mâdem vardı; neden Müslümanlar daha önce bulmadı, bulmuyor ve açıklamıyor?

İlk bakışta haklı gibi gözüken bu itiraza itiraz hakkımızı şimdilik birkaç paragrafla sınırlı tutacağız. (Yeri geldikçe derinlemesine kritiğini yapacağız.) Mevzuları işledikçe zaten bu apaçık görülecektir. Şimdilik şu kadarını ifâde edelim: Önyargıların mahsulü olan bu argümanlar yanıltıcı ve aldatıcıdır. Bu söylemler;

* Kur’ân, Hadîs-Sünnet’in i’câz (mu’cizeliği, yâni insanlığın meydana getirmesi mümkün olmayan ilmî-fikrî yönü, binlerce sırlı, gizli hakikati asırlarca önce haber verme cephesi, taklit edilmesinin imkânsızlığı) ve îcâzından (kısa ifâdelerle çok mânâları anlatması) ve yüksek belâgat (sözün düzgün, kusursuz, yerinde, zamanında, ölçüsünde, hal ve makamın gerektirdiği güzellik ve san’at prensipleri incelikleriyle ifade edilmesi) taşımasından habersiz olanların;

* İslâm toplumlarının tarih seyri içinde geçirdiği süreçleri; ilme, teknolojiye, keşif ve icadlara yaptığı katkıyı fark etmeyenlerin;

* Medrese/üniversite, tekke-zâviyenin eğitim ve terbiye metodlarını; İslâm bilgin, müfessir/Kur’ân yorumcusu, mütefekkir/düşünür, mutasavvıf  ve ahlâkçılarının eserlerini inceleme fırsatı bulamayan veya araştırma zahmetine katlanmayanların veya görmezlikten gelenlerin;

* Fen ve sanayiin teknolojik kitle iletişim vasıtalarını elinde bulunduran kimi ard niyetli oryantalist (Şarkıyatçı, Doğu ve bilhassa Müslüman toplumları inceleyen araştırmacılar. Ki, hepsi aynı kategoride değerlendirilemez) ve onların etkisinde kalan sefih çevrelerin dillerine pelesenk ettikleri nakaratlar; kasıtlı ve olumsuz propagandalardır.

Asla İslâmî hakikatlerle bir kıyas yapmadan (çünkü, ezelî ve ebedî gerçekler, beşeri ve sonlu olgularla kıyaslanamaz) şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki: Kur’ân ve Sünnet’in asıl hedefi; insan rûhunu tekâmül, duygularını geliştirme, ahlâkî normlarla donanma becerisini; nefsî, süflî, hayvanî, olumsuz duygularını kanalizeyle aşırılıklardan koruma maharetini kazandırmaktır. Doğru söyleyen tarihin tesbitidir:

İlmin, kültürün, san’atın, ahlâkın, hukukun, hattâ mimari, müzik ve teknolojinin kaynağı dindir. Hak, hürriyet, medeniyet, nezâket ve nezâhetin kaynağı da semâvî dinler ve İslâmiyettir. Kur’ân ve Sünnet, ferdi, âileyi, toplumu, eşyayı, varlığı bütün yönleriyle ele alır. Bireyi, en güzel bir şekilde bilgilendirir, eğitir. Zaten dinin ilk planda muhatabı bireydir. Öte yandan, sosyal münasebetleri, en ince detaylarına kadar düzenlemiştir. Başta anne-baba hakkı olmak üzere, eş, çocuk, yakın/uzak akraba, komşu, insan, hattâ hayvan, eşya ve çevre hakkı ortaya konmuş, izâh edilmiş; herkesin iş, vazife, mesuliyetlerinin sınırları belirlenmiştir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*