Garip bayramlar

“İslâmiyet garîb geldi ve yine garîb gidecek.”

Bu kudsî sözde bazılarımız hüzün, bazılarımız da sevinç duyarız. Hüzün ciheti mâlum… Olaylar zahiren Müslümanların aleyhinde cereyan ediyor ve mağlup görünüyorlarsa, sözün yorumu; “yalnızlık, anlaşılmamışlık, vatandan cûda ve sılaya hasret” mânâsında anlaşılabilinir. İslâm coğrafyasındaki sıkıntılar, Kandahar ve Bağdat’daki işgallerle global olarak Müslümanların altına verilmiş ateş, maalesef yer yer ümitsizliği çağrıştıran garibliğe bizi düşürebilir, fakat biz yukarıdaki sözü bu mânâda anlamıyoruz.

“Garîb” kelimesinin asıl mânâsına ulaşabilmek için meşhur bir şairimizin dörtlüğünü takdim etmek istiyorum.

Sevgiliye hitaben:

   Hüsn (güzellik) içinde sen garîb,
Şehr (şöhret) içinde ben garîb,
Gel ikimiz bir olalım,
Sen garîb u ben garîb…

Güzellikler içinde senin yerin ayrı. Veya teksin. Şöhret içinde ise benim yerim… Madem ki ikimizde garîbiz (yani sahalarımızda müsbet anlamda tekiz) gel garibler olarak ikimiz bir olalım. Buradaki garibliğin gurbetle alâkâlı olmadığını görüyoruz.

Gariblik; yenilik, güzelliklik, orjinallik ve hatta emsalsizliği bize verir, burada. Aynı anlamda kullanılmış “Garîbüzzaman” imzasını da biliyoruz. Zamanındakilerinden üstün bir şekilde ayrılan ve onlara benzemeyen… İşte “İslâmiyetin garibliğini” bu mânâda anlamaya çalıştığımız bu bayramın, kendisinden önceki bayramlardan çok farklı güzellikleri koynunda sakladığına inanıyoruz.

İslâmiyetin doğuşu garib değil miydi? Sevenlerini nura gark ederken, inatla inkâra kalkışanlar bu ışıktan zarar görerek şaşkına döndüler. Ne doğudan gelenlere, ne de batıda ve kuzeyde hükmedenlere hiç benzemiyordu. Düşmanlarının tüm ittifak, hile ve nifaklarını berhava ederken en çok dikkati çeken yönü garibliğiydi. Bu gariblik geleneksel mücadele metodlarını, savaş stratejilerini, sihir, tarih ve şiir bilgilerini nasıl hiçe indirmişse bugün şarkta ve garbda yükselen “Güneşle” kendilerinden geçerek: garîb şey diyorlar.

Dünyanın dev filoları, kıtalararası elektronik bombalar, gökteki satelitler ve yüzlerce cihazla mücehhez dinsizlik orduları Doğuda Müslümanlar karşısında, Batıda İslâmdan kuvvet alan İsevîler arasında gülünç duruma düşüyorlar. Bağdat’da çökertilen her yeni bir ev, havadan atılan bombalarla parçalanmış her beş-on ıraklı Hak dininin düşmanlarının mağlubiyetini Amerika ve Avrupa’da derinleştiriyorlar. Bırakın bu yağmanın elebaşılarını, sıradan Irak’daki zulme bulaşmış bir Amerikan ve İngiliz neferi bile Batıda dolaşmaya cesaret edemiyor.

Batıda garîb şeyler oluyor… Siyasete yön verenler, ilim mahfilleri ve insaniyetin huzuru için koşuşturanlar, semavî din düşmanlarının gösterdiği adrese koşuşturuyorlar: İslâm ve onu pratiğe döken Hz. Muhammed (a.s.m.). Kur’ân’ı okuyan ve Resûlullahın hayatını okuyan batılı çok garîb şeyler bulduğuna inanıyor. Garbda milyonlarca garîblikler gergefte nakış nakış yeni toplumu dokurken, doğunun; geleneksellik ve istibdadın paçavralarından sıyrılışı artık yalın gözle takip edilinebiliniyor. Kandahar ve Bağdat “Garîbliğe” giden yolu İslâm âlemine gösterdiler. Maddî kılınçlar çoktan kınlarına çekildi. “Siyasal hokkabazlık”la birlikte kötü ahlâk da coğrafyayı terk etmek üzere. İlim ve fen sefahet ve istibdadın rezil ahlâkını tard edince Asya ile Kur’ânî hayatlar yeniden buluşuyor, bu bayramda.

Tam yarım asırdır… Yüzlerce helâket ve felâketle çatlayan ve musîbetlerle özündeki filize yol vermeye mecbur kalmış Batı medeniyetinin nedamet ve rücuunu bu bayramda göreceğiz. Maddî hil’atlerinden soyunup “acz ve fakr”e bürünen Mina’lılar koçu kurban etmeden, Doğuda enenin, Batıda tabiatın kurban edildiğini İbrahimîler herkesten önce duyacaklar.

Göreceksiniz bu bayram kendisinden öncekilerine hiç benzemeyecek. Danenin kalbinden fırlayan sümbülü teknolojinin en serî kameraları görüntüleyemedi, ama Avrupa medeniyetinin özünden fışkıran hakikî medeniyetin çıkışını, “Doğulu Güneşi” tanıyan herkes çıplak gözle takip edebilecek, bu bayramda… Bu bayramın sevinci Asya ve Afrika ile sınırlı kalmayacak. Arafat’daki tekbîrler şimdiden Moskova, Oslo ve Ottowa’dan “Lebbeyk” yankısını buluyor. İnanmayanlar bu bayramda bir nebzede o coğrafyalara kulak versinler. Deccaliyetin tüm müdahâlelerine rağmen garb medyasına bir göz atsınlar… Bu bayramın garîbliği yalnızca dünyanın kalbinde hissedilmeyecek. Önceki bayramlara garîb coğrafyalarda da “garîbçe” yaşanacak. Doğudan batıya “garîb bayramlara” hasretce, âlem-i İslâmın ve hak dine koşuşturanların bayramlarını tebrîk ederken, kıymetli okuyucularımızın dualarına olan ihtiyacımızı yeniden zikre gerek var mı?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*