Güller diyarına gönül seferberliği; Isparta Mevlidi’ne dâvet

Nur dâvâsına gönül vermiş hizmet erleri için bu hafta sonu iki sebepten dolayı Isparta’yı ziyaret etmenin manalı bir vefa borcu olacağını, aynı zamanda manevî bir sorumluluk şuuruyla güzel, lezzetli bir seyahat ve kucaklaşmaya vesile olacağını düşünüyorum.

Birincisi; Isparta’da güzel, hoş, manevî, bir şölen ve bayram var. “Bediüzzaman Mevlidi” var. Isparta Yeni Asya gönüllülerinin, kahramanlarının, varislerinin bütün Türkiye’deki dostlarına bir dâveti var.

İkincisi; Seyyidler kervanının son halkalarından olup hem Hasanî, hem de Hüseynî olan ve “Kanaatım var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş” (Onüçüncü Şuâ, s. 262, yeni: 468) diyen Hz. Bediüzzaman’ın gerçekten aslının bu mübarek topraklardan Bitlis, Hizan Nurs’a gittiği ve mezarının da bu civarda olduğu gerçeğiyle o büyük ve muhterem zatı manen yerinde ziyaret etmek konusudur. Bu konudaki açıklamayı ve yaşanmış bir hatırayı bu yazının sonuna bırakarak Isparta Mevlidi’ne icabet etmenin gerekliliğinden biraz bahsetmeye çalışalım.

Bediüzzaman Hazretlerinin bereketli ve hayırlarla dolu bir asra yakın ömrünün en verimli çağı; tam on sekiz senesi, burada Isparta, Barla ve civarında geçmiştir. Risale-i Nur’daki ifadesiyle; “Nur ve Gül fabrikası” unvanlı; Isparta, Sav, İslâmköy, Kuleönü, Atabey, Ereğli, Bedre, Çam Dağı gibi mübarek mekânlar hep bu çevre ve yörededir.

Dünyaya manevî ışık saçan Risale-i Nur eserlerinin hemen hemen yüzde sekseni; “taşıyla toprağıyla mübarek Isparta”da telif edilmiştir. Bu ülkenin manevî medar-ı iftiharı olan bu mukaddes dâvânın “saff-ı evvel” denilen Nur hâdimleri Hüsrev, Hafız Ali, Sıddık Süleyman, Şamlı Hafız Tevfik, Marangoz Mustafa, Hacı Mustafalar, Tahiri, Santral Sabri… vb. nice sadakat ve ihlâs kahramanları bu topraklarda ömür sürüp yine birçoğu bu mekânlarda, kabirlerinde haşrin sabahını beklemektedirler. Bunların canlı hatıraları ancak buralara yapılan ziyaretlerle tezekkür ve yâd edilir.

Manevî iklimin bu topraklardaki “lokomotif güçlerinden” olan bu dâvânın müntesipleri de en başta Kur’ân hatimleri olmak üzere, Nurları okuma faaliyeti olan, dersler, sohbetler, meşveretler, piknikler, konferanslar, seminerler, sempozyumlarla bu ülkeye renk katmışlar ve katmaya da devam etmektedirler. “Heyecanlı toplanmalar” bu dâvânın bir başka vazgeçilmez sosyal ve kültürel faaliyetidir. Bunların ilk tatbikatları; kırklı yıllarda başlayan; mahkeme salonlarında; mazlûm, mevkuf Nur Talebelerinin sorgulanmalarını takip eden dinleyici konumundaki serbest Nur hadimlerinin yapılan bunca haksızlıklara karşı verdiği sessiz ve derin tepkilerle başladı.

Daha sonra altmışlı yıllarda; “doğu-batı kucaklaşması ve kardeşliği”ni temin etmek  üzere ihdas elden “Van Mevlidleri” ve sonra da “Isparta Mevlidleri” olmuştu. 1980 menhus hareketiyle sekteye uğrayan bu müsbet hareketler daha sonra “Ankara Kocatepe Mevlid”leriyle icra edilmeye başlanmıştı. Bu müsbet faaliyetler de maalesef “karşı tarafta” olan derin güçlerin ve de “bizim vadide” görünüp tarafgir olan malûm zihniyetin bilerek engellemesiyle karşılaştı. Ve akim kaldı.

Bunun üzerine dört seneden beri, Yeni Asya Yönetim Kurulunun iradesi ve gayretiyle ve “şahs-ı manevinin” sahiplenmesiyle “Van ve Isparta Bediüzzaman Mevlidleri” icra edilmeye başlandı.

Haziran ayında “Van Bediüzzaman Mevlidi”ni en güzel şekilde icra ettik elhamdülillah.

