Fetih ve Fatih

“Muhammed” Sûresini okuyordu Sultan Murad Han.
Haber geldi, dediler ki; “Bir oğlun oldu ey Sultan!“
Kaldırdı elini göklere, duâ etti Rabbine.
Salâvat getirdi sevinerek, hem de Habibine.

“Ya Rab!” dedi. “Okuyorken Muhammed Sûresini,
Haber geldi oğlumdan, işittim onun sesini.
Hamdolsun Sana. Ben de ‘Muhammed’ koydum ismini.
Ayırmasın O, İslâma feda etsin cismini.

“Ey Allah’ım! Bundan sonra Fetih Sûresi geliyor.
Nasib et ona…. Bütün Müslümanlar bunu diliyor! “
Diyordu adeta o, lisan-ı haliyle bunları.
Koşturdu fetih peşinde, bu yolda çok Sultanları.

Büyüdü Şehzade Mehmed, geldi ondört yaşına.
Bıraktı babası, devlet idaresini ona.
Fırsatı ganimet bilen düşman sevindi buna.
Hücum etti devlete, hem saldırdı ordusuna.

“Baba!” dedi. Sultan Mehmed. “Durum tehlikededir gel!
Terk etme devleti, küffar vatana atıyorken el!“
“Oğul!“ dedi, koca Murad. “Bundan sonra Sultan sensin!
Gayret et biraz, sen küffara kolay vatan vermezsin!“

“Madem” dedi, “Sultan benim, emrediyorum sana!
Çabuk gel! Girmeden hain düşman aziz vatana.”
Koştu Murad Han, geldi tekrar devletin başına.
Şaşırdı küffar! Hiç akıl erdiremedi buna.

“İstanbul fetholunacak!“ demişti, Yüce Peygamber.
“Ne güzel ordu onu fetheden, hem ne iyi asker!”
Bunu duyan her Sultan, girişti erişilmez Fethe.
Kimseye nasib olmadı, o dünyada eşsiz belde.

Cenâb-ı Hak, büyük fethi Mehmed’e nasib etti.
O, üstün zekâsıyla, bütün ordulara yetti.
Eşsiz bir şey! Gemilerini karadan yürüttü.
Acâibtir! Hem de atını denizde yüzdürttü.

Bir Mayıs sabahı indi Haliç’e, koca orduyla.
Yıkıldı Konstantinopolis! Güvendiği suruyla.
Karşı koyamadı Bizans, o koca iman seline.
Fetholdu, hamdolsun! Boğuldu, mehter ve top sesine…

Giriyordu şehre Fatih, beyaz atın üstünde.
İman-ilim birleşmişti onun metin göğsünde.
Şimdi âlem şahid olsun, gelsin bunu görsün de,
Gencecik yaşta bir Fatih, bulunmaz böyle günde.

“Fatih!” ünvanına lâyık oldu, Sultan Muhammed Han.
Şükretti. Her zaman hakkı istedi yüce Allah’tan.
“Konstantinopolis” ismini sildi, ”İslambol” yaptı.
“Serbest her insan!“ dedi. Herkes istediğine taptı.

Bir kilise vardı kocaman, ismi “Ayasofya”.
Cami yaptı orayı. Ne de olsa Fatih’ti ya.
Tarihler yazdı bu büyük Fethi, çizdi coğrafya.
Bir çağ değiştirdi. Hem bağlandı, Avrupa-Asya.

“Ya Rab!“ dedi Fatih. ”Sana mabed yaptım burasını,
Benden sonra gelen kim kaparsa, bulsun belâsını!”
Böyle dedin Fatih, bak şimdi Ayasofya ne halde?
Zincirini kıracak bir el arıyor. Söyle, o nerde?

Ne acaib bir iş, gülüyor âlem-i Nasara.
Onlar mesrur. Bizim kalbimizde açıldı yara.
Ayasofya! Sana vurdular zincir, düştün dara.
Fakat, biter bu dert. Günlerin kalmaz kara.

Açılacaksın artık! Kırılacak o hain eller.
Matemin bitecek! Bir gün üstünde ezanlar inler.
Yakındır küfrün sonu. Bitecek senin hazin çilen.
Yayılıyor nur-u İslâm! Nesl-i âtîdir bu gelen.

Not: Bu şiir 29 Mayıs 1973 senesinde, gençlik yaşımız olan 20 yaşında iken yazılmıştır

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*