Gitmek üzerine

Fâni dünya gibi fanisin sen de,
Farkında olmadan her gün gidersin,
Her ne kadar gitmek istemesen de,
Gönüllü gitmezsen sürgün gidersin.

Gitmek deyince, bulunduğumuz yeri terk etmeyi, başka bir mekâna varmayı anlarız. Bedenimizin yer değiştirmesini bir “gitmek” olarak kabul ederiz. Halbuki gitmek, sadece bedenle olmaz. Gitmenin pek çok halleri, yolları ve anlamları bulunuyor. Bedenen gitmek, fikren gitmek, hayalen gitmek gibi.

Gitmek bazen bir hicrettir. Bazen bir kaçış, bir kurtuluş, bazen de bir vuslata veya hasrete doğru yolculuktur. İnsan bazen bedenen gider, bazen ruhen veya hayalen gider. Geriye dönüp çocukluğuna gidenler olduğu gibi, nazarını ileri uzatıp ölümden ötesine, mahşere, mizana ve sırata doğru yol alanlar da olur. Şimdi hayalen o menzillere gidip gelenler, gelecekte mutlaka oralara gideceklerini düşünüp hazırlıklarını ona göre yaparlarsa, bu hayalî yolculuğun hayatî faydalarını göreceklerdir. Bugün uzak görünen mekânlar, yarın çok yakınımızda, hatta yanımızda olacaklardır. Onun için uzaklık-yakınlık da izafî bir kavramdır. Çünkü “Bütün gelecekler yakındır.”

İnsan ruhlar âleminden gelip dünya menzilinde yol alırken, yaratılış sırrının perdesini aralayan, bütün akılları hayret içinde bırakıp meşgul eden üç müthiş suâl ile karşılaşır: “Necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” İnsan bir yandan ömür caddesinde yol alırken, bir yandan da bu suâllere makul, makbul ve mantıklı cevaplar bulmakla mükelleftir.

“İnsan bir yolcudur. Sabavetten gençliğe, gençlikten ihtiyarlığa, ihtiyarlıktan kabre, kabirden haşre, haşirden ebede kadar yolculuğu devam eder. Her iki hayatın levâzımatı Mâlikü’l-Mülk tarafından verilmiştir.” (Mesnevî-i Nuriye)

Demek ki insan sonsuz kudret sahibi bir Melik’in mülkünde yolculuk yapıyor. Yolculuğu sırasında ihtiyaç duyduğu her türlü levazımatı da Mülk sahibi tarafından karşılanıyor. İnsanlar, hayvanlar ve bitkiler için gökten rahmeti indiren de, yerden nimeti çıkartan da yerlerin ve göklerin sahibi olan Cenâb-ı Hak’tır. Kâinatı ve içindekileri de bir hikmet dairesinde bir yere sevk eden de O’dur.

Kâinat dediğimiz varlıklar âlemi, dinamik bir sistem üzerine yaratılmış olduğundan, her şey her an hareket hâlindedir. Her şey yeniden yaratılmaktadır. Bir bisiklet, ancak hareket hâlinde iken dik durabilir, hareketsiz olduğu an devrilir. Kâinatın da sanki bu hareketi ile varlığı devam ettirilmektedir. Atomların elektronlarından, güneş sistemlerine kadar her cisim ve her madde hareket halindedir. Hatta güneş sistemimizin de uzayda bir yerlere doğru gittiği bilinmektedir. Demek ki gitmek sadece insana mahsus değildir. Gözle görünen ve görünmeyen ne kadar varlık mevcutsa, hepsi bir yerlere doğru sevk edilmektedir.

Olduğumuz yerde dururken de, hatta yatıp uyurken de aslında gitmeye devam ediyoruz. Bu yolculuğa kendi irade ve isteğimizle çıkmamıştık. Bizi bir hikmetle yaratan ve yaşatan iradenin hükmü istikametinde yolculuğumuz devam ediyor. Bu istikameti değiştirmek veya “Ben gitmek istemiyorum, burada kalacağım” demek gibi bir tercih hakkımız da bulunmuyor. Zaten kalmak gitmekten çok daha zor ve meşakkatli olacağından, gitmek bizim için daha hayırlı bulunuyor.

Bir yerden bir yere gideceğimiz zaman hummalı bir hazırlık yaparız. Yolculuğumuzun rahat geçmesi için en güzel vasıtayı tercih ederiz. Gittiğimiz yerde rahat etmek için çeşitli tedbirler alırız. Üç günlük dünyada bir yolculuk için bu kadar hazırlık yapar, tedbir alırken, ebedî ikametgâhımız olan ahiret yolculuğu için bir hazırlık yapmıyorsak, orada nasıl yaşayacağımızı düşünüp tedbir almıyorsak, ne kadar gaflet ve dalâlet içinde olduğumuzu düşünmek durumundayız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*