George Nathaniel Marki Curzon [Lord Gürzon] (1859-1925)

İngiliz siyaset ve devlet adamlarındandır. Ülkemizde Lord Gürzon olarak tanınmaktadır. Çoğu kaynaklarda Lord Gürzon adıyla tanıtılırken, bazılarında da Lord Curzon olarak anılmaktadır. Kedleston baronu ve kontu olarak bilinmektedir. Hindistan genel valiliğinde bulunmuştur. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Dışişleri Bakanlığına getirilmiş ve yeni dünya düzeninin sağlanması görüşmelerinde İngiltere’yi temsil etmiştir. Birinci Dünya Savaşı sonrasında özellikle Ortadoğu’nun yeniden şekillenmesinde ve İngiltere’nin menfaatleri doğrultusunda, devlet ve milletlere şekil verilmesinde önemli rol oynayanlardan biri olmuştur. Ömrü boyunca aksi kişiliği ve dengesizliği ile tebarüz etmiştir. Lozan görüşmelerinde İngiliz heyetine başkanlık etmiştir. İsmi, Risale-i Nur’da, Büyü Doğu dergisinin 29. sayısından iktibas edilen Lozan Antlaşmasıyla ilgili bir makale münasebetiyle yer almaktadır.

Curzon, 1859 yılında doğdu. Çocukluğundan itibaren dikbaşlı, sık sık öğretmenleriyle çatışan, duygulu kişiliği ile dikkat çekti. Ancak, derslerdeki başarısı, problemleri çözme becerisi ve yeteneği sayesinde çok başarılı oldu. On beş yaşlarında iken attan düşerek sırtını incitti. Doktorların tavsiyesine uymadığından dolayı iyileşmediği gibi, şiddetli ağrılar çekti. Ömür boyu devam eden ve uykularının kaçmasına sebep olan ağrılardan kurtulmak için uyuşturucu kullandı. Buna paralel olarak da mesleki hayatında ve devlet işleriyle uğraştığı dönemlerde dengesizliği ve aksi kişiliği ile tanındı.

Curzon, 1878 yılında Oxford’a girdi. 1883 yılında da öğretim üyesi oldu. Üst makamlarda bulunan kişilerle yakın ilişki kurmadaki başarısı sayesinde, kısa zamanda önemli bir çevre edindi. Lordlar Kamarası liderinin teklifi üzerine aday gösterildi ve 1886 yılında milletvekili seçilerek parlamentoya girdi. Milletvekili seçilmesinin akabinde dünya turuna çıktı. Özellikle Asya kıtasında bulunan ülkeleri dolaştıktan sonra buralardan çok etkilendi ve dönüşünde üç kitap yazdı.

Curzon, 1891 yılında Hindistan işlerinden sorumlu Devlet Bakanlığı Müsteşarlığına atandı. Dört yıl sonra Dışişleri Bakan Yardımcılığına ve 1898 yılında da Hindistan Genel Valiliğine getirildi. Görevine başladıktan sonra, yerli halka kötü davranan İngilizlerin cezalandırılmasını istedi. Bazı vergilerde indirim yaptı. Hindistan’ın sınırlarının korunması ve Rus yayılmasının önlenmesi için çaba sarf etti. Böylece kendi sömürgeleri olan Hindistan’ın güvenliğini sağlamış oldu. Ayrıca bütün eyaletleri dolaşmak suretiyle bölgeyi yakından tanımış oldu.

Hindistan’da beş yıllık görev süresi dolan Curzon, başarılı görülerek görev süresi uzatıldı. Hindistan ordusu başkomutanlığına, Hartum’u ele geçiren Lord Kitchener’in atanmasını sağladı. Bu şahsın kaba ve acımasız olduğu yönündeki uyarılara kulak asmadı. İsminden söz edilen ve ünlü olan birisini yanında bulundurmanın kendisine şöhret kazandıracağına inanıyordu. Bir süre sonra ikisi arasında iktidar mücadelesi başladı. Devlet yönetimindeki etkisine güvenerek kendi isteklerinin kabul edilmemesi durumunda, istifa edeceğine dair mektup yazdı. İstifası Kral tarafından kabul edilince Londra’ya dönmek zorunda kaldı. Bu arada mensubu bulunduğu Muhafazakâr Parti de iktidardan düşmüştü.

Curzon’un Hindistan’daki başarıları, etkisinin devam etmesine yetmedi. Emekli Hindistan valilerine verilen kont unvanı dahi kendisine verilmedi. Bunun üzerine üniversiteye döndü ve Oxford rektörlüğü yaptı. Siyasi alanda uğradığı olumsuzluklara rağmen, siyasetten tamamen kopamadı. 1911’de tahta geçen yeni kraldan sonra kont unvanı aldı. 1915 yılında Lordlar Kamarasının lideri oldu. I. Dünya Savaşı sırasında oluşturulan savaş kabinesinde yer aldı. 1919 yılında Dışişleri Bakanlığına atandı. Bu bakanlığı sırasında savaş sonrası siyasi oluşumlar ve siyasi faaliyetler içinde aktif rol aldı.

