Gavs-ı Azam (ra)

alt

Yıl 1165 ve bugün.
Seyyid ve âlim Abdulkadir-i Geylânî’nin vefat günü.
Harika kerâmetlere mazhar bir zat…
Sekiz yüz yıl sonrasını temâşâ eden harika bir velâyet…
Tasarrufu devam edenlerden.
Barla Lâhikası’nda geçen; Hayat-ı Harrani, Maruf-u Kerhi ve Abdulkadir-i Geylânî…

“Hazret-i Mevlânâ Hindistan’dan tarik-i Nakşî’yi getirdiği vakit, Bağdat dairesi Şâh-ı Geylânî’nin [Gavs-ı Azam] ba’del-memat hayatta olduğu gibi, taht-ı tasarrufunda idi. Hazret-i Mevlânâ’nın mânen tasarrufu, bidâyeten câ-yı kabul göremedi. Şâh-ı Nakşibend ile İmam-ı Rabbânî’nin ruhaniyetleri Bağdat’a gelip Şâh-ı Geylânî’nin ziyaretine giderek rica etmişler ki, ‘Mevlânâ Hâlid senin evlâdındır, kabul et.’ Şâh-ı Geylânî, onların iltimaslarını kabul ederek Mevlânâ Hâlid’i kabul etmiş. Ondan sonra Mevlânâ Hâlid birden parlamış…” (Barla Lâhikası, s. 118)

Bundan sonra Gavs Hazretlerinin himmeti ile Mevlânâ Halid-i Bağdadî Hazretlerinin hizmetleri inkişaf eder ve elli milyon müridi olur.

Fakat Bediüzzaman Hazretlerini, Gavs Hazretleri çocukluğundan itibaren himayesine alır.

Hatta Bediüzzaman’ın ifadesi ile:

“Çocukluk itibarıyla elimden bir ceviz gibi ehemmiyetsiz birşey kaybolsa, ‘Yâ Şeyh! Sana bir Fatiha, sen benim bu şeyimi buldur.’ Acaiptir ve yemin ediyorum ki, bin defa böyle Hazret-i Şeyh, himmet ve duâsıyla imdadıma yetişmiş” diyor.

Hatta Van’da iken, kalenin mağarasının üst yolundan giderken kunduraları kayar ve ölüm ihtimali yüzde yüz iken: “Eyvah dâvâm!” haykırışı ile bir anda kendisini alt mağaranın önünde bulur.

Abdulkadir-i Geylânî Hazretleri imdada yetişir.
Ve Sekizinci Lem’a’da geçen bölümde Nur Talebelerinin de himayet muhafazasını yapmaktadır, hem de kıyamete kadar…

İşte birçok harika hallere mazhar Gavs Hazretlerinin sayısız kerâmet halleri vardır.
Hatta ehl-i küfür bile “Biz inanmıyoruz, ama Abdulkadir-i Geylani’yi de inkâr edemiyoruz” demişlerdir.

Bir gün ihtiyar bir kadın, Abdulkadir-i Geylânî’nin terbiyesi altına verdiği oğlunun hâlini görmek için, onun hücresine gidip bakıyor ki, oğlu kuru ve siyah bir parça ekmek yiyor. Sonra da Gavs Hazretleri’nin yanına gidiyor, fakat bakıyor ki o kızartılmış bir tavuk yiyor.

Ve diyor:
“Ya imam, benim oğlum açlıktan ölüyor, sen kızartılmış tavuk yiyorsun?”
Gavs Hazretleri o kızarmış tavuğa:
“Kum biiznillah” diyor. Yani “Allah’ın izniyle kalk!”
O an, tavuk canlı olarak kabından kalkıyor.

Hazret-i Gavs, o zaman şöyle demiş: “Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin.”

Bu kıssayı, İktisat Risalesi’nde aktaran Bediüzzaman Hazretleri, “Hazret-i Gavs’ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir” der.

Evet, zaman boş bırakılamadığı gibi, manevî sahipleri de boş değildir.
Boş dağlar, hâlî sahralar Cenâb-ı Hakk’ın ibadıyla doludur.
Himmetini bizlerden eksik etmesin.
Mekânı Cennet olsun.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*