Gökhan’ın açıklanan sırrı

Bir ünlünün namaz kılmaya başlaması, inancının gerektiği şekilde hareket etmesi neden bazı çevrelerde “garip”seniyor.

Sonradan namaz kılmak, ne “ayıplanacak” ne “yadırganacak” ve ne de “baş tacı” edilecek bir durum.

Ayıplanacak durum değil, çünkü;

Her insan elbette fıtrat icabı, yaradılışın kodlarına uygun bir biçimde Allah’a olan kulluk ibadetini yerine getirir. Bu fıtrî hal üzerinde bulunduğu müddet içinde ibadetlerini eksiksiz ve noksansız yapmaya gayret eder.

Zaten insan yaradılışı itibarıyla sorumluluk esası üzerine kurulu bir düzende yaşar. Çünkü insan bu âlemde sorumluluk yüklenme bilincine sahip olan tek varlıktır. Bu ünlü bir isim de olsa.

Değil mi ki, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de, onlar bunu yüklenmekten çekindiler, endişeye düştüler. Ama insan onu yüklendi.” (Ahzab, 72) âyet-i kerimesiyle söz konusu edilen emanetin, en genel anlamda “sorumluluk” olduğu belirtilir.

“Yadırganacak” bir durum değil, çünkü;

Bir insan belli bir yaştan sonra “tövbe” edip hayatına yeniden yön verebilir. Bunun yadırganacak hiçbir tarafı yok. Tam tersine, pişman olup ibadetlerine daha sıkı sarılıp geçmişinde yapamadığı kulluk vazifesini “dosdoğru yaparak kapatmaya çalışır.

Gelelim “baş tacı” konusuna:

Nedense, bazı ünlü isimler sonradan “hidayete erdiğinde”, bazı çevreler fazlasıyla hüsn-i niyet besleyerek o kişiyi olduğundan fazla yüksek bir mertebeye çıkarıyor. O kişi de, “Ya, ben neymişim?” diyerek bu sefer haddi olmayan konulara girip “hüküm” vermeye ve yeni “içtihatlar” üretmeye başlıyor.

Yani, ifrat ve tefrit arasında bocalayıp duruyoruz.

Halbuki “itidal” noktasında düşünsek “dengeli” bir davranış sergilesek çok daha isabetli karar vereceğimize kuşku olmayacak kanaatindeyim.
*
Sözü “O Ses Türkiye” (Star) isimli yarışma programında jüri üyeliği yapan aynı zamanda Athena grubunun solisti Gökhan Özoğuz’a getirmek istiyorum.

Bir camide abdest alırken çekilen fotoğrafının Twitter üzerinden paylaşılması üzerine bir magazin gazetesine açıklama yapmak zorunda kalmış. Şöyle ki:

“Twitter’dan çok başım ağrıdı. Fotoğraflarla ilgili açıklama yapmak için önceki gün ilk kez bir tweet attım. Ancak nasıl davranmam gerektiğine karar veremedim. Dini inancımla ilgili bir şey paylaşsan, ‘iyi görünmeye çalışıyor’ diyorlar. Bir şey söylemezsen de ‘Neden söylemiyor, inancını saklamasın’ diyorlar. Ne yapacağımı şaşırdım!”

Ekliyor:

“Kimseye açıklama yapmak zorunda değilim. Beni daha önce hiç namaz kılmamış gibi lanse ediyorlar. Oysa ben 7 yaşımdan beri namaz kılıyorum” demiş. (Sabah, Günaydın eki)

Bu açıklamanın son derece samimî olduğuna inanıyorum… Kaldı ki, Gökhan, bu mahrem konunun gündeme gelmemesine özen göstermiş. Yani “inancını” magazinleştirmeden bu günlere kadar gelebilmiş. Şimdi kalkıp bunun üzerinden “malzeme” üretmeye çalışanlar önce kendilerine yani aynaya bir baksınlar. Yaşadıkları sefih hayatın aslında onlara bir şey kazandırmadığını bu güne kadar anlamaları gerekiyor… Zira, “pırıltılı” ve “ışıltılı” hayatların sonu ya hastanede, ya hapishanede yahut da mezarda son buluyor.

Gökhan genç yaşında en azından bu gerçeği gördüğü için, özgürce ibadetini yapma hakkına sahip… İnancının gereği ile hareket etmesi “garip”senmemeli diye düşünüyorum.

“Ne yapacağımı artık ben de şaşırdım” diyen Gökhan’a bildiğin yoldan gitmeye devam et diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*