Gençlerle yaz-kış okuma programları

Artık okuma programları için yaz, kış farkı yok. Her mevsim okumak için müsait. Yeter ki, adım atılsın.

Okuma mekânlarımız beş yıldızlı hatta farklı olarak yüksek maneviyatlı, lüks imkânlar içerisinde. Okumanın artık mazereti yok.

Yeter ki rahat terk edilebilsin.

Zaten okuma programları hayatın bir gerçeği oldu. Onsuz olmuyor.

Hatta gençler birbirlerine, ‘Bugüne kadar kaç tane okuma programına katıldın?’ kabilinden soru soruyorlar.

‘Yani ne kadar okuma programına katılmışsan o kadar tecrübelisin, o kadar istifade edilecek bir kaynaksın’ anlayışı ile yaklaşıyorlar.

Ehh haliyle, henüz bir okuma programına katılmayan ise, ‘zavallı, acınacak insan’ tavrıyla bakıyorlar. Yani bu çağda, bu kadar Nurların inkişafı hengâmında sen nerelerde idin şeklinde bir bakış.

Onun için yaşı, eğitimi, kültürel düzeyi ne olursa olsun ve nerede ne şartlarda yaşıyor olursa olsun, yani herkes bir okuma programına katılabilir.

Artık çocukların, gençlerin, ağabey-abla makamındakilerin okuma programlarını duyuyor ve doğrusu seviniyoruz.

Okuma programları konusunda bayanların bir adım daha önde olduğunu söylemek yanlış olmasa gerektir.

Şimdi ise, artık mevsimlerin okuma programları kavramını kullanıyoruz. Yani yaz okuma programları, kış okuma programları, bahar, sonbahar okuma programları gibi.

Nitekim üniversitelerin bir kısmının yarıyıl tatiline girmesi itibariyle, okuma programları sesleri de gelmeye başladı.

Bunlardan hızlı davranan Kilis, 7 Aralık Üniversitesi, öğrencileri çoktan kış okuma programlarına katıldılar ve hatta bitirdiler bile. Kilis Üniversitesi öğrencilerinden on kişiyi bulan öğrenci grubu, grup başkanı ve Genç Yaklaşım Kulübünün de başkanı olan Mustafa kardeşimiz çoktan ekibi çekmiş programa.

Doğrusu yoğun da bir program hazırlamış. Hatta programı iki farklı ilde planlamışlar. Program içerisinde bize de bir sohbet ayırmışlar. Biz de onlarla sohbeti gecemizin gündüzünde şehir turu yaparak, hem gençlerle tanıştık hem de doğrusu ayaküstü yapılan sohbetlerin tadını da aldık.

Doğrusu, programın bir kısmını içine alan Şanlıurfa faaliyeti içerisinde şehir gezisi ile birlikte kaleye çıkma ve Balıklıgöl ziyareti de vardı.

Biz de hem şehir üzerine hem de gençlerin soruları ve gelişen konuşma gündemleriyle ilgili bolca sohbetler ettik. Doğrusu yürüyüşler boyunca, her bir genç arkadaşın koluna girdiğimizde farklı ve renkli bir dünyanın yakınında olduğumuzu hissettik.

Gençlerle birlikte olunca, konuşulmadık konu kalmıyor. Ama şunu da anlıyoruz ki, gençlerle yola çıkacaksanız, hazırlıklı olmanız, antrenmanlı olmanız gerekiyor. Yoksa, yoruluyorsunuz. Yani gençlerle zaman geçirmek için çalışarak gelmek gerektiği oldukça açık. Sebebi de şu, gençler sordukları bir soru karşısında aradıkları cevabı bulamamışlarsa veya makul ve mantıklı bir cevap bulamamışlarsa, sorular daha da artıyor ve bu sefer soru içinde sorularla daha bir düşünce yoğunluğu içine giriyorsunuz.

