‘Gülistan’da Bediüzzaman Mevlidi

Geçtiğimiz Pazar günü Isparta Ulu Camii’nde öğle namazını müteâkiben başta Hz. Peygamber (asm) olmak üzere Sahabe-i Kiram, Tâbiin, Tebe-i Tabiîn, Eimme-i Mezâhibîn, Ulema-i Kiram, Evliya-i İ’zâm, Hususen Bediüzzaman Said Nursî, ahirete intikal eden Risale-i Nur Talebeleri ve Ümmet-i Muhammed (asm) için Mevlid-i Şerif tilâvet edilmiştir.

Isparta Yeni Asya Temsilciliği’nin ve Sidre Eğitim, Kültür ve Sağlık Derneği’nin organizesiyle gerçekleştirilen mevlide Türkiye’nin dört bir yanından gelen Risale-i Nur Talebelerini Ispartalı hemşehrilerimiz bağırlarına bastılar.

Sabahın erken saatlerinden itibaren Türkiye’nin muhtelif illerinden gelmeye başlayan Nur talebeleri ve Isparta halkının gösterdiği muhteşem ilginin kermesle birleşmesi mevlide bir başka anlam kazandırdı. Mevlid öncesi Yeni Asya gazetesi yazarlarından Sami Cebeci, “Isparta ve Risale-i Nur” hakkında cemaati bilgilendirdi. Mevlid öncesinde, programın organizesi için gerekli kolaylığı sağlayan Vali Beye, Belediye Başkanına, İl Müftüsüne ve daire müdürlerine teşekkür ettikten sonra Bediüzzaman’ın iman dâvâsındaki hassasiyetini ifade eden Cebeci, Said Nursî’nin şu sözlerini hatırlattı:

“Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hadise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!..

“Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgam bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, ahiretimi de.”1

“Sonra, ben, cemiyetin iman selâmeti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon [şimdi yetmiş beş milyon] Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistan olur.”2

Daha sonra hafızlar tarafından Mevlid-i Şerif okundu.

Risale-i Nur müellifi Üstad Bediüzzaman, Isparta’yı “Risale-i Nur’un bir Medresetü’z-Zehrâsıdır” diye vasıflandırmıştı.3 Çünkü; Emirdağ Lâhikası’nda; “Nurların menbaı ve medresesi olan Isparta” diye bahsetmiştir.4

Isparta’nın Risale-i Nur vasıtasıyla Mısır’ın meşhur Üniversitesi olan Camiü’l-Ezher mübarekliğinde olduğunu ise şu sözleriyle ifade etmiştir: “Isparta vilayeti, eski zamanın Şam-ı Şerîfinin mübarekiyeti ve âlem-i İslâmın medrese-i umûmisi olan Mısır’ın Camiü’l-Ezher’i mübarekiyeti nevinden, kuvvet-i imaniye ve salâbet-i diniye cihetinde bir mübarekiyet makamını Risale-i Nur vasıtasıyla kazanarak…”5

Bediüzzaman; bir başka eseri olan Emirdağ Lâhikası’nda ise; şöyle der: “Isparta tam bir Medresetü’z-Zehra ve Camiü’l-Ezher olacağını ve olmaya başladığını, kahraman talebelerinin bu ağır şerâit altında sarsılmadan faaliyetleri ispat ediyor.”6

Üstad Bediüzzaman kendisinin her cihette Ispartalı olduğunu maaliftihar ifade etmiştir:

“İki asker, kemâl-i sevinçle, gayet dostane: ‘Sen Ispartalısın, bizim hemşehrimizsin.’

“Ben de dedim: ‘Maaliftihar, her cihetle Ispartalıyım. Isparta taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübarektir, benim vatanımdır ve herbiri yüze mukabil, yüzer ve binler hakikî kardeşlerimin meskat-ı re’sleridir [doğum yerleridir].’

“Evet, bu havaliye gelen Ispartalılar asker olsun, başkalar olsun, ekseriyet-i mutlakayla beni hemşehri biliyorlar.

“Hangisi benimle görüşüyor: ‘Sen Ispartalı mısın?’

“Ben de diyorum: ‘Maaliftihar, ben Ispartalıyım.’ Ve Isparta’da o kadar hakikî kardeşlerim ve akariblerim var ki, meskat-ı re’sim olan Nurs karyesine pek çok cihetlerle tercih ediyorum. Ve büyük Isparta’nın bir küçük evlâdı hükmünde olan Isparit nahiyemize, büyük Isparta’nın bir tek köyünü tercih ediyorum. O kadar halis, kahraman kardeşleri bana veren Isparta, taşı da, toprağı da bana ve belki Anadolu’ya mübarek olmuş.”7

Üstad Bediüzzaman’ın kendisini Ispartalı hissetmesi ve Isparta’yı her cihette medh-ü senâ etmesi elbette Ispartalılara bir takım mükellefiyetleri ve vazifeleri yüklemektedir. İşte bu Mevlid-i Şerif bu sorumluluklarından birisidir. İnşâallah diğerlerinin de yerine getirilmesinde, Isparta’nın bir lokomotif olacağını temenni ediyorum.

Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neş., İstanbul-1994, s. 543.
2- A.g.e. s. 544.
3- Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neş., İstanbul-1994, s. 262. 
4- Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neş., İstanbul-1994, s. 153.
5- A.g.e. s. 163.
6- Emirdağ Lahikası, Yeni Asya Neş., İstanbul-1994, s. 124.
7- Kastamonu Lahikası, Yeni Asya Neş., İstanbul-1994, s. 197.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*