Gerçek huzuru ve mutluluğu İslâm’da buldum

Bence batı’da dinsiz olarak yaşayanlar son derece huzursuz bir hayat sürüyorlar. Doğru dini bulmadan iç huzurunu hissetmeleri pek mümkün değil. Doğru din ise İslâm. Rahatın, huzurun, mutluluğun ne olduğunu Müslüman olduktan sonra gördüm.

LEYLA YILDIRIM: Gerçek huzuru ve mutluluğu İslâm’da buldum

1982 Almanya Füsen doğumluyum. Hıristiyan değerlerine çok önem veren bir ailede büyüdüm. Kiliseye çok sık giderdik. Büyükbabam ve büyükannem dindardılar, aileme dinî bilgilerini onlar öğrettiler. Küçükken ailem kilisede çok aktif olduğu için ben de çok aktiftim. Meselâ kilisenin korosundaydım. 15 yaşına kadar bu şekilde yaşadım. “Realschule”ye, yani ortaokula gittim.

Okulu bitirdikten sonra Hotel Müller’de stajyer olarak çalıştım. Stajdan sonra da otelde çalışmaya devam ettim. Müslüman olduktan sonra dinimle uyuşmadığı için işimi bıraktım. Şimdi ev hanımıyım. Kendimi sakin ve sosyal bir insan olarak tarif edebilirim. İnsanlarla beraber olmaya ve arkadaşlığa çok önem veririm. İnsanlarla, dinî ya da dünyevî hemen her konuda konuşurum. Aktif bir insanımdır. Bir şeyleri temsil etmeyi severim. Öğrenmeyi ve öğrendiklerimi başkalarıyla paylaşmaktan hoşlanırım.

Müslüman olmadan önce İslâm dünyası ve Müslümanlar hakkında fazla bir bilgim yoktu. İslâm’ın, medyanın bahsettiği gibi, kadınlara hak vermeyen bir din olduğunu sanıyordum. İslâm’ın sonradan girilebilen bir din olduğunu bilmiyordum. Bu dinin sadece Türkler ve Araplar için olduğunu sanıyordum. İslâm diniyle ilgilenmem için bir sebep olmadı. Daha çok beni korkutan bir dindi. Kadınların baş-örtüsü takması lâzımdı. Medyadan duyduklarıma inanıyordum. Bu tür negatif etkiler İslâm’a ilgi duymamı engellemişti.

Müslüman olmadan önce Hıristiyan olarak yetiştirildim. 14-15 yaşlarındayken kiliseyi çok saçma bulduğumdan gitmek istemiyordum. 15 yaşlarımda bu dinden çıktım. Çünkü bana çok saçma geliyordu. Meselâ, kiliseye gidip günah çıkarmak bana hiç mantıklı gelmiyordu. Müslüman olana kadar ateist olarak yaşadım. Allah’a inanmıyordum ve dinin benim için hiçbir önemi yoktu. Her şeyden vazgeçtim. O dönemde hayat benim için sadece eğlenceden ibaretti. Ne yapacağımı, nasıl yapacağımı bilmeden yaşıyordum. İçim huzursuzdu.

Bazen kendi kendime, “Ne için yaşıyorum, hayatımın anlamı ne?”, “Nereden geldim, nereye gideceğim?” diye soruyordum. Ama bu düşüncelerimden hemen vazgeçiyordum. “Benim işim var, arkadaşlarım ve eğlencem var ve bunlar bana yetiyor” diye düşünüyordum. Hayatım bunların üzerine kuruluydu. Yüzeysel bir hayat sürüyordum.

Bence Batı’da dinsiz olarak yaşayanlar son derece huzursuz bir hayat sürüyorlar. Doğru dini bulmadan iç huzurunu hissetmeleri pek mümkün değil. Doğru din ise İslâm. Rahatın, huzurun, mutluluğun ne olduğunu Müslüman olduktan sonra gördüm. Bunları önceden hiç bilmiyordum. Benim için hayat çalışma, gezme, eğlenme, para harcama, alış verişe gitme gibi sadece maddî ve dünyevî şeylerden ibaretti. Ama ruhun gıdasını unutmuştum. Maddî şeyler bir insanı hayat boyu mutlu edemez. Ben bu kıyası yapabiliyorum. Ben mutluluğu ancak İslâm’da bulabilirdim.