Şimdi de bütün Yeni Asya camiası; başta Yeni Asya Yönetim Kurulu olarak, Isparta ili Yeni Asya Okuyucuları olarak, Ege Bölgesi Yeni Asya Okuyucuları olarak; bütün Türkiye’yi, bütün bölgeleri, illeri, beldeleri, köyleri kafile ve gruplar halinde 29 Eylül Pazar Günü Isparta’da, Mevlid’de kucaklaşmaya, tanışmaya, kaynaşmaya, muhabbete dâvet ediyor ve bekliyoruz.

Özellikle dershanelerde kalan “genç Saidler” olan kız, erkek bütün talebe kardeşlerimizi teşvik ederek, yardım ederek, beraberinizde Isparta Mevlidi’ne getirmenizi hatırlatıyoruz.

Bu dâvâyı ve cemaati yeni tanıyan enerjik, heyecanlı, samimî kardeşlerimize ulaşarak, konuyu izah ederek, onları teşvik ederek beraberinizde getirmenizi bekliyoruz.

Bir asra yakın devam eden; gönül sultanı Hazreti Bediüzzaman’a, fedakâr Nur Talebelerine ve bu dâvâya yapılan bunca zulüm ve haksızlığa karşı; “gül demeti” sunarak rövanşı ve hıncı böyle müsbet manada almanın vakarı ve hasbiliği için Isparta’da olmamız gerektiğini bir defa daha vurgulamak istiyoruz.

Bin senedir İslâm’a beşiklik ve sancaktarlık yapan bu mübarek Anadolu toprağında Nur Hareketi ve dâvâsı için Isparta’nın ve kahraman Nur Talebelerinin çok ayrı bir yeri ve önemi vardır. Risale-i Nur’da bu konuda oldukça fazla takdirkârane ifadeler vardır. Yerinden okuyarak bu konunun ehemmiyeti daha fazla öğrenilebilir.
“Manevî cihad anlayışı” ve “müsbet hareket” tarzının, Kur’ân ve Sünnet-i Seniyye ışığında kâinat sırlarının kapılarını bu asra ve insanlığa açan müceddid Bediüzzaman Hazretlerine vefa borcunu ödemek için Isparta’da olmalıyız.

Sosyal bir varlık olarak yaratılan biz insanların heyecan, coşku, sevinç, beraberlik, dayanışma, kaynaşma, tanışma ve manevî irtibat bağlarını bu gibi içtimaî ve sosyal faaliyetlerle, yenilemek, tazelemek ve kuvvetlendirmek için yollara düşmek, güç, gönül ve fikir birliği yapmak gerekiyor.

1935’li yıllarda başlayıp, yetmişli yılların sonuna kadar devam eden “Nur Mahkemeleri”ndeki çileli adliye önü ve koridorlarındaki toplanmalarından bu günlere geldik elhamdülillah. Şimdi, daha hür, daha rahat, daha kuvvetli ve mutlu bir şekilde, mevcut halimize sonsuz şükrederek Isparta yolu sevdasına düşmeliyiz.

Isparta’daki ev sahibi dostlarımıza destek, dâvetlerine icabet, dâvâya sadakat, günümüze bereket ve saadet katmak için Isparta’da olmalıyız.

Menfi düşünce ve hareketlere karşı, barışı, kardeşliği, muhabbet ve uhuvveti gösterip, pekiştirmek için Isparta Mevlidine katkıda bulunmalıyız.

“Şahs-ı Manevî”nin sahip olduğu “müsbet hareket ve manevî cihadın” fiilî gerçeğini bizzat yaşayıp millete, devlete, kamuya, medyaya tatbikini göstermek için Isparta yollarında olmalıyız.

Bu münasebetle video kaydı yaptığım tatlı bir hatıramı da nakletmek isterim. 4 Kasım 1998 tarihinde Isparta Temsilcisi Mithat Yanmaz ve dört kişilik bir grupla ziyaret ettiğimiz merhum Ali İhsan Tola Ağabey’in hatırası bu. Bu hatırada iki önemli husus var. Birincisi; Üstad Bediüzzaman Said Nursî’nin evlâd-ı Resul’den olduğunun merhum Ali İhsan Tola Ağabey tarafından bir defa daha tesbiti ve teyidi. İkincisi ise; Üstadın kendi ifadesiyle eserlerde yazdığı: “Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatım var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş” hakikatinin merhum Ali İhsan Tola Ağabey tarafından canlı şahitliğidir.