İşte bizim de gençlerle olan şehir gezimiz, kaleye tırmanmamız böyle bir yoğunluk içinde geçti.

Tabi bu da oldukça gelecek açısından sevindirici bir durum.

Gelecek emin ellerde diyebiliriz.

Kaleye çıktığımızda yaptığımız şehir manzarası tefekkürü müthiş bir keyif kattı. Çünkü bir şehri en iyi tanımanın yolu, önce o şehre şöyle bir kuş bakışı mekândan zumlayıp, sonra detayları almaktır. Biz de öyle yaptık. İbrahim peygamberin (as) ateşe atıldığı rivayet edilen mancınıkların bulunduğu kaleden göl manzarasına bakmak ve sanki o ateşe atılma sahnesini canlandırmak ancak kalede olmakla mümkündür.

Ben, eminim ki gençlerden her biri, İman ile küfrün mukayesesine buradan bir geçiş yapmış ve zihninde bir film oluşturmuştur.

Tabiî dostluğun nasıl, Allah’ın carî kanunlarını bile değiştirdiğini, Allah, dostu İbrahim için yakan ateşi, nasıl yakmaz hale getirdiğini insan burada daha bir anlıyor.
Haliyle o zaman dost olmanın tadını, dost olmanın ne yüce bir makam olduğunu hissetmemek mümkün değil.

İşte peşinde olduğumuz, anlamaya çalıştığımız, yaşamaya gayret gösterdiğimiz Risale-i Nur hakikatleri de, bizi Allah ile dost olmaya çağırıyor ve dost yapıyor.

Dağın, taşın, börtü böceğin, en küçüğünden en büyüğüne canlıların hepsinin insanla Yaratıcının bir olması hasebiyle kardeşliği burada daha bir belirgin yaşanıyor. Çünkü normalde ürkek kuşlar olan güvercinler burada insana, insanlara daha bir yakındır. Normalde en küçük bir harekette hemen kaçışan balıklar burada insana, insanlara daha bir yakındır. Hatta ellerinle onlara dokunacak kadar bir yakınlık söz konusudur.
***
Okuma programlarını asıl anlamlı kılan ise, Risale satırlarındaki derinleşme hamleleridir.

Bu, gerek özel okumalar ve gerekse müzakereli dersler, asıl Risale satırlarının tadının hissedildiği, yaşamaya ve hayata kalite katan, tefekküre zenginlik katan, renk katan bir boyuttur.

Yine okumalar esnasında, ‘Bunu ilk defa duyuyorum! Şaşkınlık verici! Harika bir ifade! Parmak ısırtan cümleler ve hayran bıraktıran ifadeler!” işte ancak böyle özel okuma programlarında yaşanıyor.

Bir satıra yüklenen onca anlamın, ne derin düşünceli okuyuculara hitap ettiğini, ne farklı operasyonlar gerçekleştirdiğini, farklı uzmanlık alanları olan arkadaşların yaptıkları yorumlardan anlamak mümkündür. O zaman anlıyorsunuz ki, Risale-i Nurlar sadece sizin için yazılmamış, ondan çocuklar da, gençler de, yaşlılar da ve her türlü meslek uzmanları da istifade ediyorlar ve besleniyorlar.

Biz de gençlerle olan dersimizin birisinde, ‘Risale-i Nurların şevk veren hakikatleri’ başlığı altında toplanmış olan konumuzu paylaştık. Orada da anlaşıldı ki, şevk bulmak isteyen, şevklenmek isteyen, şevk arttırımı isteyen Nurların önünde diz çökmek durumunda. Yine çok şevklenmek isteyenin, çok yorulmayı ve çok okumayı göze alması kaçınılmaz.

Risale-i Nur’da şevk veren cümlelerden birisi ile bitirelim yazımızı.

“Hıfz-ı Kur’ânî her müşkilata galip, lezzet-i hizmet-i imaniye her kederi unutturur.” (Barla Lâhikası, s.144.)

Daha ne olsun?!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*