Fıtrî şeriat fendir, kelâmî şeriat ise Kur’ân-ı Kerîm’dir

Bedüzzaman’ın izini sürdüğü, rüyasını gördüğü ve mücâdelesini verdiği Medresetü’z Zehra’nın temeli bir insanî ve İslamî projedir.

Bu proje sadece Türkiye ve âlem-i İslâm projesi değil, insanlığın kurtuluş projesidir. Zira Bediüzzaman, evrensel bir rehberdir ve mesajları Kur’ânî’dir.

Buna karar verebilmek için bu projenin en azından müfredatını çok iyi bilmek gerekir.

Meselâ, Bediüzzaman o zamana kadar kimsenin söylemediği, ondan sonra da yüreği yetip pek sahip çıkılamayan din ve fen ilimlerinin bir arada tahsilinden bahseder ve şeriatı da fıtrî ve kelâmî diye ikiye ayırır. Fıtrî şeriat fendir ve kâinattır, bütün insanlığı ilgilendirir. Kelâmî şeriattan kastedilen ise, Kur’ân-ı Kerîm’dir. O da en başta âlem-i İslâmı ilgilendiriyorsa da neticede en son hak kitap olup bütün insanlığa gönderildiğinden, hükümleri evrenseldir.

Bediüzzaman, “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyedir, Aklın nuru, fünun-u medeniyedir…” (Münâzarât) demek suretiyle, her birisini yerli yerine oturtur. “Hayat-ı içtimaiye-i beşeriyede bir çığır açan, eğer kâinattaki kanun-u fıtrata muvafık hareket etmezse, hayırlı işlerde ve terakkîde muvaffak olamaz. Bütün hareketi şer ve tahrip hesabına geçer “ demekle, âdeta âlem-i İslâm ve insanlığın bugünkü hâli pürmelàlini çok veciz olarak anlatır.

Bu gerçek hâlâ tam idrak edilememiş olduğundan, gerek İslâm âlemi, gerekse bütün insanlık, bugün bunun ıztırabını yaşamaktadır. Âdeta, cahiliye devrinde olduğu gibi, yine insanlık âleminin ufkunu zulmet bulutları kaplamış, dehşet ve vahşet hüküm sürer hale gelmiştir. Bugün de kuvvetliler zayıfı eziyor, zenginler fakirlere acımıyor, çocukların üzerine bombalar atılıyor, sokaklarda kadınlar katlediliyor. Adaletin yerini haksızlık, ilmin yerini cehalet, huzurun yerini vahşet almış bulunuyor.

İnsanlık, Asr-ı Saadet güneşinin yeniden doğmasını bekliyor. İşte Risale-i Nur, Kur’ân’ın bu asra bakan bir mu’cizesi olarak ortaya çıkmıştır. Üstad Bediüzzaman tarafından tel’if edilen Nurlar, İslâmiyetin üzerinde birikmiş tozları temizleyip, İslâmiyete saykal vurmaktadır.

İşte bunun için Bediüzzaman Hazretleri, Medresetü’z Zehra projesini hazırlamış, hayata geçirmek için de kendi hayatı boyunca mücadele etmiştir.

Medresetü’z Zehra projesi, âdeta bir Asr-ı Saadet projedir. “Bu inkılâbın temel taşları sağlam gerek” diyerek, inkılâpçıların yıkmaya çalıştığı temel taşları, tekrar yerine koymuştur. Yeni bir İslâm medeniyetinin temellerini atmıştır.

Medeniyet nedir sorusuna ecdadımız “fazilet-i ibad ve imar-i bilad” demişlerdir. Yani, hem kulluğun faziletini idrak etmek, hem de beldeleri imar etmek şeklinde tarif etmişlerdir.

İslâm medeniyeti, bir insaniyet-i kübra demektir. İslâm medeniyetinde, fıtrî şeriat ile Kur’ânî şeriat birleşecek, din ilimleri ile fen ilimleri birlikte tahsil edilecek, böylece çift kanatlı bir kuş gibi insanlık medeniyet semalarında uçacaktır. İşte o zaman, Asr-ı Saadetin huzurlu günlerine geri dönmek mümkün olacaktır.

Şemsettin Çakır

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*