Füzyon etkisi

Nur şakirtlerinin siyasetle ilgilenmeme yaklaşımı, her günlük siyasette dinini ve imanını ortaya (koz olarak) koymama dikkat ve inceliği olsa gerektir.

Bediüzzaman’ın medenîlere gösterilecek form ve biçim karşılığı olarak ürettiği pek çok yaklaşım var. Bunlardan biri Sezai Karakoç’un “ihlas doktrini” olarak tanımlaması ile yani bireysel, toplumsal ve siyasî neredeyse her alanda da kullanılabilecek (yaşanan gerçekler dışında asıl olan) “doğrular”dır.

Müsbet hareket de bunlardan biri olmalıdır. Müsbet hareket bir duruştan çok tavrı, hareketi, yani dinamizmi ifade ediyor.. efalimizle izhar çerçevesinde… birleşerek hareket etmek (tevhid ve istikamet) bir büyük caddede (cadde-i kübra-i Kur’aniyye) ve doğru bir yönde (sırat-ı müstakim) Batı’dan Doğu’ya karşılıklı (İstanbul’dan Medine’ye; Avrupa’dan Hicaz’a) yollar açmak, yoksa balonla (fen ve san’at balonu) ulaşmak…

Evet, bir cadde-i kübra, anayoldayız. Stendhal, roman için “anayola tutulmuş bir ayna” der. Müslüman’ın ise böyle bir aynası yoktur; Müslüman teşhir değil tecelli üzerinde yol alır, çünkü seferdedir.

İsmet Özel’in “Uzun yola çıkmaya hüküm giyenler”i aynı zamanda tahammül etmek zorundalar;

“Sen ve yağmur/ başa dönemezsiniz”,

“burada kalamazsın ve başa dönemezsin/ gitmek zorundasın”…

Anayolda seyahat ederken gördükleri manzaralar, tabiat aşık ettirmez, temaşa ve “Marifet-i Sâni’ denilen kemalât arşına uzanan mi’raçlar…” Mesnevi-i Nuriye – dır her bir karesi…

Shakespeare, küçük şeylerin etrafını fazlaca işleyerek büyük yaptık, demiştir. Bu sanatın mübalağasıdır. Mübalağaya karşı çıkmak; küçük şeyleri değerli yapmak ise ihlâs ve müsbet hareketin gereğidir.

Bediüzzaman; Bütün kuvvetinizi ihlasta ve hakta bilmelisiniz. Evet kuvvet haktadır ve ihlastadır. Haksızlar dahi, haksızlıkları içinde gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden kuvvet kazanıyorlar. Lemalar – derken ihlâsın en büyük bir kuvvet ve “vesile-i makasıd” olduğunu söylüyordu. Hatta “şerde dahi olsa”.

İmam-ı Gazali, İhyâu Ulûmid-Dîn’in 4. Cildinde “İhlâsın Hakikati”ni anlatırken: “…İçten tahrik eden sebep tek olursa, bundan meydana gelen işe, niyet edilen o tek şey’e nispetle, ihlas denir” diye bir tanım getiriyor. Buradan hareketle: “Meselâ, sırf riyâ maksadıyla sadaka veren de muhlis, yani hâlis riyâkârdır. Çünkü niyetine başka bir şey karıştırmıyor. Bütün şaibelerden uzak ve yalnız Allah rızası için veriyorsa, buna da muhlis denir, yâni aslında niyet iyiye de olsa kötüye de olsa, başka hiçbirşey karıştırmadan tek maksadla yapılan iş hâlistir.” diye tamamlıyor.

James Baldwin “Dört Büyük Amerikalı” kitabında Benjamin Franklin’i anlattığı bölümde okuyucuya: Küçük şeylerde bile ciddi ve onlara bağlıydı ki bu, önemli şeylere ulaşmanın en kesin yoludur” derken Amerikan sistemini de özetlemiş oluyordu.

Bu özelliği getirmesi ile, Franklin’i, ünlü bir konuşmacı: “Avrupa’ya ışık seli yayan ve Amerika’ya özgürlüğünü veren dahi” şeklinde tanımlayacaktı.Onun yardımı olmasaydı, Amerikan kolonileri bağımsızlığını zor kazanırdı.

