Gençlerde atalet hali

Gençlere, gençliğe hiç yakışmayan bir şey varsa, o da ‘atalet’ halidir.

Yani bırakıvermişlik, terk etmişlik ve boş vermişlik hali. Ama ne acı ki, bu asrın bu dehşetli hastalığı gençlere de bulaşmış.

Bediüzzaman’ın, ‘Zindan-ı atalet’ diye teşhisini koyduğu bu hastalık, İslâm toplumu içinde bireyleri de toplumları da ciddî şekilde sarsmaktadır. Ama güzel bir şey var ki, Bediüzzaman sadece teşhisini koymakla kalmamış, aynı zamanda Kur’ân’dan her hastalığın tedavisini de izah etmiş. Onun için Kur’ân’ın malı olan Risale-i Nur’lar, bu asrın bu sızılarına da inşallah, birer tiryak hükmünde olacaktır.

Gelen mail adeta bir çığlığı andırıyordu.

Yani bazen satırlarda tercih edilen cümlelerin kelimeleri, size çok şeyler söylüyor. Bazen yazı, konuşmaktan daha etkili olabiliyor. Çünkü o yazılan şeyleri konuşmaya kalksan, belki de amacını ortaya koyamayacaksın ve maksat gerçekleşmeyecek. Ama yazınca, insan bazen içini daha rahat dökebiliyor. Satır satır çözülüyor adeta.

İşte bu gelen mail de böyle bir şeydi.

Maili okur okumaz, satırlar bittiğinde çaresizliğimi anladım. Tabiî en kolayı nedir, bir başka yere havale etmek. Ben de kıymetli kardeşimi öyle yaptım. ‘Bu konuyu bir uzmana danışmak lâzım.’ dedim ve sanki o yükten kurtuldum.

Aslında kurtuldum diyemem. Çünkü o havaleyi yaptıktan sonra sürekli zihnimde, ‘Böyle bir durumda ne yapmak lâzım.’ diye, günlerce, zaman zaman gündem konum oldu.

O günlerde bir psikiyatr hocama durumu anlattım. Ondan bilgiler aldım. Zaten gence yaptığım tavsiye de onun görüş ve düşünceleri idi. Tabiî insanın çevresinde böyle uzmanların olması işi kolaylaştırıyor.

Bir de yönlendirdiğin uzmanın, dinî bir hassasiyetinin olması, insanın içini rahatlatıyor. Dindar doktorların olması, hastayı daha da hasta etmekten kurtarıyor, sakinleştiriyor, şifayı verenin Şafii-i Hakikî olduğuna dikkatleri çekiyor.

Bugünlerde, ‘Zindan-ı atalet’ dersine çalışıyorum.
O ne harika tesbitler! O ne muhteşem Kur’ânî teşhis ve tedavi!
Anlaşılıyor ki, Risale-i Nur Kur’ân’ın malıdır.
Bu atalet dersini çok iyi anlamamız gerekiyor.

Bu dersi, okullarda ders olarak okutmak gerekiyor. Aslında Risale-i Nur’ların hangi dersini, anlamaya, yaşamaya, anlatmaya muhtaç değiliz ki.

Zindan-ı Atalet hali, bireysel, toplumsal ve âlem-i İslâm olarak epeyce bir zamandır içine düştüğümüz duruma dikkatleri çekiyor.

Her birimiz belki de bir atalet engeli ile boğuşmaktayız. Nitekim içinde yaşadığımız coğrafya, yakalandığımız bu illeti gözler önüne seriyor.

İlginç olan sekiz maninin de, bir hizmeti ifa etmenin önündeki engeller olarak ‘himmet’e hücum etmesidir. Yani himmet olmayınca bir iş yapılmıyor. Himmet bitince, hizmet bitiyor.

İşte himmeti de en küçük daireden en büyük daireye kadar geniş bir perspektifte ele almak anlamlıdır.

Yani bazen bir kişinin küçücük bir hizmeti, çok büyük neticeler, belki onlarca, yüzlerce kişinin ancak yapacağı sonuçları ortaya çıkarabilir. Nitekim Hazret-i Peygamberin (asm) tek başına çıktığı iman ve Kur’ân dâvâsında, Allah’ın sünnetullahı gereği milyonların, milyarların içinde olduğu tesirat, Tesir ettiricinin, milyonlara duyurucunun ve kabul ettiricinin (cc) hikmetini gösteriyor.

Buradan anlaşılıyor ki, mü’mine ümitsizlik yakışmıyor. Allah’ın rahmetinden ümit kesilmemesi gerekiyor. Çünkü bu Kur’ân’ın bir emridir. O zaman ona uymak imanın bir gereğidir. Onun yanında azın, çoğun bir ehemmiyeti yok. Yeter ki o razı olsun ve hikmeti iktiza etsin. Sizler istemek talebinde olmasanız bile, O halklara da kabul ettirir.

