Gayb nedir?

Mü’minlerin özelliklerinden biri de gayba iman etmeleridir. “Onlar gayba inanırlar… “ (Bakara Sûresi, 3) âyeti mü’minlerin bu özelliğini dile getirmektedir.

Gayb nedir? Gayb, bilinemeyen değil, bilinmeyendir. Bir şeyin bilinememesi başka, bilinebildiği halde bilinmemesi daha başkadır. İnsan aklı ve duygularının dışında kalan, insan donanımının boyutlarını aşan, kapasitesinin yetmediği şeyler bilinemeyendir.

Bu tür konularda akıl yürütmek, zihni zorlamak fayda vermez. Bir okyanusu bir bardağın içine sığdırmayı hayal etmek, sadece hayal kurmak olur. Gerçekleşmesi imkân dahilinde değildir. Allah’ın zatını ve mahiyetini anlamaya çalışmak gibi.

Bilinmeyen ise daha farklıdır. İstanbul’u hiç görmemiş biri onu bilemez. Şimdiye kadar hiç görmemiş. Hakkında bir şey okumamış, duymamış. Ona göre İstanbul gayb sayılır. Onun İstanbul’u bilmemesi normaldir. Ancak, İstanbul bilinmez değildir. Değişik yollarla onun hakkında bilgi edinmek mümkündür. Bilginin sınırları içinde olan bir şey ise öğrenilir ve gayb olmaktan çıkarılabilir. Bilgisinin derecesine göre onun bilinmezliği ortadan kalkar, varlığı kesinleşir.

Bilgi edinme yolları açık ise, ona ulaşmak her zaman mümkündür. Bilgi derecesine göre açığa çıkar, alenîleşir. Görmediği için gayb telâkki edilse de hakkında bilgisi olduğu için o artık o kişinin gözünde gerçektir. Gayb olmaktan çıkmıştır. Birisinin görmüş olması da önemlidir. Bizim görmediğimizi o görmüştür. Bu da bir bilgi çeşididir. Güvenilir birisinin onu görmüş olması bize kanaat verir, itimat edip onu görmüş gibi benimseriz.

Yarın, bugüne göre gayb sayılır. Bir gün sonra o gayb olmaktan çıkacaktır. Perdenin arkası gaybdır. Perdenin öbür tarafına geçince gayb olmaktan çıkar. Görmediğimiz bir şehir, bir ülke gaybdır. Görüldüğü andan itibaren artık o açıktır, bilinendir.

Bir ağacın arka planı bilmeyen için gaybdır. Sistemin nasıl işlediği, ne gibi hadiselerin cereyan ettiği, hayatiyetini nasıl sürdürdüğü, suyu onlarca metre yukarıya nasıl taşıdığı bilmeyen için gaybdır. Bilgi de bir yere kadar ulaştırır. Ondan sonrasını san’atkârına havale etmek, ona bağlamak, ona güvenmekle çözülebilir.

Akıl, kendi mahiyetini çözemiyor ki her şeyi çözsün. Kendi mahiyeti bile kendisine gayb olan bir duygu, her türlü bilginin üstesinden nasıl gelsin? Her şeyi nasıl çözsün?

Aklın kılavuzluğu belli bir yere kadardır. Ondan sonrasını aklın san’atkârına havale etmek gerekmektedir. Kur’ân bu meselede önemli bir kılavuzdur. Aklın kanatlarının kırıldığı, uçmaktan aciz kaldığı yerlerde ona rehberlik edecek, onu yolunu kaybetmekten koruyacaktır.

Delilsiz bir gayba değil, görülen, bilinen bir gayba iman ediyoruz. Kabir hayatı, ahiret gibi konular, bilinen gayb sınıfındandır. Allah onu haber veriyor. Peygamberimiz (asm) bizzat onları görmüştür. Kur’ân onlarla ilgili geniş denecek kadar bilgi vermiştir. Gözü kapalı bir gayba değil, görülen, bilinen bir gayba imana dâvet edilmekteyiz. Bilginin rehberliğinde bir imana yönelmekteyiz.

Kur’ân’ın dörtte biri ahiretten bahsetmektedir. Bu kadar geniş bir bilginin içinde, göz kapayarak gündüzü gece yapmak mümkün değildir. Ön yargıların kesin kanaatleri esir almasına, ayağına pranga vurmasına izin verip, bilgi kervanından geride kalmak akıllı insanın işi değildir. Olmamalıdır.

Dünya gözü kapandığında, son nefes verildiğinde, ahiretin ne kadar gerçek bir hakikat olduğu kesin şekilde anlaşılacaktır. Geç olmadan anlamak ise en güzelidir. Yoksa ağlayıp sızlayarak yola düşmek zorunda kalınacaktır. Bu durum ne kadar zordur?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*