Global devrimciler ve Hillary…

Image

Globalleşme, beraberinde devrim ve darbelerin de tarzlarını değiştirdi. Kanlı büyük ihtilâllerle yapılan siyasî ve kültürel değişiklikler, şimdi daha kansız, hızlı ve yaygınca yapılıyor. Üslûplar farklı olsa da netice aynı…

Haricî destekli darbelerden çok çekmiş Türkiye’yi “Ergenekon filmiyle” psikolojik dönüşüme götürenler, öyle ince, hesaplı ve pratik çalışıyorlar ki… Medya ile halkın üzerine gerilen örtünün hâlâ kımıldamaması, global devrimcilerin ülkemizdeki etkinliklerini gösteriyor olmalı. Birileri varsın “askerî darbe” korkularını neşretsin. Bu insanların teorik olarak “darbelere meydan okumaları” oyunun rengini değiştirmiyor. İçerden “muhayyel kıyam manzaralarını” Medyada çizdirenler de biliyorlar ki, ipler global devrimcilerde olduğu sürece, kimsecikler kendilerine bir şey yapamıyacak…

Dündeki “Yeni Amerikan Yüzyılı” veya “Yeni Dünya Düzeni” projelerinin muhtevasını global devrimciler aktüel meyveleriyle gösteriyorlar. Devrimci veya âhirzaman fitnesi diyebileceğimiz bu global hareketin ne Amerikalı, ne İngiliz ve ne de Avrupalı olduklarını ve doğrusu sözkonusu milletlerin menfaatleriyle irtibatlı olmadıklarını gelişen hadiseler gösteriyor ve göstermeye devam edecek. Ülke üretiminin yüzde 13’e düştüğü İngiltere, Çin kapısında dilenci konumuna düşürülmüş ABD ve şamar oğlanına döndürülmek istenen AB’nin bugünkü halleri; global devrimcilerin yağma, soygun ve hırsızlıkla edindiklerinin sözkonusu coğrafyalardaki halklardan kaçırıldığını gösteriyor. Bu arada Irak ve Afganistan’da istedikleri gibi Kuzey Afrika'da bataklığa sürükleyemedikleri Amerika’nın ensesinde paralarıyla boza pişirmelerini okuyucularımızın dikkatine arz ediyoruz.

DEVRİMİ DOĞRU OKUMAK

Global devrimin başlangıcını merak edenlere daha önce de söylemiştik. Kemalistlerin büyük özverileriyle gerçekleştirilen 12 Eylül cinayeti olmasaydı, 11 Eylül’e giden süreç inşaa edilemezdi. Amerikancı Özal ve prensleri, PKK’nın İsrail taşeronluğunda inşası, çekiç güç hikâyesi, Talabani ve Barzanîlerin ihyası, Birinci Körfez Savaşı, Suudî'de üretilen El-Kaide, Taliban ve nihayet 11 Eylül katliâmı… Şu zincirin halkalarını dikkatlice incelediğimizde, fitne ağının hangi ince hesaplarla örüldüğünü daha iyi göreceğiz.
12 Eylül cinayeti, İslâm âleminde global dinsizlerce inşaa edilecek fitneye anahtar olmuştu. 11 Eylül ise global devrimin pimini çekmişti. Aşağıda izah etmek istediklerimizi anlamaya vesile olur niyetiyle, buraya Bediüzzaman’dan bir düstûru yazmak istiyoruz: “Lisan-ı siyasette lâfız mânânın zıddıdır. Adalet külâhını zulüm başına geçirmiş. Hamiyet libasını hıyanet ucuz giymiş. Cihad ve hem gazaya bağy (terör) ismi takılmış. Esaret-i hayvânî, istibdad-ı şeytanî; hürriyet namı verilmiş. …” Ezberlenecek kadar veciz ve kıymetli şu nazm-ı mensur satırlar, sanki global devrimin üslûbunu izah ediyor. Zira devrimcilerin lügatındaki her kelimeyi aksi mânâsıyla anlamak zorundayız. Barış denilmiş ise çatışma ve savaşı haber veriyordur. Onlar düzen kelimesiyle kaosu ifade ederler. Demokrasi tabirinin gizli lügatlarındaki mânası “dehşetli komite istibdadı ve zamana yayılmış sömürü”dür. Kadın hak ve hürriyetleri dediklerinde; tüketimde, ahlâksızlıkta, aileyi parçalamada ve insan neslini tüketmede Kadının kullanımı mânâsı kastedildiğini eserlerinden anlıyoruz. Sürekli değişim ve iyileştirme Lenin’in 1917’lerde sloganlaşmış sözünün özüdür. Yani devrimin düşmanı olan durağanlıkla savaş ve sürekli devrim… Uluslar arası yardımın da içini büyük rüşvetlerle çoktan boşalttılar. BM ile başlattıkları etkisizleştirme operasyonu NATO ile devam ediyor.