İSLÂM İLE TANIŞMAM

İslâm’ı eşim vasıtasıyla tanıdım. Kendisi Türk ve Müslüman. Biz tanıştığımız zaman dinini yaşayan bir Müslüman değildi. Ama bana İslâm dini hakkında birçok şeyden bahsediyordu. Ben başta çok şüpheci bakıyordum bu dine. Bana çok sert kuralları olan bir din gibi görünüyordu. Zamanla İslâm’la ilgili bilgi edinmeye başladım. Kitaplar aldım. Kur’ân’ın Almanca mealini okudum. Benim için en önemlisi Kur’ân’ın meali oldu. İçinde bütün sorularımın cevabını buldum. “Nereden geliyorum, nereye gideceğim, hayatımın anlamı ne, ölümden sonra ne olacak?” Bunlar her insanın düşündüğü şeyler. Bu soruların son derece ayrıntılı bir şekilde cevaplandığını görünce şaşırdım. Kur’ân’ı okuduğum zaman, ahiretten ve Cehennemden bahseden âyetlerden çok etkilendim. Ben Cehenneme gitmek istemiyordum. Çok huzursuz oldum. “Ya yarın ölürsem, ölümden sonraki hayatım nasıl olacaktı? İçimde küçük bir inanç kıvılcımının oluştuğunu hissettim. Daha tam ikna olmamıştım, ama okuduklarımın doğru olabileceğini düşünüyordum. Kendi içimde bir savaş yaşadım, çünkü bütün hayatımı değiştirmem gerekiyordu. Başörtüsü takmam, günde 5 vakit namaz kılmam lâzımdı, birçok kurala uymam gerekiyordu. Bunlar benim için çok büyük değişimlerdi. Bu yüzden çok düşünmem gerekiyordu. Uzun bir süreçti ve tabi Şeytan beni rahat bırakmıyordu. “Yapma bunu”, “Bu dini kabul edersen hayatın zorlaşacak” gibi vesveseler veriyordu. Eşimle o zaman henüz evlenmemiştik, onun ailesine gittik. Ben ilk defa Müslümanlarla konuştum, onlara sorular sordum. 2001 yılının Ramazan ayında hep birlikte Bremen’deki büyük bir camiye gittik. Yabancı olduğum bir şeydi bu, çünkü oturduğum yer olan Füssen’de hiç cami yoktu. O gece Kadir Gecesi idi ve cami tıklım tıklım doluydu. O an, son derece farklı ve anlamlı duygular yaşıyordum. Ne kadar güzel bir şeydi bu… Bu kadar insan birlikte namaz kılmak için bir araya geliyor. İnsanların namaz kılışları, ruh ve beden dilinin bu şekilde birleşmesi… Namazda yapılan hareketlerle Allah’a ibadet etmek… Ne sağa sola bakıyorsun ne de konuşuyorsun. Öyle bir durum ki, sadece Yaratanla birliktesiniz. Bu beni çok etkilemişti.

Eksik olan tek şey demek ki bunu görmekmiş. Elhamdülillah bu yolu seçtim. 2 gün sonra eşimin ailesinin evinde şahadet getirerek Müslüman oldum. İmam nikâhını da kıydılar orada bize. Çok güzel bir duyguydu. İç huzurumu bulmuştum. Beni bu uykudan uyandırdığı ve doğru yola ilettiği için Allah’a karşı bir şükran duygusu oluşmuştu. Sanki, ben neden yaşadığımı bilmeden bütün hayatım boyunca uyumuşum da ve birisi beni silkeleyip uyandırmış ve ne için yaşadığımı göstermişti. Çok güzeldi… Camiyi ilk gördüğüm zamanı hep hatırlıyorum. Çok etkileyiciydi. Bunları yaşattığı için yüce Rabbime çok minnettarım.

