Galenos Klaudios [Calinus] (131-201)

Greklerin ünlü tabibi ve filozofudur. Asıl adı Galenos olup, İslam dünyasında Calinus olarak tanınmıştır. Hipokrat ile birlikte çağının en ünlü hekimi olarak kabul edilmiştir. İnsan anatomisi ve fizyolojisi üzerinde çalışarak deney ve gözlemlerde bulunmuştur. Bir kısmı günümüze kadar ulaşan çok sayıda eser yazmıştır. Eserleri Arapça’ya çevrilmiş olmasından ötürü Müslüman tıp alimlerini etkilemiştir.

Risale-i Nur’da sahip bulunduğu yüksek bilgiye atıfta bulunularak tabiatperestlerin iddialarının doğru olabilmesi için her bir zerreye “Eflatun’un şuurunu, Calinus’un hikmetini” (İşârâtü’l-İ’câz, s. 144) vermek gerektiği belirtilmiştir.

Galenos, tahminen 130 tarihinde eski adı Pergamon olan bugünkü Bergama’da doğdu. İlk eğitimini mimar olan babasından aldı. Babası daha çok geometrik ve aritmetik derslerini verirken aynı zamanda mantık ve tıp alanlarında da eğitim görmesi için yönlendirdi. Eğitim maksadıyla Bergama, İzmir, Corinthos ve İskenderiye’ye giderek buralarda tıp eğitimi gördü. Eğitimi sırasında Aristocu felsefecilerle görüştü. Daha sonra Bergama’ya geri döndü. Roma’ya çağrılarak kralın küçük oğluna özel hekim olarak tayin edildi. Bu arada fırsat buldukça boş zamanlarını değerlendirerek tıp ve felsefe konularında ders verirken, bu alanlarla ilgili olarak eserler yazdı. Ancak, Roma’da çıkan yangında aralarında Aristo gibi meşhurların da bulunduğu çoğu kişiye ait kitaplarla birlikte kendi eserleri de yandı.

Galenos, tıp alanında önemli bir merhale katetti. Tıp ile ilgili tüm bilgilere ulaşmanın ancak Allah’ın ihsanıyla olabileceğine inandı. Aksinin mümkün olmadığını ve tıp ilminin Allah vergisi olduğunu savundu. Hipokrat’tan beri süre gelen tıp ilmi ve ahlakına bağlı kaldı. Aynı zamanda bu alanda tecrübenin önemini de inkar etmeyerek, sanılanın aksine, Hipokrat takipçilerinin de sürekli gözlem ve tecrübeden istifade ettiklerini ve bunu tıp ilmini geliştirmekte araç olarak kullandıklarını savundu. İnsan vücudunu irdeleyen Galenos, kainatta bir gayenin var olduğuna inandı. Allah’ın, sahip olduğumuz her organı görevine en uygun şekilde yarattığını belirtti.

Galenos, kendine has yöntemler kullanarak tecrübe ve klinik gözlemlerine dayanan bir birikim oluşturdu. Farmakolojik buluşların da yardımıyla orijinal tedavi şekilleri uyguladı. Ulaştığı anatomik buluşları, kendisinden uzun zaman sonra bile başvuru kaynağı olma özelliğini devam ettirdi. Kendisinden önce damarlarda kan yerine havanın dolaştığına inanılıyordu. Havanın değil de damarlarda kanın dolaştığını ortaya koyması ve kısmen de olsa küçük kan dolaşımının farkına varması, o dönem için çok önemli aşamalardı.

Galenos, Hıristiyanlığa ilgi ve sempati duymakla birlikte bu dine girmedi. Eserlerinde, Hıristiyanlarla ilgi gözlemlerine de yer verdi. Sözüne sadık, ölümden korkmayan, iffetli, yiyip içmelerine dikkat eden, adalete önem veren insanların tavırlarından sitayişle söz etti. Buna karşılık, Yahudiler ile ilgili görüşleri daha çok eleştirel mahiyet arz etmektedir. Öne sürdüğü fikirlerinden Kitab-ı Mukaddesi de okuduğu anlaşılmaktadır. Bunların dışında Allah’ın varlığına inanmakla birlikte mucizeye karşı çıktığı ve buna inanmadığı görülmektedir. Ayrıca, Yaratıcıya yaratıcı gözüyle değil, mimar Tanrı olarak baktığı ve yoktan var etme fikrini de kabul etmeyip eleştirdiği bilinmektedir.

Galenos’un eserleri üzerinde İslam öncesi ve sonrasında çok önemli inceleme ve çalışmalar yapıldı. Cabir bin Hayyam, bir risalesinde onun tıp ile alakalı teorisine kısaca değinmektedir. Kendisi hayati fonksiyonların tümünü ruh kavramına bağladığı gibi, Müslüman alimler de maddeden ayrı bir cevherin var olduğuna inandıkları, ayrıca nefis ile karıştırılmaması gereken, kalp ile irtibatlı ve onun latif bir cisim olarak tasavvur ettikleri ruh kavramı üzerinde durdular.

