Gül kokulu bir tesbihat çeşitlemesi

alt

“Namazdan sonraki tesbihatlar tarikat-ı Muhammediyedir (asm) ve Velâyet-i Ahmediyenin (asm) bir evradıdır. O noktadan ehemmiyeti büyüktür.”

Muhterem ve mualla Üstadımız Bediüzzaman Said Nursî’nin, namazların arkasında yaptığı ve bugün Nur Talebelerine şamil olan güzel bir âdet-i müstahsenedir tesbihat. Tesbih, hamd, tazim, münacat, salâvat, tehlil, iltica, istigase ve istiğfar gibi ubudiyetin her hâlini içeren revnekdar bir bahçedir yapılan bu hususî tesbihat. Nur Talebelerinin virdi haline gelen tesbihat her namazın arkasında yapılmasıyla ömür içinde ciddî bir ubudiyet halinin yaşanmasına vesile olur.

Ateşler içerisinde yürüdüğümüz bir zamanda dile ne güzel gelir bütün fitnelerden sakınmak; âhirzaman fitnesinden, deccal fitnesinden, nisâ taifesinin şerrinden. Kabir azabından ve cehennem ateşinden sığınmak insanın içini ferahlatır. “Cennete tertemiz kimselerle girme” ve “şefaat-i Nebeviyeye” mazhar olma temennisi ve niyazı ise, insanın içine ılık bir saadetin doğmasına vesile olur.

TESBİHAT, BİZİ ŞAHS-I MANEVİYE BAĞLAR…

Tesbihat, kulluğun lezzetini anlamanın en güzel yollarından biridir. “Ona abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki tarif edilmez.” Tesbihattaki duânın her halini içeren selâsetli ve belâgatli yakarışlarla bu tarifi olmayan lezzeti ve saadeti yaşamış oluruz.

Nur Talebeleri bu yüzden dolayı tesbihatı terk etmezler, mümkün olduğunca. Dünyevî hallerin ve günübirlik meşguliyetlerin tesbihatın yapılmasına engel olmasını engellemek için ellerinden gelen gayreti gösterirler. Tesbihat yaparak, daima uhrevî neticeler veren bir şahs-ı manevînin azası olmaya gayret ederler. “Bir dil yerine binler dil ile” niyaz ederler böylece.

Nur Talebelerinin imanla kabre girmesinin kat’î iki neticesinden birisini teşkil eden, kardeşlerin dilleriyle duâ etmek ve kabule en yakın duâlardan biri olan kardeşlerimizin kendi hakkımızdaki günahsız dilleriyle duâ almaya mazhar olmak için, çok zaman almayan tesbihatı vird-i zeban haline getirmek lâzımdır.

“Şirket-i maneviyenin” içinde yer alan bir ferd olabilmek ve bu şuurla yaşayabilmek için de tesbihat terk edilemez öneme sahiptir.

Üstadımız “Acz, fakr, şefkat ve tefekkür” tarîkini ifade ettikten sonra “Şu kısa tarîkın evrâdı, ittibâ-ı sünnettir; ferâizi işlemek, kebâiri terk etmektir. Ve bilhassa, namazı tâdil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihâtı yapmaktır.“ diyerek tesbihatın ehemmiyetine dikkat çeker.

TESBİHATI EKSİK YAPMAK VEYA ŞEYTANLA ANTLAŞMA!

Küçüklüğümde özellikle sabah namazından sonraki tesbihatı yapmak uzun gelirdi. Bu yüzden çocuk aklımla bir formül bulmuştum kendime. Ecirnâ kısmını okuyor, tesbihleri çekiyor ve duâyı yapıyordum ve kalan kısımları da “kalkınca” yapmak üzere uykuya kaldığım yerden devam ediyordum. Bu formüle çocuk aklıma ve hevesatımla bulduğum isim de “şeytanla antlaşma” idi.

Günlük işlerin hay huyu arasında tesbihatı unutma ve böylece tesbihatın kalan kısmının yapılmaması alışkanlığının zuhur etmesi üzerine anladım “şeytanla antlaşma” yapılmayacağını. Tesbihatın bir kısmını sonra yapabilirdim veya yapmayı unutabilirdim. Ama asla şeytanla anlaşamazdım! İnsan için apaçık düşman olan şeytanla anlaşılır mı! Şeytanla anlaşma yapmaktansa, Allah’ın rahmetine, affediciliğine iltica etmek gerektiğini anladım sonraları…

DOST, KARDEŞ VEYA TALEBE OLMAK…

Tesbihat hakkında sonradan fark ettiğim bir husus daha vardı. Üstadımız kendisine ve Risale-i Nur’a olan muhatabiyetlerin dost, kardeş ve talebe şeklinde olacağını beyan etmiş ve her birinin kendine mahsus gereklerini sıralamıştı. Bunun ardından da “Bu üç tabaka dahi beni mânevî duâ ve kazançlarında dahil etmek şarttır.” diyerek bu üç tabakanın da yapması gereken vazifeyi belirtmiştir. Normal şartlarda duâ ederken, manevî kazançlarımıza Üstadımızı da dahil etmek için duâ etmeyiz, bu mânâda sözler sarfetmeyiz. (Büyük Cevşen’deki evradlar hariç) Ama tesbihatın nuranî satırları arasında bu “manevî kazanca ortak etme” duâsı direkt yapılmış olur. Bu da Risale-i Nur’a muhatap olan herkes için tesbihatın ehemmiyetini ifade eder.1

FANİ MAHBUPLARDAN KOPUŞ: KELİME-İ TEVHİD ZİKRİ…

Namaz tesbihatımızda 33 adet Kelime-i Tevhid zikri de vardır. Bu tekrar, sabah ve yatsı namazlarında 100 adet olarak da çekilebilir.