İSLÂM MANTIKLI BİR DİN

Öncelikle ben her insanın tabiatında bir dine mensup olma duygusunun olduğunu düşünüyorum. Bu çok normal bir şey. Her insan bir şeye inanıyor. İslâm′ın ise çok mantıklı bir din olduğunu görüyoruz. Bir Allah var, gücü her şeye yetiyor ve her şeyi o yarattı. Gücünü ve kurallarını peygamberlerine gönderdiği vahiyle bize iletti. Diğer kutsal kitaplar olan Tevrat ve İncil′i Kur’ân′la kıyasladığımız zaman, Kur’ân′ın, bu zamana kadar değişmeyen tek kitap olduğunu görüyoruz. 1400 yıl önce olduğu gibi hiçbir şey değişmemiş. Orijinal hâliyle bu güne kadar gelen tek kitap Kur’ân.

İslâm’da yapılan ibadetlere baktığımız zaman sadece Allah’a ibadet edildiğini görüyoruz. Yahudîlik ve Hıristiyanlıkta tek Allah inancı olduğunu söylüyorlar, ama öyle olmadığını herkes biliyor. Çünkü Hıristiyanlıkta Hz. İsa Allah olarak görülüyor ve ona ibadet ediliyor. Yahudîlikte de Allah’a şirk koşuluyor. Allah’ın emirlerini değiştiriyor veya kullanmıyorlar. İslâm dininde böyle bir durum kesinlikle yok. Biz hâlâ 1400 yıl önce gelen İslâm dinine sahibiz. Kur’ân’a ve Peygamberimizin (asm) hayatına, yani sünnetine göre yaşayabiliyoruz. Bunlar, İslâm’ın tahrif edilmemiş doğru bir din olduğunu gösteriyor.

İslâm, hayatın her alanını kuşatan çok mantıklı bir din. Mantıksız olan hiçbir şey yok. Hiçbir soru cevapsız kalmıyor. İslâm dininde, Kur’ân’dan veya hadislerden her sorumuza cevap bulabiliyoruz. Bence bu, insanların ilgisini çekiyor. Gittikçe artan sayıdaki insanın İslâm’ı seçmesi bunun kanıtıdır.

NAMAZ VE DİĞER İBADETLER

İslâmiyeti seçtikten sonra artık doğru yolu bulmuştum. Hayatım değişmiş, huzura ermiştim. Çok büyük bir rahatlık hissetmiştim. Artık hayatımın bir anlamı vardı. İbadetler içinde “namaz”ın ayrı bir yeri vardır. Günde 5 kez Allah’la aramızda kurduğumuz bir bağdır namaz. Namaz ile, işlediğiniz günahlar hakkında düşünme fırsatı buluyor ve Allah′tan af diliyorsunuz. Hayatın kısa bir süreç olduğunu ve ölüme hazırlıklı olmanız gerektiğini düşünüyorsunuz. Bir hadiste bahsedildiği gibi, bir insan günde 5 kez abdest ile temizlenirse bu insan hep temiz kalacaktır. Namaz da öyledir. Namaz sayesinde de manen temizleniyoruz. Günahlarımız affediliyor. Yaratana teşekkür ediyoruz.

İnancımızı sadece kalbimizde taşırsak, onu yaşamazsak, o inanç sadece sözde kalır. İnanç ve ibadet, her ikisi de Yüce Allah’a kulluk için gereken en önemli şeylerdir. Bir çok insan inandığını söylüyor, ama maalesef ibadet etmiyor. Namazın önemine dair birçok hadis-i şerif var. Hesap gününde sorguya çekilecek şeylerin başında ibadetler gelmektedir. Dünyada ibadetlerini yapmamış olanlar, ya da yeterince ehemmiyet vermeyenler sıkıntı çekeceklerdir. Müslümanların ruh temizliğini elde etmeleri, ahirette ateşten kurtulmaları için farz olan ibadetleri yapmaları şarttır. Onun için Müslümanlar Kur’ân okuyarak, namaz kılarak, duâ ederek, dinlerini yaşamalılar. Dediğimiz gibi, ahiret için en önemli şey ibadetlerdir. İstediğiniz kadar iyi bir insan olun, Allah’la aranızdaki ibadet bağı olmadıktan sonra her şey boşunadır. Namazsız, ibadetsiz İslâm’ı doğru bir şekilde yaşamak mümkün değildir.

