Gençlik nimeti ve islâmın gençlere verdiği önem

“İnsan bir yolcudur; ruhlar âleminden, anne karnından, çocukluktan, gençlikten, ihtiyarlıktan, kabirden, haşirden ve sırattan geçen bir yolculuğu vardır.” (Bediüzzaman) Bu yolculuklar esnasında her menzilde üzerine düşen görevler ve vazifeler vardır. Bunların içinde en önemli olan dönem “gençlik” dönemidir.

Gençlik dönemi “buluğ” ile başlayan ve kişinin iradesi ve aklı ile hareket etmesi gereken dönemdir. Bu dönem (14–40) yaşı arasında bulunduğu dönemdir. Bu dönem içinde de en önemli dönemi 15–25 yaş arasıdır ki genellikle “Gençlik” denince bu dönem akla gelmektedir. Bu dönem ayrıca insanın “Eğitim ve Öğretim” dönemi sayılır. İnsan hayata ancak 20 yaşından sonra atılır. Bu sebeple 1-6 yaş arası “Aile Eğitimi” 6-14 yaş “Temel Eğitim” ve 15-25 yaş arası da “Hayata Hazırlık” dönemi olarak kabul edilmelidir.

Eğitim de “Temel Eğitim” “Ahlâk ve Din Eğitimi” ve “Akademik ve Meslek Eğitimi” olmak üzere üçe ayrılır. Temel eğitimde “Temel Bilgilere” yani herkesin mutlaka öğrenmesi gereken okuma-yazma, hayat bilgisi, matematik bilgisi ve din bilgisi gibi temel bilgiler verilir. Hayata hazırlık döneminde ise “Temel Eğitim” üzerine bina edilen ve ihtisasa yönelik “Pratik Eğitimi” de içine alan eğitim verilir. Bu da “Akademik Eğitim” ile “Meslek Eğitimi” olmak üzere ikiye ayrılır. Akademik Eğitim alanlar akademik yüksek okullara, meslek eğitimi alanlar da Meslek Yüksek Okullarına yönlendirilerek ihtisas eğitimi alırlar. Böylece hayata donanımlı olarak atılmaları ve iş sahibi olmaları sağlanır.

Bunlarla beraber “Hayat Yolculuğu”nda sadece dünya hayatı yoktur, “Kabir Hayatı” ve akabinde devam edeceği “Ahiret Hayatı” da vardır. Dünya ile beraber ahiret hayatı için de hazırlık gerekir ki her ikisi de bir bütünlük arz eder ve biri birinden ayrılmaz. Biri ihmal edilerek diğeri yapılırsa büyük bir eksiklik ve noksanlık sağlanır. Peygamberimiz (asm) “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalışınız” buyurarak her iki dünyanın beraber yürütülmesini istemiştir ki doğru olan budur.

Geçici dünya hayatı için din feda olunmaz. Kaldı ki Peygamberimiz (asm) “Ahiret için çalışana Allah dünyayı verir; ama dünya için çalışana Allah ahireti vermez” buyurarak ahiret hayatını kazanmayı esas alanın dünyasının da mükemmel olacağını ifade etmişlerdir.

Her iki hayatın kazanılması gerek kişisel ve gerekse toplumsal olarak gençliğin eğitimi ve iyi istihdamına bağlıdır. Gerçekler güneşe benzer üflemekle söndürülemediği gibi çoğumuz gözlerimizi bozar diye ona bakmak ve görmek istemeyiz.

1. HALİMİZ VE AHVALİMİZ:

Ömer Hayyam “Bir elde kadeh, bir elde Kur’ân / Bir helâldir işimiz bir haram. / Şu yarım yamalak dünyada, / Ne tam kâfiriz, ne tam Müslüman…” derken tam da zamanımızı tarif etmiştir.

Abdullah b. Mesut (ra) “Biz Resulullah (asm) zamanında Kur’ân-ı Kerimi hayatımıza uygulamak için okurduk. Okuduğumuzu ve öğrendiğimizi amel haline getirir, sonra diğer âyetleri öğrenmeye başlardık” demektedir. Nitekim cihan padişahı Yavuz Sultan Selim “Padişah-ı âlem olmak bir kuru gavga imiş // Kur’ân’a talebe olmak cümleden evlâ imiş!” diye Kur’ân’a talebe olmanın önemini belirtmiştir.