Bu hatırada Ali İhsan Tola Ağabey aynen şöyle diyor:

“Üstad Hazretleri değişik zaman ve mekânlarda dört defa bana ‘Biz akrabayız!’ diye hitap etti. Ben her defasında: ‘Nasıl olur Üstadım? Ben Senirkentli’yim, siz Bitlis, Hizanlı’sınız’ derdim. Sonunda; ‘Bunu Bediüzzaman diyorsa boşa söylenen bir ifade olmaz bu!’ diye bu konuda düşünmeye başladım. Bir münasebetle benim yeğenim ve damadım olan ve Osmanlı Arşiv Dairesinde çalışan kişiye ‘Tolalar’ sülâlesinin şeceresini araştırmasını istedim. O akrabam arşiv araştırmalarında ‘Tolalar sülâlesinin’; ‘Medine-i Münevvere’ eşrafından Hanifi müftüsü Polatzade Abdurrahman ve kardeşi Şafi Müftüsü; Leylizade Abdurrahman soyundan geldiğimiz neticesine ulaştı. İki yüz elli bir sene önce Medine-i Münevvere’den kalkan bir grup insanın Senirkent’e göç ettiklerini; bu sülâlenin bir kolunun da buradan; Bitlis, Hizan’a gittiğini tespit etti. Bu araştırmalar sonunda gerçekten bizim soyumuzun Osmanlı arşiv belgeleriyle Üstad’la birleştiği ispatlanmıştı.

Videoda kayıtlı olan ve tekrar tekrar dinlediğim bu hadiseyi kaydedilen tarihte merhum Ali İhsan Tola Ağabeye: “Bunun belgesi var mı abi?” dediğimde, merhum: “Hoca ben masal anlatmıyorum. Dokuz metrelik Osmanlı Arşiv belgesinin fotokopisi şu anda elimde!” demişti.

Aşağıda, Onüçüncü Şuâ’da geçtiği şekilde; “Gerçi tarihçe ispat edemiyorum” ifadesiyle; “Akrabayız” dediği Ali İhsan Tola Ağabeye bunu söylemesi oldukça manidar ve ilginç. Çünkü bu olayın tarihî vesikasını araştıracak akrabaya sahip tek insanın merhum Ali İhsan Tola Ağabey. Bu da “kerametvârî” bir hadise. Burada da kâinatta hiçbir hadisede “tesadüfün” olmadığına şahit oluyoruz.

Risalelerde bunun ifadesi ise başka bir belge niteliğinde. Hakikî manada Ispartalı olduğunu Bediüzzaman Hazretleri Onüçüncü Şuâ’daki mektubunun ilk bölümünde aynen şöyle ifade ediyor:

“Aziz kardeşlerim,

“Yakınınızda bulunmakla çok bahtiyarım. Sizin hayalinizle ara sıra konuşurum, müteselli olurum. Biliniz ki, mümkün olsaydı, bütün sıkıntılarınızı kemâl-i iftihar ve sevinçle çekerdim. Ben, sizin yüzünüzden Isparta’yı ve havâlisini taşıyla, toprağıyla seviyorum. Hattâ diyorum ve resmen de diyeceğim: Isparta hükümeti bana ceza verse, başka bir vilâyet beni beraet ettirse, yine burayı tercih ederim.

“Evet, ben üç cihetle Ispartalıyım. Gerçi tarihçe ispat edemiyorum; fakat kanaatım var ki, İsparit nahiyesinde dünyaya gelen Said’in aslı buradan gitmiş. Hem Isparta vilâyeti öyle hakikî kardeşleri bana vermiş ki; değil Abdülmecid ve Abdurrahman, belki Said’i onların her birisine maalmemnuniye feda eylerim.

“Tahmin ederim, şimdi küre-i arzda Risale-i Nur şakirtlerinden, kalben ve ruhen ve fikren daha az sıkıntı çeken yoktur. Çünkü kalb ve ruh ve akılları iman-ı tahkikî nurlarıyla sıkıntı çekmezler. Maddî zahmetler ise, Risale-i Nur dersiyle hem geçici, hem sevaplı, hem ehemmiyetsiz, hem hizmet-i imaniyenin başka bir mecrâda inkişafına vesile olmasını bilerek, şükür ve sabırla karşılıyorlar. İman-ı tahkikî dünyada dahi medar-ı saadettir diye halleriyle ispat ediyorlar. Evet, ‘Mevlâ görelim neyler, neylerse güzel eyler’ deyip, metinâne bu fâni zahmetleri bâki rahmetlere tebdile çalışıyorlar. Cenâb-ı Erhamürrâhimîn, onların emsallerini çoğaltsın, bu vatana medar-ı şeref ve saadet yapsın ve onları da Cennetü’l-Firdevs’te saadet-i ebediyeye mazhar eylesin. Âmin.
Said Nursî.”
(Şuâlar, Onüçüncü Şuâ, eski s. 262, yeni: 468)

29 Eylül Pazar Günü bu manaları Isparta Ulu Camii’nde okutulacak mevlidde hep birlikte yaşamak ve paylaşmak dilek ve temennisiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*