Ganztagschule veya öksüz çocuklar!

Image
Bozgunculuğun tarih boyunca suret-i haktan görünerek ortaya çıktığında insanlık müttefik. Buna bâtılın dane-i hakikatı perde yaparak insanlığa hücumu da diyebiliriz.

18. yüzyıl Avrupa’sında ayrık otları gibi cemiyeti işgal eden dinsiz felsefî cereyanları incelediğimizde, bu zararlı hareketlerin geleneksel Avrupa zulmünden kuvvet aldıklarını görüyoruz. Skolastik Avrupa’nın boğucu zulmü, materyalistlerin “hürriyeti” istismar ederek, Hıristiyan kıt’ayı hürriyet yerine kaos ve hayvanî esarete sürüklediklerini her araştırmacı görebilir.

 

Bu girizgâhı, aşağıda aktaracağımız iç içe hikâyecikler için yaptık. Avrupa’da, künyelerinde “Hıristiyanlık veya muhafazakârlık” yazılan partilere sızan “global dinsiz siyasetçiler,” zaman içinde buralarda geleneksel Hıristiyanlık ve AB politikalarının zıddına siyaset tarzları geliştirdiler. Dinsizce icraatlarına kapı açacak kanunları hazırlamadan önce, icraatlarının altyapısını kontrollerindeki medya ile efkâr-ı âmmede inşa ettiler. Meselâ, anneyi yavrusundan koparacak projeler öncesinde, anneleri tarafından evlerinde aç bırakılmış ve bazen üzerine kapı kilitlenerek ölüme terk edilmiş çocuk resim ve haberleriyle toplumu yaygaraya verdiler. Birkaç tane alkolik, uyuşturucu bağımlısı veya ahlâken çürümüş annenin hususî resimlerini öyle umumîleştirdiler ki… Bu resimleri görenler, annelerin yavrularına zulmettiklerine inandırıldılar. Yani fıtrat bozulmuş ve insan hayvandan on misli canavarlaşmıştı haberlere göre…
Ekran, gazete ve dijital medyada iyice pişirilen bu senaryolarla Merkel’in meşhur aileden sorumlu bakanı harekete geçmiş ve anneleri doğumdan sekiz ay sonra çocuktan kurtarabileceklerini haber vermişti. Çocuk bakımevleri… Lenin ile Vera’nın projelerinden biraz daha modern… Zira burada işin başında gönüllülük esası var… Projelerin dayandırıldığı mecazî sebepler çok: Kadın işgücünden faydalanmak, pozitif ayrımcılıkla kadının kariyerini kurtarmak, çocukları eğitimli maaşlı annelere teslim etmek ve çocuğun kadını eve kapatmasını engellemek… Başlangıçta anneler serbest bırakılmıştı. Bütçeden yeterli para alınıp, bayan Ursula von Leyen’in eli kuvvetlenince, adı Hıristiyan olan iktidarın komünist yüzü görünmeye başlandı… Projeye dahil olmak istemeyenler, devletin imkânlarından faydalanamayacak, yokluk ve yoksullukla karşı karşıya kalacaklardı. Hayli uzun ve farklı dalları olan bu hikâyeyi burada bırakarak ikinci hikâyemize geçeceğiz.
İlk ve ortaöğretimle ilgili hikâyemiz de yukarıdaki hikâyeyi çağrıştırıyor: Avrupa’nın yeni muhafazakâr temsilcilerinden Angela Merkel, eğitim kalitesini yükseltmek, çalışan anneleri rahatlatmak ve işsizliği de azaltmak maksadıyla pilot bölgelerde “Okulda tam gün” projesini başlattı. Bir önceki projenin hazırlığında olduğu gibi, velilerin ağız suyunu sihirli medya ile akıtmaya çalıştı. Çocuğuyla meşgul olamayan veya okuldaki günboyu çalışmalarla yavrusunun başarılı olacağına inanan velilerin de yardımıyla söz konusu proje yavaş yavaş yaygınlaşmaya başladı. İşin arefesinde serbest bırakılan veliler, proje kuvvet buldukça uymak mecburiyetini hissetmeye başladılar. Sabahın erken saatinden günün akşam üstüne kadar yavruları öksüz ve yetim bırakan projenin asıl hedefi; tek kültür, tek zevk ve tek davranış biçimine insanları yanaştırmak olmalı. Bilhassa Almanya dışından gelen ailelerin ülkeye getirdikleri kültürden soyutlanmış, Hıristiyan değerlerinden arınmış ve çok kültürlülük “safsata”sından temizlenmiş bir nesil yetiştirmek istiyor yeni muhafazakârlar. Günboyu materyalist bir eğitim… Eski Bolşeviklerin ahlâkını arattırmayan “liberal ahlâk…” Anne kültürünü vermeyi, onu okşayıp sevmeyi ve insanî değerlerle ona ufuk açmayı hedefleyen anne-babalara serbestiyet verebilseydi, belki de tenkidimiz bu denli sert olmayabilirdi…
Avrupalı neoconların sihirli medyalarıyla Alman toplumunda pazarladıkları en önemli üçüncü bir proje ise en trajiği olmalı. Hedef, kadını fıtrî vazifesinden, konumundan çıkarıp; 20. yüzyıl materyalistlerinin yarım bıraktıkları işi tamamlamak. Semavî dinlere baş kaldırmış dinsiz felsefenin bu cereyanı Avrupa kadınını 3K’dan kurtaracaktı. “Kirsche (Kilise), Küche (Mutfak), Kinder (Çocuklar).”
Gecikmeli de olsa bozguna uğratılan bir toplumda materyalistler bu projelerle hedeflerine yaklaşıyorlar… İş kurumları, mümkün olduğu kadar çalışma noktasında kadını önceliyor ve erkeğe “çocuk bakımı” istirahatı veriyor bugün… Kadının, erkeğin bütün rollerini oynayabileceğini ispat etmeye çalışan neoliberaller de yeni muhafazakârlara bütün servet, enstitü ve sivil inisiyatifleriyle destek olmaya çalışıyorlar.
Kadına yapıldığı iddia edilen ayrımcılık esasına bina edilen bu projenin bütün dünyada tatbikata konulduğunu bilvesile belirtmiş olalım…
İsimleri Hıristiyan ve kendileri yeni muhafazakâr olan iktidarın Almanya toplumunu bir kobay olarak telâkkî ettiğini ve hedefine ulaşmak için fütursuzca hareket ettiğini belirtmek zorundayız.
Hikâyeciklerimizin başlığını okuyucularımız değiştirebilirler. Çocuklarımızın en fazla ihtiyaç duydukları bir zamanda, onları anne-baba şefkatinden mahrum etmek, ebeveynin yavrularına inandıkları ve sevdikleri değerleri vermesini engellemek ve onları materyalizm kültürüyle yoğrulmuş eğitimcilerin terbiyesine gün boyunca teslim etmek… 20. yüzyıl rüyasına gitmeye gerek yok. Zira Vera Schmidt’in projeleri Almanya’da yeniden hortladı…
Image

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*