Sadece bu ciddî ye’is hastalığı bile pek çok insanın, adım atmasının, bir faaliyet yapmasının önündeki en büyük engel olarak görülüyor. Dolayısıyla önce bunun halledilmesi gerekiyor. Çünkü ümidin olmadığı yerde, bireysel veya toplumsal hiçbir gelişme beklenemez.

Tabiî belki bizim önceliğimiz, bireysel anlamdaki atalet hallerine nasıl bir çare bulunacağıdır. Biz şimdi ondan sorumluyuz. Yani kendisi atalette birisinin başkasına ne faydası olacaktır?

İşte bu ‘zindan-ı atalete düştüğümüzün sebepleri nedir?’ dersi, önce nefislere yapılmak durumundadır.

Bugün pek çok insan, pek çok genç, ataletin engelinden birisine mutlaka takılmış bulunuyor. O zaman o engelle karşılaşmadan, o engele yakalanmadan derse çalışarak ve ne yapmak gerektiğine dair Kur’ân derslerini dinleyerek, bu problemden kurtulmalıyız.

Uzunca bir mail ileten kıymetli kardeşimizin cümleleri, atalete düşmüş arkadaşına bir adım atılmasını içermektedir. Nitekim bu bireysel atalete bir örnek niteliğindedir. Kardeşimizi bize mail atmaya iten ise, televizyon programlarımızdan birisinde izlediği ‘pozitif pencere’ isimli programdaki, ‘hayata bakış açısı’nı ele alan konumuz olmuş.

Uzun mailindeki paragrafların çoğu şahsımla ilgili olduğu için, onun cümlelerini birer duâ olarak kabul ediyor ve ‘pozitif bir insan’ olma noktasında, Rabbimize o cümleleri havale ediyorum.

Ama şu cümle, hepimizi derin düşündürecek nitelikte önemli diye düşünüyorum.

“Yardımınıza ihtiyacım var!!!
Arkadaşım zor durumda, hayatta küsmüş durumda; kimseyi görmek istemiyor, kimseyle konuşmak istemiyor. Hiçbir şey umurumda değil diyor. Elimde olsa kafama sıkarım, annem, babam ölse karşımda umurumda olmaz diyor. Karanlıktayım, beni kimse çıkaramaz buradan diyor. Hayata küsmüş adeta ve bunları söylerken gözleri dolu dolu. Bu arkadaşım erkek, 32 yaşında, yardımcı olabileceğinizi düşünüyorum ve internetten mailinizi buldum. Size nasıl ulaşabilirim, yardımcı olursanız çok sevinirim.. ALLAH’a emanet olun duâ ile……”

Atalet öyle bir illet ki, bilgisizlik değildir. Kişi atalette, ne yapacağını biliyor, nasıl yapacağını biliyor, yapmazsa başına gelecekleri biliyor, yaparsa neler kazanacağını da biliyor, ama buna rağmen yapmamasıdır.

Bugün, bizim toplumumuzda çoğu insana bir konu sorsanız, bilmediği nokta yok. Bir güzel de yol gösteriyor. Başkalarına dersini de veriyor. Ama gelin görün ki, kendisi kalkıp, o işi yapmıyor, yapamıyor. Yani eli-kolu bağlı bir vaziyette, çaresizlik hali yaşıyor.

Böyle bir hastalığın gençlerde olması daha bir acı.

‘Çaresizlik hali’ olarak tanımlanan ‘atalet’; adeta elinin kolunun bağlanması, kıpırdayamamak ve bir ‘terk edilmişlik’, ‘bırakılıverilmişlik’ halidir. Onun için ne yapıp edip, böyle bir durumdaki insanı, genci bu vaziyetten kurtarmak ve hayata, çalışmaya, gayrete sevk etmek gerekir.

Çevreye biraz daha bu konuda duyarlılık göstermek, bir İslâmlık, bir insanlık görevidir. Yoksa, atıl kalmış bir insan, bir genç için bu durum bir iç yıkım olduğu gibi, o iç yıkımın etkisi de elbette dışa dönük tahribatlar içerecektir.

Atalet bir hastalıksa, elbette Kur’ân’da tedavisi de vardır.

Asrın maneviyat doktoruna kulak verelim ve insanımızı, gençlerimizi bu zindandan kurtaralım. Özellikle de Ye’is hastalığından. Çünkü ümidi olmayanın, yapabileceği bir şey de yoktur.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Süper. “Atalet bir hastalıksa, elbette Kur’ân’da tedavisi de vardır.” cümlesinin 908 kelime ile anlatılmış hali.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*