Galenos, eserlerinde, insanlarda mevcut olan şehvet, öfke ve akıl güçlerini; karaciğer, kalp ve beynin mizacıyla özdeşleştirdi. Sözkonusu organlarda meydana gelecek bozulmanın neticesinde ruhun da öleceğini ileri sürdü. Ayrıca bedenin özellikleriyle ahlak kavramı arasındaki ilişkiye de değindi. Eğitimin, karakterin değiştirilmesi üzerindeki etkisinin az olacağını ileri sürdü. Eğitimle daha çok, insanda mevcut olan ancak, saklı bulunan bazı özellik ve kabiliyetlerin ortaya çıkarılabileceğini belirtti. Ona göre şehvet gücü eğitimi kabul etmez. Ancak, öfke gücünün yardımıyla akıl tarafından onu bastırmak mümkündür. Dolayısıyla şehvet eğitimi kabul etmezken, buna karşılık öfke gücü ve akıl eğitimi kabul eder. Ayrıca, psikolojik motivasyonların akli boyutu yoktur. Buna delil olarak da, henüz aklı gelişmemiş çocukların ve hiç aklı olmayan hayvanların ahlaki davranışlarını, göstermektedir. O, bu fikir ve düşünceleriyle huyların kaynağının akıl olmadığını, insanları hayra veya şerre yönelten saikin tabii olduğunu ispatlamaya çalıştı. Huyların tabii olduğunu ve sonradan kazanılan bazı alışkanlıkların da ikinci bir karakter olarak isimlendirilmesi gerektiğini savundu.

Galenos, İslam alimlerini önemli ölçüde etkiledi. Ebu Bekir er-Razi Onun kitaplarından faydalandı. Ancak, İslam alimleri bu eserlerden istifade ederken kendisine mutlak bir otorite gözüyle bakmayarak kendi gözlem ve deneylerini de ihmal etmediler. Söz konusu görüş ve düşünceler çok önemli gelişmelere vesile oldukları gibi, bazı yanlış ifade ve kanaatlerin sonradan yanlış olduğunun ortaya çıkarılması da ilmin gereği idi. Nitekim, Razi, ünlü alimin eserine bir eleştiri kaleme alarak tıp ve felsefeye ait bazı görüşlerini tenkit etti. Razi, Bağdat ve Rey hastanelerinde yaptığı klinik deneyler sonrasında Galenos’un bazı gözlemlerinin tıbbi yanlışlarını ortaya koymaya çalıştı. Daha sonraki dönemlerde bazı alimler Galenos’un eserleri, fikirleri ve bu fikirlere yöneltilen eleştiriler hakkındaki görüşlerini kaleme aldılar.

Galenos’un kendi çağında elde ettiği konumu ve birikimi azımsanmayacak ölçüde olduğu muhakkaktır. Risale-i Nur’da, isminin zikredildiği konu itibariyle büyük bir bilgiye sahip biri olarak kabul gördüğü söylenebilir. Bediüzzaman, kainatta mevcut bulunan mükemmel sanat eserlerinden ve mahlukattan yola çıkarak Cenab-ı Hakk’ın varlığını ve birliğini ikna edici delillerle ispatlamaktadır. Bir bitkinin, meyvenin veya küçücük bir canlının yaradılışındaki harikalıklar göz önünde bulunurken, yaratma fiilinin Yaratana değil de tabiata verildiği zaman bunun ispatının imkansızlığına çok sayıda örnekler verilmektedir. Bu örneklerden bir tanesi de, tabiatperestlerin iddialarının doğru olabilmesi için her bir zerrenin Eflatun kadar şuur sahibi, Galenos kadar hikmetle donanmış olması gerektiğinin örnek olarak verilmesidir (İşârâtü’l-İ’câz, s. 144). İlkbaharın gelmesiyle yeşeren en basit bir bitki dahi harika bir sanat eseri olarak görülüp, buna itiraz edilmemektedir. Buna rağmen, yaratıcı olarak tabiatın gösterilmesi, bir zerrenin Eflatun’dan daha şuurlu ve Galenos’dan daha yüksek bilgiye sahip bulunduğunun ispat edilmesi gerekir ki, bunu beklemek akıldan istifa etmek demektir.

Galenos, 201 yılında Roma veya Bergama’da öldü. Vefatından sonra arkasında, uzun bir dönem boyunca başvuru kitabı olarak kabul görmüş çok sayıda eser bıraktı. Bıraktığı eser sayısı olarak dört yüz rakamı telaffuz edilmektedir. Günümüze kadar ulaşan eserlerinin dahi yüz kırk civarında olması ne kadar büyük eser külliyatı bıraktığını göstermektedir. Sadece tıp ile ilgili on dokuz eseri miras olarak bıraktı. Eserleri muhtelif dünya dillerine tercüme edilerek çok sayıda insanın istifadesine sunuldu. Eserlerinin özellikle Latince ve Arapça tercümeleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bazı İslam alimleri, onun bıraktığı eserleri hakkında ayrıntılı bilgilere yer vermişler ve liste halinde aktarmışlardır. Bundan dolayıdır ki, İslam dünyasında önemli bir etki ve iz bırakmıştır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*