Gönlümdeki pınar, gönül pınarı

Image
Gönlümle aramda çok yakın ve sıcak bir ilişki vardır. Hani kendi kendisi ile konuşana “deli” derlermiş ya! Ben galiba biraz deliyim. Zira gönlümle çok sık konuşurum. Onunla dertleşir, sohbet eder, onunla güler ağlarım. Belki kendime çok yakın bir dost olarak bildiğim için gönlümle bu kadar fazla hemhâl oluyorum.

En çok da gönlümün hüzünlü hâlini seviyorum. Yağmur şıpıltıları altında yürürken, saçak altına sığınmış bir serçenin titreyen hâli, gönlüme tatlı bir hüzün verir. Hele de akşam üzeri güneş guruba girerken kan rengi ufukları kaplayan pembe bulutlar… Sanki bulutların kanlı gözyaşları gönlüme düşüyor gibi hüzünlenirim. Ama bu hüzünden de tarifi imkânsız bir haz duyarım. Belki insan olmanın dayanılmaz hafifliği burada yatıyor.

Pınarlara gelince, pınarlar da benim için çok büyük anlamlar taşımaktadır. Zira pınarlar, toprağın bağrından çıkan veya bir kayanın gözünden akan rahmetin cisimleşmiş hâlidir. Baharla birlikte coşmaya başlayan rahmet havuzları, pınarlardan taşar, yeryüzüne âb-ı hayat taşır.

Pınar deyince, betondan yapılmış süslü çeşmeler, pahalı musluklardan akan ve (çok defa da akmayan) suları kastetmiyorum. Hatta, camilerin avlularındaki san’at değeri çok yüksek olan güzel şadırvanlar da benim kastettiğim pınar anlamında değildir.

Benim için pınar, köylerin genellikle camileri yakınında bulunan, kocaman taşlarla yapılmış dikdörtgen şeklindeki bir yapı ve pirinç kurnalardan akan buz gibi suların adıdır. Veya kırlarda, bir kayanın gözünden çıkan yaşların hazin hazin akıp gittiği kaynaklardır.

Bu pınarlar insanlara su vermekten başka daha bir çok işlevler de görürler. Pınar başları, sohbetlerin koyulaştığı, bakışların anlam kazandığı, sevdaların filizlendiği mekânlardır. Türkülerin nağmelerinde, şiirlerin dizelerinde, hatta ağıtların hüzünlerinde, pınar motifleri hep var olmuştur. Pınarlar, köy kültüründe önemli yer tutan folklorik ögelerdendir.

Bir de kırlarda, çobanların ve avcıların ve yolcuların su içtiği, hayvanların sulandığı pınarlar vardır. Anadolu’da her dağın yamacında, her vadinin ortasında bir pınara rastlamak mümkündür. Sıcak bir yaz gününde bir yol kenarında cığıl cığıl akan buz gibi bir suya rastlamak, insanın arzu ettiği en büyük nimettir. İşte atalarımız da bu nimetten yolcular, avcılar, çobanlar, garibanlar, kurtlar ve kuşlar istifade etsinler diye bu pınarları inşaa etmişler.

Bendeki bu gönül muhabbeti ile pınar sevdası birleşince, ortaya “GÖNÜL PINARI” çıkmış bulunuyor.

Şimdi de duyguları dile getirmeye çalıştığım bir şiir takdim ediyorum: GÖNÜL PINARI Severim pınarı öteden beri, Gönlümde şakıyor BÜLBÜL PINARI Her pınarın bende ayrıdır yeri Şu Sümbül Pınarı, şu GÜL PINARI Yamaçlarda yankılanır su sesi, Avcı dinler, yolcu dinler bu sesi, ŞOFÖRLER ÇEŞMESİ, ÇOBAN ÇEŞMESİ, Şu gördüğün pınar, SEBİL PINARI Kurnası kırılmış, kemeri göçmüş, Kimbilir başından ne dertler geçmiş, Hazret-i Ali’nin atı su içmiş, Şu mübarek pınar DÜLDÜL PINARI. Pınarlar var, kurnasından nur akar, Aktıkça kalplerin pasını yıkar, Zikir nağmeleri semaya çıkar, Gece gündüz zikreder DİL PINARI. Kalbim gönül dostlarına seslenir, Kalemim var, yazmayınca paslanır, Hazan yağmurları ile beslenir, Hazin hazin akar GÖNÜL PINARI.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*