KUR’ÂN’I ANLAYARAK OKUMAK VE HAYATA UYGULAMAK

Kur’ân okurken Allah′ın benimle konuştuğunu hissediyorum. Bir hadiste de olduğu gibi “Bir insan Allah’la konuşmak istiyorsa, o zaman Kur’ân okusun.” Bazen bir âyet-i kerimeyi tamamen anlamak için bir kaç kez okumamız gerekiyor. Kur’ân’ı Arapça okuduğum zaman bir enerji hissediyorum. Beni ve ruhumu güçlendiriyor. Kur’ân’ı Arapça okumaya başlıyorum ve bırakamıyorum. Hep okumak istiyorum. Bunu severek yapıyorum ve kalbim mutlulukla doluyor. Kendimi çok iyi hissediyorum. Kur’ân’ın mealini okuduğum ve Allah‘ın benden ne istediğini anladığım zaman öğrendiklerimi hayata geçirmek istiyorum. Okuduğum âyette “Allah bana ne diyor, bizden ne istiyor, istediklerini yapıyor muyum?” diye kendime soruyorum. Kur’ân′ı okumalı, hayatımıza tatbik etmeliyiz. Kur’ân okuyunca hayatımızda olumlu yönde değişimler meydana gelmeli. Hayat tarzımızın Kur’ân’a uygun olması gerekiyor. Kur’ân’ı bilerek, anlayarak okumak ve okuduklarını uygulamak Müslümanlar için en önemli hayat prensibi olmalı.

İSLÂMİYETİ İNSANLARA ANLATMALIYIZ

Yüz yüze olduğumuz birçok sorun var. Bunların çözümü kişinin tavırlarıyla yakından alâkalı. İnsanlara nasıl yaklaştığınıza, onlarla nasıl konuştuğunuza, onlara dininizi nasıl gösterip anlattığınıza bağlı. Müslüman olmayanlarla münasebetlerimizi devam ettirmemiz, dinimizi onlara anlatmamız lâzım. Bu şekilde yaşarsak bir sorun yaşamayız. Onlardan kaçmak yerine, diyaloğa girmek ve her şeyi anlatmak lâzım. Müslüman olmayan birisi, “Bir kadın nasıl kendi isteğiyle başörtüsü takabilir?” diye düşünebilir, ama izah edildiğinde onların bunu anlayacaklarını düşünüyorum. Bu toplumda başörtülü bir kadın olarak yaşamak daha zor. Okuyoruz, ama sonra başörtülerimiz yüzünden çalışamıyoruz. Veya erkekler iş yerlerinde patronları izin vermezse namazlarını kılamıyorlar. Bunların dışında bu toplumda dinini yaşayan bir Müslüman olmak çok zor değil.

MÜSLÜMAN OLUŞUMA ÇEVRENİN TEPKİSİ

Ailemin bana olan tepkisi negatifti. Anneme Müslüman olduğumu anlattığım zaman çok üzüldü. Çünkü yabancı bir din, yabancı bir kültür demekti ve bu onu korkutuyordu. Kızını kaybettiğini sanıyordu. Hıristiyan bayramlarını, meselâ Noel’i artık hep birlikte kutlayamayacağımızın, hayatımın tamamen değişeceğinin farkındaydı. Babam ise daha sakindi. Tabiî o da Müslüman olmamdan memnun değildi. Ama yine de” Sen nasıl mutlu olacaksan öyle yaşa. Benim için bir problem yok.” dedi. Arkadaşlarımdan hem negatif hem de pozitif tepkiler aldım. Müslüman olmadan önce İslâm diniyle neden ilgilendiğimi ve beni nelerin etkilediğini onlar da biliyordu. Pozitif tepkiler, İslâmı seçtiğim için değil; seçtiğim yolda kimseyi dinlemeden büyük bir kararlılıkla yürüdüğüm içindi.

BAŞÖRTÜSÜYLE KENDİMİ ÇOK İYİ HİSSEDİYORUM

Elhamdülillah, Müslüman olunca hayatımda çok şey değişti. Allah’ın emirlerine uymaya, İslâm′ı en doğru şekilde yaşamaya çalışıyorum. En büyük değişim başörtüsü takmamdı. Çünkü başörtüsü Müslüman olduğumu gösterecekti. Bunun üstesinden gelmem zor oldu. Namaz ve oruç ibadetlerini evde yerine getirebiliyorsunuz; ama başörtüsü öyle değil, onu dışarıda takmak zorundasınız. İlk zamanlar kolay olmadı. Ama şükürler olsun şimdi rahatım. Allah, emirlerine uyan ve onun yolunda ilerleyenlerin işlerini kolaylaştırıyor.