Curzon, Kurtuluş Savaşı sonrasında toplanan Lozan Konferansına İngiltere’yi temsilen katıldı. Daha önce Türklerin Avrupa’dan çıkarılmaları düşüncesinde olmasına rağmen, Yunanlıların mağlubiyetleri üzerine yeni politika geliştirmek zorunda kaldı. Bu gelişme üzerine hem Türklere karşı uygulanacak yeni bir politika üretmek, hem de ateşkes sağlanması için harekete geçti. 1923 yılında toplanan Lozan Konferansı görüşmelerinde İngiltere heyetine başkanlık etti.

Türk heyetini, kendi şartları doğrultusunda anlaşmaya zorlamak için çeşitli yollara başvurdu. Daha önce görüşmelere hangi devletlerin katılacağı Türk tarafına bildirilmişken, görüşmeler sırasında yeni devlet ve müzakerecilerin ortaya atılması ve çağrılması büyük sıkıntılara sebep oldu. Türk heyetinin itirazlarına rağmen, Bulgar ve Belçika delegelerini müzakerelere kattı. Daha da ileri giderek devlet temsilcilerinin ötesinde bazı şahısları da davet edip toplantılara dahil etti. (Kadir Mısıroğlu, Lozan Zafer mi, Hezimet mi?, Sebil Y., İstanbul 1971, s. 245.)

Curzon, müzakerelerde anlaşma olmaması durumunda savaş açma tehdidinde de bulundu. Görüşmelerin sona erdirileceği ve üç büyük devletin savaş açacaklarına dair bir şayia yaymaları üzerine Türk heyetinin başkanlığını yapan İsmet İnönü’nün, barış anlaşması yapmayacakları düşüncesine kapılıp endişelendiği görüldü. (Mısıroğlu, s. 246)

Risale-i Nur’da, Curzon’a doğrudan atıfta bulunulmamaktadır. Ancak, “Büyük Doğu” dergisinin 29. sayısında “Lozan’ın İçyüzü” adlı bir makaleden yapılan alıntıda ismi zikredilmektedir. Söz konusu makalede Curzon’un; Türkiye’nin, İslam’ı temsil rolünden vazgeçip alakasını kestiği takdirde kendileriyle gaye birliği etmiş olacağını, Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanacağını ve kendilerinin de onlara istediklerini vereceklerini söylediği belirtilmektedir. (Büyük Doğu, 29. sayı, “Lozan’ın İçyüzü” makalesine atfen Emirdağ Lahikası, 1997, s. 277-78)

Curzon’un planını ilk başta anlamayan İnönü’nün, daha sonra karşı tarafın amacının Türkiye’yi mazisinden tamamen koparmak olduğunu sezdiği halde, söz konusu amacın gerçekleşmesi hususunda teminat verdiği belirtilmektedir. Bu konudaki taahhüdün gizli görüşmeler sırasında verilmesi, İsmet İnönü’nün İngilizce’yi bilmemesi, temsildeki yetersizliği, kulaklarının ağır işitmesi, gizli görüşmelerle ilgili olarak heyetin diğer üyelerine hiç bilgi vermemesi, sadece bu konuda istikbalinin elinde olduğunu bildiği M. Kemal’e bilgi verip görüşmesi rahatsızlıklara sebep oldu. Türk heyetinin önemli isimlerinden olan Rıza Nur bu konu ile ilgili olarak duyduğu rahatsızlığı dile getirmiştir. (Mısıroğlu, s. 309-310).

Lord Curzon, Lozan Antlaşmasının imzalanması ve Türklere özgürlüklerinin verilmesinin eleştirilmesi üzerine, İngiltere Avam Kamarasında yaptığı konuşmada, “İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz…” (Büyük Doğu, 29. sayı, “Lozan’ın İçyüzü” makalesine atfen Emirdağ Lahikası, 1997, s. 277-78) şeklinde ifadeler kullandığına işaret edilmektedir.

1923 yılına kadar Dışişleri Bakanlığını sürdüren Curzon, savaş sonrasında, Ortadoğu’nun şekillenmesinde önemli rol oynadı. Ömrünün sonuna kadar ihtirasları bitmedi. Başbakan olmayı çok arzuladığı halde bu amacına ulaşamadı. Son yıllarına kadar köşesine çekilmedi. 1925 yılında geçirdiği bir ameliyattan kısa süre sonra Londra’da öldü.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*