Gazetem

Henüz adını “Yeni Asya” olarak almamıştı. İttihad olarak çıkıyordu. Evimize o yıllarda düzenli gelen İttihad’a, rahmetli babamızın teşvikiyle bir şiir yazmış, göndermiş ve yayımlanmıştı. Başlığı “Uyan artık ey gafil!” idi. İmzamızı da altına “Bir ortaokul öğrencisi” diye atıvermiştik.

Adı “Yeni Asya” oldu İttihad’ın. Gazetemizin sevgisi küçük yaşlarda başlamıştı bizde. Nur ile bezeliydi. Hakikatleri yazıyordu. Aşina olmuştuk artık. Her gün okunuyordu evimizde. Bir kültür pınarıydı adeta. Evimizi huzurla doldurmuştu.

Ve yıl 1976. İlk yazımız Van Depremiyle alâkalıydı. Neşredilmiş yazımızı elimize almış, mahallede bağırarak ilân ediyorduk.
Sevinç doluydum…

O yazı bize o gün yazı hayatımızı tetikleyici bir unsur oldu.
Sonrasında haber, röportaj, yazı gibi çalışmalarımızı değerlendiren Yeni Asya hakikaten bir mektep olmuştu. “Gayemiz vatan sathını bir mektep yapmaktır” ideali içinde bir çok yazar yetişti.

Gazetemizin ilk renkli olarak basıldığı günü de hatırlıyorum. İhtilâlci güçler tarafından kapatıldığı ve Tasvir olarak çıktığı günlerdi. Bayiden aldığım o günkü renkli çıkan Tasvir’i, sevinçten ön yüzünü göğsümde tutarak evimize giden minübüs duraklarına kadar götürmüştüm.

O sırada karşıma çıkan bir dost “Bu ne?” diye sormuş, “Gazetemiz renkli çıkmış” diyerek sevincimi paylaşmıştım.

Gazetemiz ile artık ayrılmaz bir bütün olmuştuk. Atandığımız yerlere gelmez olan gazeteleri Van’dan posta yoluyla getirtiyorduk.

Devrek’e bağlı bir köyde çalıştığımızda ilçeye gazetemiz gelmezdi. Bayiye rica etmiş, getirtmiştik. Haftada bir gün ilçeye giden köylüler aracılığıyla topluca alırdık.

Bir hafta köylüler unutmuş, gazetemizi getirmemişlerdi.
Akşam üzeriydi, köyden bir saat yayan yürüyerek Türkiye’yi Irak’a bağlayan E-20 karayoluna varmış, otostopla bir TIRa binmiştim. Derik Kızıltepe arasındaki noktada inmiş, bir başka minübüsle Devrik İlçesine varmıştım. Gazeteyi ilçeden alıp eve gidince akşam vakti çoktan geçmişti.

Demem o ki, uzun yıllar önce çok daha sıkıntılı bir şekilde okuyucusuna ulaşan Yeni Asya bir okul olarak çok yazar yetiştirdi.
Yeni Asya’da başlayıp onunla devam etmenin huzurunu yaşıyorum.
Şu güzel ülkemin çalıştığım muhtelif bölgelerinde Yeni Asya bize hep dost oldu.
Doğru olanı yazdı, çizdi ve söyledi. Çünkü beslendiği kaynak çok sağlam ölçülerle mücehhezdi.
Bir başka yıl ve günü de şöyle hatırlıyorum.
Doğunun sınır bir ilçesindeydim. Sosyal hayatın karışık olduğu, ağaların, paşaların kol kola gezdiği, melânet şebekelerinin cirit attığı, terör denen belânın yoğun yaşandığı yıllardı.

Millette korku, endişe mevcuttu…
İnsanlar düşüncelerinden dolayı fişlenip, mimleniyordu…
O günlerde, maksatlarının neler olduğu yüzlerinden okunan bazı rütbeli babayiğitlerle(!) muhatap olmuştuk. Bizi ziyaret (!) ederek hasbihal (!) etmek istemişler.

Ülke ve dünya meseleleri derken, yumurtladıkları ifadelerine mukabil, “Bediüzzaman ve Nur Risâleleri” diyerek tercihimi belirtmiştim. “Biliyoruz” demişlerdi, ama inandırıcı değillerdi. Söz gazetelere gelmişti, onları da “bildiklerini” ifade ettikten sonra, “Sizi de…” diyerek ekliyorlardı.

İçlerinden biri “Bediüzzaman’ın gazetesi!” diyerek sonucu bağlamıştı. Doğrusu bundan ben çok mutluluk duymuştum.

Daha nice hizmet dolu yıllara diyorum. Beslenilen kaynağın hak ve hukukunu muhafaza etmeniz adına sizlere teşekkürler!

Allah’a emanet olunuz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*