Nurun fidanlığı olarak da tesmiye edilen Mesnevî-i Nuriye’de Kelime-i Tevhidin tekrarının hikmeti şöyle izah edilir: “Kelime-i Tevhidin tekrarla zikrine devam etmek, kalbi pek çok şeylerle bağlayan bağları, ipleri kırmak içindir. Ve nefsin tapacak derecede sanem ittihaz ettiği mahbuplardan yüzünü çevirtmektir.” 2

Bu yüzden zaman ve hâl olarak uygun olanların Kelime-i Tevhidi sabah ve akşam tesbihatlarında 100 adet çekmeleri güzel olur ve mezkûr sırra erişmeye daha muvafık bir kulluk hâli yaşanılmış olunur.

TESBİHATTA AYNİYATÇILIK VE TEBRİKLER YENİ ASYA NEŞRİYAT!

Nur Talebeleri namaz tesbihatını, Bediüzzaman Hazretlerinin tanzim ettiği şekilde yaparlar. Tesbihatın yapılırken orijinaline sadık kalınması, hassas Nur Talebelerinin gündeminde olan bir hakikattir. Tesbihatta yapılacak keyfî ve şahsî tasarruflar, nura sadakat düsturu ile bağdaşmaz. Bu konuda Zübeyir Gündüzalp Ağabeyin hassasiyeti ve bu konuda “ayniyatçı” olduğunu ifade etmesi, örnek alınacak bir davranıştır. Tesbihat yapan zatın özellikle cemaatin dili hükmündeki müezzinlerin, bu hususa azamî dikkat göstermeleri ve tesbihatı aslına sadık kalarak yapmaları gerekir.

Tesbihat yaparken yanlışlıklarımızı düzeltmek için tesbihat kitabı satın almaya kalktığımızda fark ettik, bir çok yayınevinin mezkûr hassasiyeti taşımadığını. Bir yayınevi tesbihat duâsına “Vel hazirine vel ğaibine” diye daha önce hiç bilmediğimiz bir ekleme yaparken diğer bir yayınevi de “Üstadîne ve rüfekaine…” şeklinde devam eden duâ kısmından “Üstâdîne” kısmını çıkarmış. Bu durumu hayretler içerisinde karşıladık. Yayınevimiz Yeni Asya Neşriyat’ın bu konuda hassasiyetini ve “ayniyatçı” davranarak tesbihatın aslına sadık kalmasını tebrik ediyoruz.

TÜRKÇE TESBİHAT; TEMBELLİK DEĞİL, SADECE KOLAYLIK!

Özellikle Nur dairesine yeni girenlere, Kur’ânî hurufu bilmeyenlere bir kolaylık olsun diye çıkartılan “Türkçe Tesbihat” amacının dışına çıktı diye düşünüyoruz. Bu kitaptan öğrenilen tesbihatlar, Türkçe’nin Arapça’daki hurufları tamamen kapsamaması dolayısıyla yanlış öğrenilmekte ve okunmaktadır. Kur’ân’ı öğrenebilecek seviyede olan gençlere bir an önce Kur’ân’ı öğretmek ve tesbihatı da orijinal dilinden öğrenmesini ve yapmasını sağlamak, daha doğrudur diye düşünüyoruz. Zorunlu haller için kısıtlı olarak kullanılabilecek Türkçe Tesbihatların, geniş bir dairede serbestçe gezmesi ve tesbihatların da bu şekilde eksik öğrenilmesi ve yapılması, tesbihatın kudsiyeti ve ulviyeti ile bağdaşmaz. Bu yüzden, Kur’ân’ı bilenler mutlaka Arapça tesbihat kullanmalıdır. Tesbihatı Türkçe kitaplardan öğrenenler ise, Kur’ân hurufunu öğrenir öğrenmez, tesbihatın orijinal dilinden yanlışlarını düzeltmelidirler. Tesbihatın orijinaline sadık kalınması, tesbihatta manaca bozulmalara sebebiyet verilmemesi ve cemaatî takva seviyesinin düşürülmemesi için bu şekilde davranmak en güzelidir.

TESBİHATIN KAZASI OLUR MU?

Bir namazın tesbihatını o namaz vakti içerisinde yapamayan bazı saff-ı evvel ağabeylerimizin, yapamadıkları tesbihatları sonradan yaparak kaza ettiklerine şahit olduk zaman zaman. Tesbihat alışkanlığının devamı ve şahs-ı maneviden kopmamak için bu güzel âdet-i müstahsene biz gençlere de şamil olur inşaallah…

TESBİHAT YAPILIRKEN…

Tesbihatı yapan müezzinin tesbihatı cemaatin içinden takip edebileceği bir hızda ve anlaşılır bir şekilde okuması gerekir. Tesbihat hususî bir duâ olduğu için tesbihatın feyzine erişmek ve şahs-ı maneviye dahil olmak için hazirûnun da tesbihatı içinden tekrar etmesi gerekir. Tesbihatı yaparken, içinde yer alan ibarelerin manalarını düşünerek, onlara lâyık bir ubudiyet hali içerisinde olmaya gayret etmek tesbihatın feyzini arttırır…
Tesbihatın büyük feyizlerine mazhar olabilmek temennisi ile…

Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 329, Yeni Asya Neşriyat.
2- Mesnevî-i Nuriye, s. 75-76, Yeni Asya Neşriyat.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*