Latin Amerika'da ve Türkiye'de hâlâ askerî darbe bekleyen “donmuş beyinliler” gibi, Üçüncü Dünya Savaşını sayıklayanların sayısı maalesef Avrupa, Amerika ve Türkiye'de çoğunlukta… Kıtalar arası dehşetli sınıf savaşlarını göremeyenler, AB barış ittifağını ortadan kaldırmak isteyenleri takip edemeyenler ve dünya barışına katkıda bulunmasınlar diye İslâm ülkelerini fitne ateşine boğanları tanımayanlar elbette Üçüncü Dünya Savaşını bekleyeceklerdir.

Troçkiciler dışardan, Freudçular ise içerden millî hükümetleri etkisizleştirirken, global devrimciler toplumların kılcal damarlarına kadar inmeye devam ediyorlar. Sınıflar arası mesafeleri global ekonomik krizlerle açarak gerginleştirenleri görmeyecek kadar kör, ihtilâl ve nifak sadalarını duyamayacak kadar hipnotize edilmiş bir cemiyette yaşamanın ıztırabı oldukça büyük olmalı. Toplumsal çatışma enstitülerinde geliştirilen münafıklık dolaplarıyla, dünyanın her köşesinde çıkarılmak istenilen yangınların mahiyetlerine bakanlar, global devrimciler hakkında söylediklerimize hak verecekler: Evvelâ semavî dinlere karşı fikrî ve kültürel savaşlar başlatılıyor. Sonra etnik çatışmalara geçiliyor. Mezhepler, aşiretler, sınıflar ve nihayet kıtalar arası düşmanlıklar körükleniyor… 11 Eylül’le ele geçirilmiş belli zengin ülkelerin kasalarından ve globalleşen bankaların tasallutuyla insanların cebinden belli merkezlere pompalanan paralarla; hem millî hükümetlerin ve hem de vatandaşların rehin alınmaya başlandığı bir zamanda, hâlâ 20. yüzyılın ekonomik teorileriyle düşünmenin bedelini galiba bütün dünya beraberce ödeyecek.

Armagedoncularca gezegenimizin sık nefes edildiğini düşünüyoruz. Fakat adi ve geçici menfaatler karşılığında “insanlık karşıtlarının” gemilerine bindirilmiş bazı dindarları da gördükçe endişemiz artıyor. Bir dane hakikatin bir batman yalanı imha ettiği doğrudur… Maalesef kendilerinden yardım beklediklerimiz “hakikat danelerinin” yeşermesini istemiyorlar. Küçük dünyalarındaki hayâlî imparatorluklarına, şu fanî diyarda sülâlelerini bile doyuracak servetlerine ve deccâliyetçe kendilerine sunulan şeref ve itibarlarına zarar gelecek diye ahirzaman dinsizliği dediğimiz global devrimcilerden önce onlar “hakikat danelerinin” imhasına meylediyorlar.

Siz de biliyorsunuz ki, dış dairedeki ahirzaman dinsizliğinin ilk muhatabı Birinci Avrupa’dır. Global devrimcileri durduracak kuvvetleri Mesih’in komuta edeceğini hadislerden okuyoruz. Son zamanlarda Birinci Avrupa’da görülmekte olan hareketlenmeler, zifirî gecelerin fecri haber verdiğinin bir başka müjdesi olsa gerek. Başlığımızdaki Hillary bir semboldür. Birinci Avrupa’nın, demokratların, insaniyetperver ehl-i mektep ile ehl-i kitabın sembolleridir. Neoliberallerle Neocon’ların bütün baskılarına rağmen Amerika’nın Kuzey Afrika’yı, Irak ve Afganistan’a çevirmemesi, hâlâ İran’a karşı bir savaşın başlatılmaması ve Suriye’nin yerle bir edilmemesi Hillary’nin iç kaledeki savunmalarına bağlanmalıdır, kanaatindeyiz. Duâmız Hillary çizgisinin bu izzetli duruşunun sonuna kadar devam etmesinedir. Tek tük de olsa Avrupa’dan yükselen itirazlar, fitnenin büzülme sürecine gireceğini gösteriyor.

Image

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Ancak bu kadar veciz ifade edile bilir. Allah razı olsun hakkın hatırını yüksek tutanlardan.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*