MÜSLÜMANLAR, İSLÂMÎ DEĞERLERE SARILMALI

Disiplin, düzen ve bürokrasideki sorunsuz ilerleme gibi konularda Batı toplumundan öğrenebileceğimiz çok şey olduğunu düşünüyorum. Fakat ahlâkî değerler konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil. Biz Müslümanlar kendi değerlerimizle gurur duymalıyız. Batı’da kadınların daha çok hakları olduğu, kendi kararlarını kendilerinin verebileceği söylenir, ama aslında Batı’da “kadın” tam anlamıyla bir “toplum kölesi”dir. Batı toplumunda kadın ruhsuz bir madde olarak kullanılıyor. Meselâ, en basitinden reklâmlara bakın, kadınların sadece ürünleri süsleyen bir objeden ibaret olduğunu görürsünüz.

Bence Batı, İslâm dünyası için insanî değerler bakımından örnek olamaz. Aile değerleri, kadına, insana, tabiata verilen değerler konusunda İslâm her hâlükârda üstündür. Tertip ve düzen, bilim ve teknoloji alanlarında Batı örnek alınabilir. Fakat bu iki şeyi birbiriyle karıştırmamak lâzım. Yani, bilim ve teknolojide değil de, ahlâkî değerler hususunda onları taklit edersek İslâm dünyasında yaşanan “yozlaşmayı” hızlandırmış oluruz. Aslında bugün Batı’da olan ilmî ve teknolojik üstünlük geçmişte Müslümanlardaymış, ama kaybedilmiş. Biz kendi değerlerimizi, İslâmî değerleri kaybettikten sonra bu durumlara düştük. Bilim ve teknoloji alanlarında Müslümanlar daha çok düşünmeli ve ilerlemek için gayret göstermeli. Müslümanların en büyük problemi İslâm’ın emirlerini uygulamayı terk etmeleridir. Bundan dolayı İslâm dünyası yüzyıllardır sömürülüyor. Müslümanlar, yönetim sistemlerini Kur’ân ve sünnete göre yapılandırmalı. Değerlerimizi terk ederek, Batı’ya kendimizi beğendirmeye çalışmamalıyız. Aksi takdirde Çeçenistan, Pakistan ve Kosova, Irak, Afganistan gibi işgal altındaki İslâm ülkeleri huzura eremez, sömürülmeye devam ederler.

İslâm dünyasında dinden gelen çok güzel değerler var; sıcakkanlılık, iyilikseverlik, misafirperverlik… Bunlar Batı’da kesinlikle yok. İnsanlar çok egoistler, sadece kendilerini düşünüyorlar. Hep “ben” diyorlar. Birbirine yardım etme, birlik ve beraberlik yok. Herkes kendisi için yaşıyor. Komşular birbirini tanımıyor. Akrabalarla ilişkileri zayıf ya da hiç yok. İslâmiyetin bize kazandırdığı bu değerler, Batı dünyasına örnek olabilir.

Müslümanlara son olarak söylemek istediğim şey, dinlerine daha çok değer vermeleri gerektiğidir. Dünyada pek çok insan hayatının anlamını bilmiyor ve huzurlu değil. Benim de bir zamanlar olduğum gibi birçok insan huzur arayışı içerisindedir. Her Müslümanın, Müslüman olarak doğduğu için çok mutlu olması ve Allah’a şükretmesi gerekiyor. Bunu basit bir şey olarak görmesinler. Çünkü İslâmiyete uygun yaşamak son derece gurur verici. Bunun mükâfatı Cennette verilecek inşallah. Bizim seçilmiş insanlar olduğumuzu unutmamamız lâzım. Bunlar tesadüf değil. Bu dünyaya bir ateist olarak da gelebilir ve o şekilde de yaşayabilirdik. Ama Müslüman olarak geldik ya da sonradan İslâmiyete girdik. Bu çok büyük bir nimet. Dinimize daha çok değer vermeliyiz ve her zaman şükretmeliyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*