Filistinli Zehra´nın gözleri

Image
Filistin’de yaşanan sıkıntılar bitmek bilmiyor. İsrail’in hak ve hukuk tanımaz tavrı, “Ben ne istersem onu yaparım” şeklindeki inadı; bölgedeki tansiyonu sürekli yükseltiyor ve neticede Filistinlilerin mağdur olmasına sebep oluyor.

İsrail’in Gazze’de yaptığı katliâmın yaraları hâlâ sarılabilmiş değil. Filistin’de yaşanan sıkıntılara dikkat çekmek için oluşturulan konvoy konunun yeniden gündeme gelmesine sebep oldu. “Filistin’e yol açık” sloganıyla oluşturulan konvoyun İngiltere’den yola çıkması da dikkat çekici. Türkiye’nin yapması gereken öncülüğü başkalarına kaptırmış gibi görünüyoruz.

Yüzlerce araçtan oluşan “Filistin’e yardım konvoyu” hedefe ilerlerken İsrail’in, yaptığı bir zulmü itiraf etmesi gözden kaçtı. İlgili haber şöyleydi: “İsrail, adlî tıp uzmanlarının, 1990’larda Filistinliler de dahil salgın hastalıklar, kazalar yahut çatışmada ölenlerin organlarının ailelerinin izni olmaksızın alınması uygulamasına başvurduğunu itiraf etti.” (Radikal, 21 Aralık 2009)

Bu haberi okuyunca, konu ile ilgili olarak hazırlanan bir filmi hatırladık. “Filistinli Zehra’nın Gözleri” adlı filmin konusu şöyleydi: İsrailli komutan İscaak Qwen’in Thedora adında bir oğlu vardır. Oğlu sakat olduğu için gelişen teknolojileri ile oğlunu sağlığına kavuşturma telâşındadır. Qwen oğlunun gözleri için Filistin’deki bir mülteci kampındaki okula heyet yollar. Heyet kamptaki görevlilere bir göz hastalığı salgını olduğunu ve çocukların muâyene edilmeleri gerektiğini söyler. Sonuçta beş çocuk seçilir ve okuldan çocukları alıp hastaneye götürürler. Yaklaşık bir saatlik muâyene sonunda doktor çıkar Zehra’nın gözlerinde hastalık olduğunu, bu sebeple karantinalarında kalması gerektiğini söyler. Neticede Zehra ameliyat edilerek ‘kör’ edilir, Zehra’dan alınan gözler İsrailli komutanın ‘sakat’ oğlu Thedora’ya takılır vs.

Tabiî ki filmde başka hadiseler de anlatılıyor, ama en çarpıcı olan, organ çalınmasının anlatıldığı bölümlerdi. Düne kadar “Filistinli Zehra’nın Gözleri”ne sadece bir ‘film’ olarak bakanlar, İsrail’in itirafından sonra hadisenin gerçeğin ta kendisi olduğunu her halde anlamışlardır. Aslında bu konu İsrailli yöneticilerin yargılanması gerektiğini gösteren delillerden biridir. Yaptıkları her işte dünyanın nefretini kazanan bu yöneticiler, elbette bunların hesabını hem de uluslar arası mahkemelerde vermek mecburiyetinde kalacaklardır. Zaten İsrailli bazı yöneticiler hakkında gıyaplarında verilen ‘tutuklama’ kararı da bunun göstergesi. Son olarak İsrail Başbakanı olmaya kesin gözüyle bakılan Kadima Partisi lideri Tzipi Livni hakkında bir İngiliz mahkemesi ‘tutuklama’ kararı almış. Bu karar üzerine Kadima Partisi de lideri Livni’nin liderliğini istemediğini açıklamış. Livni’nin tutuklanmak istenmesinin sebebi ise Gazze’de savaş suçu işlemiş olması. (Yeni Şafak, 25 Aralık 2009)

Nasıl ki Bosna’da yapılan katliâmın hesabını, dönemin Sırp yöneticileri veriyor ve vermeye devam edecek; aynı şekilde genelde Filistin, özelde Gazze’de yapılan katliâmın hesabını da İsrailli yöneticiler verecek. Bugün için uzak bir ihtimal gibi görünse de İnşallah onların da kanun önünde hesap verdiği günleri göreceğiz. Zalimler hak ettikleri cezayı görürse, belki Zehraların gözleri kurtulabilir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*