Gönül denizinden Efendimize (asm) mektup

Gönlün tam ortasından çıkıp kalemden kâğıda dökülmüş bir mektup aldım. Bu mektup Peygamber Efendimiz Hazret-i

Muhammed’e (asm) hitaben on yaşında bir öğrenci tarafından kaleme alınmış. Her bir cümlesi denizin dibinden toplanmış bir inci gibi. Küçük bir çocuğun saf sevgisi, dünyalara bedeldir.

“Gönülden yazılanlar gönle hitap eder.” derler ya, işte gönlün tam ortasından çıkıp kalemden kâğıda dökülmüş bir mektup aldım. Bu mektup Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (asm) hitaben on yaşında bir öğrenci tarafından kaleme alınmış. Her bir cümlesi denizin dibinden toplanmış bir inci gibi. Küçük bir çocuğun saf sevgisi dünyalara bedeldir. Mektupta da bu saf düşünceler dile getirilmiştir. Mektubu okuduktan sonra şunu fark ettim: İnsan olgunlaştıkça, büyüdükçe saf ve masum düşüncelerini dile getirmesi zorlaşıyor. Bir çocuk gibi hemen dile getiremiyor. İçinde saklayıp biriktiriyor. Eğer Efendimizi (asm) seviyorsak her zaman dile getirmeliyiz. Her zaman onu anlamanın merakı içinde olmalıyız. Çünkü onu anlamak çocuk gibi mutlu olmaktır. Onu tanımak hem bu dünyayı hem de ahireti kurtarmaktır. Efendimizi (asm) tanımak ve onunla yaşamak Kur’ân-ı Kerîm’i hayata tatbik etmektir. Efendimizin (asm) izinden emeklemek için çaba sarf etmeliyiz. Bu yol çetindir, zordur. Ama sonu rahmettir. Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle Efendimizi (asm) andığımız şu günlerde, onun yolunda olmak için kendimize bir program yapıp Risale-i Nurları okumaya koyulmalıyız. Çünkü okundukça anlaşır hakikatler. Zübeyir Ağabeyin kulağımıza küpe olacak sözünü hatırlatarak sizi mektupla baş başa bırakacağım.  

“Şimdi oku kabirde okuyamazsın.”     
***
“Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed’e (asm)

Ben sizin hikâyelerinizi her zaman dinliyorum. Şunu anladım ki, Allah sizi bütün insanlar için yaratmıştır. Siz insanları en çok sevensiniz. Efendim (asm) özellikle en çok çocukları seversiniz. Sizin kuşu ölen bir çocuğu ziyaret edip teselli etmeniz beni o kadar etkiledi ki, kendi kendime artık canlılara zarar vermeyeceğime söz verdim. Efendim (asm) isminizi söyleyip de salâvat getirmediğim çok zamanlar oldu. Efendim (asm), sizin adınız anılınca salâvat getirilmesi gerektiğini bilmiyordum. Salâvat getirmediğim günler için her Cuma akşamı size salâvat getiriyorum. Size çok salâvat getiremediğim için inşaallah sizi üzmemişimdir. Siz her zaman gülün Efendim (asm). Siz hiç üzülmeyin. Siz üzülürseniz bütün insanlar üzülür.

Sevgili Peygamberim (asm), bugün arkadaşım sizi rüyasında gördüğünü söyledi. Heyecanla yanına gittim. Nasıl biri olduğunuzu çok merak ediyordum. Arkadaşım sizin nur içinde olduğunuzu anlattı. Rüyasını annesine anlatmış. Annesi de çok sevinmiş ve akşam mevlid verelim demiş. Arkadaşım beni de mevlide çağırdı. Efendim (asm) ben de sizi rüyamda görmek istiyorum. Sizi ben de çok seviyorum. Bu gece sizi görmek umuduyla yatacağım. Ne olur benim de rüyama gelin. İnşaallah bu gece rüyama gelip başımı okşarsınız.

Sevgili Efendim (asm), birazdan mevlide gideceğim. Babaannem mevlidin okunduğu yere geldiğinizi söyledi bana. Ben topladığım gülleri mevlidin okunduğu yere götüreceğim sizin için. Ben sizi görmesem de Efendim (asm), biliniz ki ben sizi çok, ama çok seviyorum. Herşeyden çok seviyorum. Öğretmenim bana sizi anlatan bir kitap vermişti. Kaç defa okuyup bitirdim. Hâlen de okuyorum. Siz insanları incitmeyen en güzel insansınız. Efendim (asm) annem çağırıyor. Komşumuza, mevlide sizin için gideceğiz. Mektubumu bitirirken, tekrar sizi sevdiğimi söylemek isterim. İnşaallah Cennette yanında olurum. Seni çok seven …” diye mektubu bitirmişti minik kız çocuğu. Mektubunda aslında bizim de unuttuğumuz hakikatleri dile getiriyordu. Efendimizi (asm) unutmamak için On Dokuzcu Mektub’u çok okumalı ve okurken de idrak etmeye gayret etmeliyiz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*