Gelinen nokta

Cumhurbaşkanı adayları bir bir arz-ı endam etmeye başladı. Şimdiden adaylar üzerinden spekülasyonlar yapılıyor. Kuşku yok ki, daha birçok aday sahneye çıkıp kendini gösterecektir. Ki, bu demokrasi ile yönetilen ülkelerde gayet normaldir.

Demokrasinin yeni yeni oturduğu dönemlerde bir aday daha vardı ki, yeri asla unutulmaz.

Kendisi bir bilim adamıydı. Birinci Dünya Savaşı’nın patlamasıyla eğitimini yarıda bırakıp 4 yıl Kafkas Cephesi’nde savaştı.
Paris’e gitti, eğitimini tamamladı. Akademik kariyerinin yarısında 27 Mayıs darbesinden hemen sonra Millî Birlik Komitesi tarafından 147 öğretim üyesiyle birlikte üniversiteden uzaklaştırıldı. Gerçi 147’lerin özel bir kanunla üniversiteye dönüşü sağlanmış, ama bu hakkını bir haysiyet meselesi haline getirdiğinden dolayı kullanmadı.

Emekliliğini istedikten sonra boş durmadı. Politikaya atılarak Adalet Partisi’nden bağımsız aday olarak Cumhuriyet Senatosu üyesi seçildi.

Ve: TBMM’nin açılmasıyla birlikte Cumhurbaşkanlığına adaylığını koydu.

Adaylığını koyar koymaz baskılar peşi sıra geldi. Çünkü bu ilim adamı 27 darbesine şiddetle karşıydı.

Kim mi bu zât?

Sizleri fazla merakta bırakmak istemiyorum: Ali Fuat Başgil.

Evet, 27 Mayıs 1960 darbesinden bir buçuk yıl sonra Cumhurbaşkanlığı seçiminde, askerin tek adayı Cemal Gürsel’di. Başgil’in aday olması işleri karıştırdı.

Dilerseniz, dönemin şartlarını hatırlatalım:

Yeni anayasa parlamentoyu, Meclis ve Senato olarak ikiye bölmüş… Meclis “nispî temsil” sistemine göre seçilmiş 450 milletvekilinden; senato ise “çoğunluk” sistemine göre seçilmiş… Yani meclis 40 yaşını aşmış, üniversite mezunu 150 senatörden oluşuyordu. Ayrıca Cumhurbaşkanının 15 senatör atama yetkisi vardı.

15 Ekim’de (1961) yeni partilerin katılımıyla genel seçimler yapıldı. Sonuç darbeciler ve yandaşları açısından sinir bozucuydu. CHP 173 milletvekili ve 36 senatörü parlamentoya sokmuştu, ama çoğunluk, devrilen Demokrat Parti’nin devamı sayılan partilerdeydi.

İşte bu hengamede, Cumhurbaşkanı seçimleri geldi, çattı. Darbeciler Org. Cemal Gürsel diyordu. Ki, onun seçileceğine kesin gözüyle bakılıyordu.

Ordinaryüs Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, işte bu şartlarda köşk adaylığı için başvurunca kızılca kıyamet koptu. Darbeciler kudururken, Halk ve Adalet Partisi tabanı, onu hararetle destekliyordu. Millî Birlikçilerin canı fena halde sıkılmıştı. Başgil Hocanın güvenliğini sağlayamayacakları tehdidi hafif kalmış, daha da ileri gidilerek Başgil’in kafasına silâh dayayıp adaylıktan çekilmesi için baskı yapılmıştı.

Sonuç: Meclis’in çevresi askerî birliklerle sarılmış bir halde seçim yapıldı ve darbeci Cemal Gürsel 25 Ekim günü tek aday olarak Köşk seçimine girdi. Cemal Gürsel 434 oy alarak Türkiye’nin dördüncü Cumlurbaşkanı oldu. Üstelik CHP’nin desteğiyle.

Şimdi aynı CHP bu gün Türk Bilim tarihi profesörü, akademisyen, diplomat, yazar ve uluslar arası örgüt olan İslâm İşbirliği Teşkilâtı Genel Sekreteri olarak görev yapan Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Cumhurbaşkanı adayı olarak takdim ediyor.

CHP ve onun zihniyetinin geldiği noktaya dikkat çekmek istiyorum. Darbeci ve jakoben zihniyet, artık kendileri gibi bir aday bulmak yerine, millete yakın, manevî değerlere hassas olan bir kişiyi Çankaya’ya taşımak istiyor. Hayli ilginç geldi bana.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*