Kur’ân-ı Kerimi de amel etmek için okumamız gerekir. Çünkü hiçbir padişah sadece okunsun diye ferman yayınlamaz. Fermanın amacı uygulamadır. Peygamberimiz (a.s.m.) “Nice Kur’ân okuyanlar var ki Kur’ân onlara lânet eder” buyurmaktadır.

Mehmet Âkif Ersoy Osmanlı’nın yıkılışını sadece okumaya önem verip amele önem vermediğimizden kaynaklandığını şu mısraları ile dile getirmiştir: “Ya açar Nazm-ı Celilin bakarız yaprağına. / Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına. / İnmemiştir hele Kur’ân bunu hakkıyla bilin. / Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için”

2. KURTULUŞ ÇAREMİZ:

Kur’ân-ı Kerim’i yaşanan bir kitap halinde getirmek gençlerimizin eğitimi ile mümkündür. Bu günün küçüğü yarının büyüğüdür. Eğitim dönemi de 6-20 yaşı arasıdır. Peygamberimiz (asm) “Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar bana muhalefet etti” buyurdular. Sonra Peygamberimiz (asm) “İman edenlerin kalplerinin Allah’ın zikri ile haşyet içinde kalması ve Allah’tan korkarak Allah’a yönelmesi zamanı gelmedi mi? Kendilerine önceden kitap verilenler gibi uzun zamanın geçmesi ve yaşlarının ilerlemiş olması onların kalplerini katılaştırmasın. Çoğu fasıklar gibi hakka ve hakikate karşı kalpleriniz katılaşmasın” (Hadid, 57: 16) âyetini okudular.

İlk Müslüman olan genç Hz. Ali (ra) 10 yaşındaydı. Peygamberimiz (asm) “Ben sana yardımcı olurum” dediği zaman 12 yaşındaydı. Peygamberimiz (asm) ona ilminden dolayı “Ali ilmin kapısıdır” ve cesaretinden dolayı da “Allah’ın aslanıdır” demişti.

Zübeyir b. Avvam (ra) Müslüman olduğu zaman 15 yaşındaydı. 17 yaşında eline kılıcı alıp gece sokağa fırlamıştı. Peygamberimiz (asm) ona “Zübeyir benim havarimdir” demişti.

Talha b. Ubeydullah (ra) 15 yaşında Müslüman olmuştu ve Peygamberimiz (asm) ona da “Talha ve Zübeyir cennette benim komşularımdır” buyurmuşlardır.

Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra) 17 yaşında Müslüman olmuş ve “Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde b. Cerrahtır” iltifatına mazhar olmuştu. Daha sonra Ebu Ubeyde b. Cerrah (ra) Suriye, Irak ve İran fatihi olacaktır.

Sa’d b. Ebi Vakkas (ra) 19 yaşında Müslüman oldu. Tam bir İslâm fedaisi idi. Uhut Savaşında Peygamberimizi (asm) korumuş ve her ok atışında bir müşriği yok etmiş Peygamberimizin (asm) “Anam-babam sana feda olsun at ya Sa’d!” diye iltifatına mazhar olmuştur.

Said b. Zeyd (ra) 19 yaşında Müslüman olmuş ve bütün ömrünü İslâm yolunda feda etmiş hanımı ile ilk hicrete çıkan da o olmuştur. Bunların tamamı da Peygamberimizin (asm) Cennetle müjdelediği “Aşere-i Mübeşere” denilen on kişiden sayılmışlardır.

Erkam b. Ebi’l-Erkam (ra) 17 yaşında Müslüman olmuş ve Mekke kenarındaki avlulu evini Peygamberimize (asm) tahsis etmiş ve ilk “Medrese” şekline getirmiştir. Hz. Ömer (ra) ve daha nice mü’minler bu evde hidayete ermişlerdir. (İbn-i Hişam, Sire, 1:270)

Mus’ab. B. Umeyr (ra) genç yaşında muallim olarak Medine’ye gönderilmiş ve bir senede Müslümanların sayısını 180’e çıkarmış ve Peygamberimizin (asm) Medine’de himaye görmesine sebep olmuştur. Medine ileri gelenlerinden Useyid b. Hudayr ve Sa’d b. Muaz (ra) gibi ileri gelenlerin Müslüman olmasını sağlamıştır. (Buhari, Menâkıbu’l-Ensar, 46)

Cafer b. Ebi Talib (ra) 25 yaşında Habeş Hicret kafilesinin başkanlığını yapmış ve Habeş Necaşisi huzurunda Mekke müşrikleri ile tartışarak Necaşi’nin Müslüman olmasını sağlamıştır.