İlginçtir, Benjamin’in babası sabun ve mum üreticisiydi. Mumlar için fitil kesme, mum yağını kalıplara dökme ve babasının müşterilerine sabun satmakla meşgul olmuştu. “Birçok az, çok yapar”dı. Birleşerek büyüme…

Basit işlerde büyük başarılara açılan kapılar olduğunu keşfeden biri de Bediüzzaman’dır. Talebelerine şu dersi verir:

Çünkü nasıl ki dört beş adamdan iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Her biri tam bir lâmbaya mâlik oluyor. O iştirak edenlerin her birinin bir duvarda büyük bir âyinesi varsa, her birinin noksansız, parçalanmadan birer lâmba oda ile beraber âyinesine girer. Aynen öyle de: Emval-i uhreviyede sırr-ı ihlas ile iştirak ve sırr-ı uhuvvet ile tesanüd ve sırr-ı ittihad ile teşrik-ül mesaî.. o iştirak-i a’malden hasıl olan umum yekûn ve umum nur herbirinin defter-i a’maline bitamamiha gireceği ehl-i hakikat mabeyninde meşhud ve vaki’dir ve vüs’at-i rahmet ve kerem-i İlahînin muktezasıdır. İhlas Risalesi –

Buradan şunu da anlıyoruz ki; ittifaklar medenî bir seviye istiyor. Yani insaniyet-i suğra olan medeniyet sizi başkalarıyla birlikte iş yapmayı gerektiriyor. İttihad ise insaniyet-i kübra olan şeriatın müminler arasında, Bediüzzaman’ın ifadesiyle, farz bir vazifesidir. Bu hem medenî olmayı, hem de dinî bir yüceliği istiyor. Yoksa menfaat için de ittifak edersiniz. Ancak ittihat dinî bütünlüğü gerektirir ki bu çok yüksek bir insanlıktır.

Amerika Birleşik Devletleri küçük ve zayıf kuvvetlerin birleşmesiyle ortaya çıktı. Müslümanlar ise ittihat ihtiyacı hissetmiyorlar. Evet, iman müthiş bir kuvvet veriyor. Hakkın kuvveti müsbet hareket ister. İman ihlası netice vermelidir.

Bediüzzaman bir zamanın büyük medeniyet kurucusu Araplar’a bunu hatırlatmıştı:

Onun için tembellikle günahınız büyüktür. Ve iyiliğiniz ve haseneniz de gayet büyük ve ulvîdir. Hususan kırk-elli sene sonra Arab taifeleri, Cemahir-i Müttefika-i Amerika gibi en ulvî bir vaziyete girmeğe, esarette kalan hâkimiyet-i İslâmiyeyi eski zaman gibi küre-i arzın nısfında, belki ekserîsinde tesisine muvaffak olmanızı rahmet-i İlahiyeden kuvvetle bekliyoruz. Bir kıyamet çabuk kopmazsa, inşâallah nesl-i âti görecek.Hutbe-i Şamiye –

Elbette bu mevcut olanı harekete geçirmek için söylenmişti. Yoksa:

Ehl-i dalaletin zilletindendir ittifakları, ehl-i hidayetin izzetindendir ihtilafları. Yani ehl-i gaflet olan ehl-i dünya ve ehl-i dalalet, hak ve hakikata istinad etmedikleri için zaîf ve zelildirler. Tezellül için, kuvvet almaya muhtaçtırlar. Bu ihtiyaçtan, başkasının muavenet ve ittifakına samimî yapışırlar. Hattâ meslekleri dalalet ise de, yine ittifakı muhafaza ederler. Âdeta o haksızlıkta bir hakperestlik, o dalalette bir ihlas, o dinsizlikte dinsizdarane bir taassub ve o nifakta bir vifak yaparlar, muvaffak olurlar. Çünki samimî bir ihlas, şerde dahi olsa neticesiz kalmaz. Evet ihlas ile kim ne isterse Allah verir.

Evet, (“talep edene verilir”) bir düstur-u hakikattır. Külliyeti geniş ve genişliği mesleğimize de şamil olabilir.

Füzyon etkisi, her sabah uyandığımızda yüzümüze çarpan ışıktadır. Çünkü: füzyon tepkimeleri Güneş’te her an gerçekleştirilmektedir. Güneş’ten gelen ısı ve ışık, hidrojen çekirdeklerinin birleştirilerek helyuma dönüştürülmesi ve bu dönüşüm sırasında kütle kaybı karşılığı enerji yaratılması ile mü’minlere: “İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre hâdisatın tazyikatından kurtulabilir. -Sözler- dersini de veriyor olmalıdır.

Caner Kutlu

 

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Allah razı olsun. Çok orijinal pencereler açmışsınız. Özellikle ittikaf için medeniyet lazım tesbitiniz oldukça ufuk açıcı olmuş. Tebrikler.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*