“Firesiz hizmet!”

Image
Efendim, başlığa aldığımız “firesiz hizmet” tâbirinin patenti, asker ocağında yetişmiş, ömrünü dâvâsına adamış, içtimâî konularda da istikametten hiç şaşmamış, Mersin ilinin senelerce Yeni Asya Temsilciliğini yapmış, fedakâr, cefakâr, vefakâr Ahmet Sevinç Ağabeye ait.
Evet, hizmete “firesiz” odaklanmak.

Firesiz yaşayıp, iman yolunda istikamette kalabilmek, hele de böyle dehşetli bir zamanda ve kaygan bir zeminde kolay bir mesele olmasa gerek.

Şimdi konuyu biraz açalım ve maksadımızı sizinle paylaşmaya çalışalım. Geçen hafta sonu, dünürümün düğünü için Mersin ilindeydim. Düğün merasiminin “gelin alma” töreninden sonra âdet olan düğün sahibinin ikramını müteakip fırsatı değerlendirmek üzere Mersin Yeni Asya Bürosuna geçtik. Orada dostlarla; hem çayın “demini” hem de sohbetin “demini” birlikte yaşadık. Yıllarını bu dâvâya vermiş olan ve yıllarca burada Mersin Yeni Asya Temsilciliği görevini en zor şartlarda yapan, emekli asker, değerli Ahmet Sevinç Ağabeyi sordum. Değerli eşi, ablamızın bir kaza sonucu vücudunda kırıklar oluştuğunu ve onun sağlık problemleri dolayısıyla evde refakatçi olduğunu söylediler. Hemen telefon edip kendisiyle görüştük. Ahmet Ağabey, beş dakika sonra büroya teşrif etti. Kucaklaştık, hasret giderdik. Sohbet sırasında bir ara Ahmet Ağabey: “Bana bazı kardeşler ‘Fire vermeyen kardeşim!’ diye hitap ederler” dedi.
Bu söz benim dikkatimi çekti. “Nedir bu? Ne demek, biraz açar mısınız ağabey?” dedim.
Ahmet Ağabey kısaca konuyu şöyle izah etti:

“Kardeşim, ben bu dâvâyı tanıdıktan sonra başta kendim, sonra da aile efradımı şu üç şeyden asla uzak tutmadım, bunları terk etmedim. Böylece de Elhamdülillah hiç ‘fire’ vermedik. Bu güne kadar cemaatle kaynaşma ve birlikte aynı çizgide olmanın sırrı da buradadır. Çocuklarımı ve kendimi bu dehşetli asırda ‘fire vermeden’ yetiştirmenin sırrı bunlardır: Ben her hal ve şartta: 1- Dershaneye devam etmeyi hiç terk etmedim. 2- Talebe hizmetlerine çok önem verdim. Çocuklarımı da buna dâhil ettim. 3- Neşriyatı hiç bırakmadım, devamlı takip ettim. Hâlâ da büyük bir dikkat ve şevkle takip ediyorum.

“İşte bu üç şey beni, çocuklarımı ve ailemi bu asrın dehşetinden kurtardı diye düşünüyorum. Onun için Elhamdülillah ailece bir bütün olarak, hiç ‘firesiz’ olarak bir Yeni Asya Ekolünde gözümüzü açtık ve şu anda da aynı minvâl üzere çocuklarımla, damatlarımla, gelinlerimle, torunlarımla devam etmekteyiz.
“Ayrıca, bunların yanında, şu hususa da dikkatinizi çekmek isterim. Bu da çok önemlidir. Bu mukaddes dâvâda ilmen, aklen, mantıken, sağduyuyla hareket edebilmek. Dâvânın imanî ve içtimâî her iki boyutunu çok iyi kavrayıp hazmedebilmek de bir o kadar önemlidir.”

Evet, işte paylaşabileceğimiz güzel bir hayat tecrübesi ve prensipli, kararlı olabilmenin ve tavizsiz yaşamanın güzel bir neticesi.

Zaman zaman, dostlarla gerek yüz yüze, gerekse de telefon ve internet üzerinden yaptığımız sohbetlerde hep şunu vurgular ve hasbihâl ederiz: “Risâle-i Nurları az okuyoruz! Dünyaya fazla daldık! Dünyevîleştik! Risâleye daha fazla odaklanmalı, ferdî ve toplu olarak daha fazla okumalıyız! vb.” İnşâallah, şimdi zaman bu hasretin giderilmesi için işin aslına yoğunlaşmak zamanıdır. Tatbikatına geçmek zamanıdır. İnşâallah tatbikatını da yaparız, ki Elhamdülillah bazı yerlerde zaten vardı, bazı yerlerde de yeni yeni bu güzel âdet başladı.

Elbette ki bu zamandaki en büyük ihtiyaçlarımızın başında gelen bu tür, özellikle “Müzakereli Risâle-i Nur Okumalarına” şiddetle ihtiyacımız var. Bu bakımdan diğer bazı illerimizde de olan bu tür güzel faaliyetleri ve bu tür hizmetleri gönülden tebrik ediyorum. Yaygınlaşarak devam etmesini temenni ediyorum. Antalya ilinde de yakın zaman içerisinde böyle bir faaliyeti başlattığımızı belirtmek isterim.

Bu müsbet faaliyetler cemaatin istikametini, tesanüdünü, muhabbetini, aşk ve şevkini arttırır. Bunlar olmadığı zaman da, işin içine nefsin hevesatları, şeytanın oyunları girer ve mâlâya’niyât, boşboğazlık, tenkit, gıybet, istikrarsızlık, yeis, enaniyet, kutuplaşma ve Allah korusun her türlü menfîliklere müheyya bir ortam oluşmaya başlar.

Bütün menfîlikleri ortadan kaldıracak ve camiâ olarak bizim önümüzü açıp, müsbete yöneltecek bu tür “müzakereli okumaların” ve okunanları anlayıp, hazmedip hayata tatbik etmenin, dolayısıyla—“lisân-ı hâl ile”—onlara ayna olmanın çok elzem olduğunu ve Üstad ve saff-ı evvellerden gelen en sağlam bir yol ve usûl olduğunu zaten çoğumuz biliyoruz. Öyleyse bu bilineni bir defa daha tembel nefsim başta olmak üzere dostlarla paylaşmak istiyorum.
Aşkla, şevkle, ümitle, sevgiyle, muhabbetle yoğrulmuş mânevî sofralara sahip olup “firesiz” bir şekilde bu mukaddes dâvâda son nefese kadar devam etmek ümit ve temennisi ile!

 

{mosmodule module=imza-eren}Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*