Enes b. Mâlik (ra) genç yaşında Peygamberimizin (asm) hizmetine girmiş ve on sene Peygamberimize (asm) hizmet etmiştir. Peygamberimiz (asm) ona da “ömrünün uzun mal ve evlâdının çoğalması için duâ etmiştir.” Bu duânın bereketi ile 107 yaşına kadar yaşamış, 100 evlât ve torununu bizzat kendi eliyle cenazesini defnetmiştir. Mal ve servetçe de bulunduğu beldede ondan zengini olmamıştır.

Zeyd b. Sabit (ra) Peygamberimizin (asm) azatlı kölesi idi. Kur’ân’ın hafızı olup daha sonra Kur’ân-ı Kerimin toplanıp kitap haline gelmesinde Heyet Başkanı olarak görev yapmıştır.

Üsame b. Zeyd (ra) Peygamberimiz (asm) onu 19 yaşında orduya komutan tayin etmiş ve Bizans üzerine göndermiş, emrine Hz. Ömer (ra) ve Halid b. Velid (ra) gibi kumandanları vermiştir.

Peygamberimiz (asm) savaşlarda sahabelerine “Yaşlıları öldürün, ama gençlere müsamaha gösterin ve öldürmeyin!” ferman etmiştir. (Müsned-i Ahmed, 5:13) Semüre b. Cündüp (ra) bu hadisin manasını babasından sorar. Babası Cündüp (ra) da “Gençlerin kalpleri İslâm’a daha yakın olup fıtratları hakkı kabul ve teslimde yaşlılardan daha rakiktir” cevabını almıştır. Nitekim Peygamberimiz (asm) “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar; ancak annesi-babası onu Yahudi ve Hıristiyan ve Putperest yapar” (Tirmizi, Kader, 5) buyurmuşlardır.

Gençken iman ve ilim tohumu atmak gerekir ki yaşlanınca dibinde gölgelenecek bir ağacımız olsun. Genç yaşta Müslüman olup, ilimle kalbini ve amelle bedenini alıştırmayanlar yaşlanınca ibadete ve ahirete daha zor yönlendirilirler. Çok zorlanırlar.

3. GENÇLİĞİN DEĞERİNİ BİLMEK VE DEĞERLENDİRMEK:

Peygamberimiz (asm) “İhtiyarlanmadan önce gençliğin değerini bilin!” buyurmuşlardır. Hz. Ali (ra) da “Gençleri kendi zamanımıza göre değil, onların yaşayacağı zamana göre eğitmek gerektiğine dikkatimizi” çeker. Kâinatta ve dünyada daima gelişme meyli vardır. Her şey terakki ve tekâmüldedir. Çocuklarımızı kendi zamanlarımıza göre eğitmeye çalışırsak bu durumda “Kuşak çatışması” olur ve biz gençlerle anlaşamayız.

Gençlere her şeyden önce “İman Dersi” vermek gerekir. Nitekim Peygamberimiz (asm) kendisinden Kur’ân öğrenmek için gelen gençlere “Önce İman Dersi” vermiş, sonra bu imana dayanan İlim ve İbadeti öğretmiştir. Gençlerin de, ilimleri ve ibadetleri arttıkça imanları artmış, imanları arttıkça ahlâkları ve ibadetleri daha da artarak devam etmiş ve her âyet okundukça imanları inkişaf etmiştir. Onlar da bunu itiraf etmişlerdir.

Peygamberimiz (asm) “Kıyamet günü hiçbir gölgenin bulunmadığı zaman Arş’ın gölgesinde bulunacak olan yedi sınıfı sayarken birinin de Allah’a ibadet ederek büyüyen genç” olduğunu belirtmiştir. (Buhari, Zekât, 16; Müslim, Zekât, 91)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*