Genel af; ‘Said-i Kürdî’ hariç

GÜNÜN TARİHİ 26 Ekim 1933

Tek parti yönetimi, 26 Ekim 1933’te iki önemli karar aldı.

Birincisi: Cumhuriyet’in 10. yılı münasebetiyle, hükümetin hazırlamış olduğu ‘Umumî Af Kànunu’ aynen kabul edilmiştir.

İkinci karar: “Türk kadınlarına ‘muhtarlık seçimleri’nde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir.”

Bu yazının ana konusu, “Birinci Karar” ile ilgili. Özeti de şudur: Cumhuriyet rejimi iyice oturdu. Tehlikeler bertaraf edildi. Az zamanda çok büyük işler yapıldı. O halde, genç Cumhuriyetin şerefine bir de “umumî af” çıkarmalı.

Ne var ki, bu genel af ile ilgili kararın kabul edilmesinden sekiz ay kadar sonra (14 Haziran 1934), bağlantılı olarak yeni bir kànun çıkartılıyor. Bu kànun maddesinin B bendinde “Türk olmayanlar” ifadesi kullanılarak, bununla özellikle Bediüzzaman Said Nursî, yürürlükteki “af kapsamı dışında” tutuluyor. Nitekim, ona “Said-i Kürdî” şeklinde bir kimlik kartı düzenleniyor ve 1935’teki Eskişehir Mahkemesinde de, hiç kabullenmediği, hatta şiddetle reddettiği halde, kendisine aynı lâkap ile hitab edilerek muamele yapılıyor.

Said Nursî, bu ardniyetli muameleye itiraz ederek şunu söyler: “Adalet noktasından tarafgirlik fikrini verip, adaletin mahiyetini zulme çeviren, hakkımda sarfedilen bir tâbirdir ki, Isparta’da ve burada bazı isticvablarda ismim Said Nursî iken, her tekrarında ‘Said Kürdî’ ve ‘Bu Kürd’ diye beni öyle yâd ediyorlar. Bununla, hem âhiret kardeşlerimin hamiyet-i milliyelerine ilişip aleyhime bir his uyandırmak, hem mahkeme ve adaletinin mahiyetine bütün bütün zıd ve muhalif bir cereyan vermektir.” (T. Hayatı; Eskişehir Müdafaası.)

Şimdi, o dönemin panoramasına şöyle kısaca bir nazar gezdirelim.

Evet, Cumhuriyet’in 10. yılı münasebetiyle, 1933 yılı Ekim’inde kabul edilen “genel af” kapsamına dahil edilenler, Temmuz 1933 tarihinden evvel suç işlemiş görülenler oldu.

Ayrıca, kànun kaçaklarının ve İstiklâl Mahkemeleri tarafından mahkûm edilen TCF ile İzmir Sûikastı mahkûmlarının cezası affedildi.

Bir başka nokta da şu: 1 Ocak 1934’ten itibaren tahliye edilen mahkûmların arasında “komünizm faaliyeti”nden dolayı hüküm giymiş mahkûmlar da vardı. Bu da gösteriyor ki, komünistlik dahil, suç işleyen veya suçlu görülenlerin tamamı bir şekilde affedildi; ancak, bir kişi istisna…

Evet, 1934 başında hayata geçirilen 10. Yıl Affından sadece ve sadece bir tek kişi istisna tutuldu: Bediüzzaman Said Nursî…

Barla’da sürgün hayatı yaşayan Bediüzzaman, üstelik hiçbir suçu tesbit edilmediği halde serbest bırakılmadı ve memleketine gitmesine müsaade edilmedi. Oysa, aynı tarihlerde sürgün cezasına çarptırılan başka kimseler de vardı. Onların da tamamı affedildi ve ülke içinde serbestçe dolaşmalarına müsaade edildi.

Yani, Üstad Bediüzzaman’ın tâbiriyle “kàbil-i af olmayan” kimseler dahi affedilip serbest bırakıldı.

Ne var ki, sıra Bediüzzaman Said Nursî’ye gelince, devlet ve hükümet yetkilileri yan çizerek, yamukluk yaparak, adâletten büsbütün saparak, onu bütün vatandaşlık haklarından ve medenî hukuktan mahrûm ettiler.

Said Nursî, eskisinden çok daha ağır baskılara mâruz kaldı. Serbest bırakmak bir yana, aynı yılın ortalarında Barla’dan Isparta’ya yine menfî olarak gönderildi. Dahası, Isparta’da da rahat bırakılmadı. Daimî takip ve tarassut altında tutuldu: “Kiminle görüşüyor? Kiminle mektuplaşıyor? Niçin kırlara çıkıyor?” gibi bahanelerle sorguya çekildi. Nihayet, 115 talebesiyle birlikte Eskişehir Mahkemesine sevk edildi. 11 ay sonra Eskişehir Hapsinden tahliye edilen Üstad Bediüzzaman, yine serbest bırakılmadı ve 8 yıl sürecek yeni bir sürgün diyârı olarak Kastamonu’ya gönderildi.

Söz konusu Af Kànunundan 8 ay sonra, (14 Haziran 1934) çıkartılan kànun “Türk ırkından olan ve olmayanlar”a dair: Mecburi İskân Kànunu 7. Maddesinin B şıkkı “Türk ırkından olmayanlar”la ilgili olup, bunlar “Hükûmetten yardım istemeseler bile, hükûmetin göstereceği yerde yurt tutmaya ve hükûmetin izni olmadıkça buralarda kalmaya mecburdurlar“ şeklinde.

İşte, o günkü kafa, bile bile cezalandırmak istediği için, tek istisna olarak Bediüzzaman Said Nursî’yi “Türk ırkından olmayan” kategorisine dahil ederek, ömür boyu hapis ve sürgün cezasına mahkûm etme cihetine gitti.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*