Güneydoğu’ya Bediüzzaman köprüsü

‘5 yaşında okula gittim. Okulun ilk günü Zazaca şarkı söylediğim için tokadı yedim.’

Bu sözler BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’ya ait.

5 yaşında Ayla Akat’ın suratına atılan tokat, aslında bir milletin yüzüne indirilen kırbaçtı.

27 Mayıs’ta, Cemal Gürsel’in talimatıyla ‘Kürdüm diyenin yüzüne tükürün’ diye bez afişler asılmıştı sokaklara.

Ayla Akat anlattı: ‘Okulda sağlık kolu, kütüphane kolu, Kızılay kolu olduğu gibi evde Kürtçe konuşanları bildirme kolu kurulmuştu.’

Ayrılık fikirlerini kalplere bu tür yanlışlarla, kendi ellerimizle ektik.

Kısa bir süre önce Diyarbakır’daydım.

En zor günlerde bile bölünme fikrinin karşısında kaya gibi duran Kürt bir işadamı, ‘Dünyalar benim oldu’ deyince meraklandım.

Yeni bir ihale mi aldın diye takılacak oldum.

Ama hiç öyle şaka kaldıracak bir yanı yoktu.

‘Seni bu kadar mutlu eden ne?’ diye sordum.

‘Düşünebiliyor musunuz, annem Kemal Sunal filmlerine gülüyor artık’ dedi.

Hiçbir şey anlamadım.

‘Kemal Sunal filmlerine herkes güler, bunda sevinilecek ne var’ dedim.

‘Annem tek kelime Türkçe bilmez. Evde çocuklarla Kemal Sunal filmlerini izler gülerdik. Biz gülerdik, annem de yüzümüze bakar, biz güldükten sonra o da gülerdi. Sonra döner benim çocuklara, niye güldünüz der, onlar anlatırdı. Ben bu duruma çok üzülürdüm.’

Buraya kadar yaşananlar bölgede yaşlıların olduğu her evde yaşanan durum.

‘Geçenlerde annemi televizyon karşısında gülerken gördüm. TRT Şeş’te Kürtçe Kemal Sunal filmi izliyormuş. Anladığı için herkesin güldüğü zaman o da gülüyordu. Anamı gülerken görünce dünyalar benim oldu.’

Anlamak için epey empati yapmam gerekti.

Zaten bence sorun da bu…

Biz Türkler bir anadil sorunu yaşamadığımız için, Kemal Sunal filmine gülmenin ne demek olduğunu bilmiyoruz.

Biz 5 yaşımızda Zazaca türkü söylediğimiz için devletin tokadını yüzümüzde hissetmediğimiz için, bu işin ne denli önemli olduğunu anlamıyoruz.

İstanbul’da ‘Üçüncü Köprü’nün temelleri atılırken, ben, başka köprüleri düşündüm.

Bir köprüyü İstanbul’a yapıyorsak, dördüncü köprüyü de Diyarbakır’a kurmalıyız.

Hem bunun için ihaleye, inşaata gerek yok.

Bu köprü gönüllere kurulacak bir köprü…

Çünkü yürüttüğümüz sürecin sadece bir ‘Çözüm süreci’ olarak kalmaması, kalıcı bir barışın inşası için buna ihtiyacımız var.

Cumhuriyeti yeniden kuruyor gibi hareket etmemiz gerekiyor.

O nedenle diyorum ki, üçüncü köprünün yanına bir de gönül köprüsünü eklemek lazım. Üçüncü köprüye verilen isim de bu sürecin ruhuna uygun.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü.

Bir de Ankara ile bölge arasına Bediüzzaman Köprüsü kurmalıyız. Çözüm sürecinin manevi ayaklarının da sağlam olması için bu gerekli.

Yavuz Sultan Selim, Şah İsmail’le savaşında galip geldiyse bunda Türk-Kürt ittifakını sağlamasının payı büyük.

O gün Türklerle Kürtlerin ittifakı sağlanmasa, Yavuz’un orduları, Şah İsmail’i bozguna uğratabilir miydi?

Şimdi de İran ve Suriye’nin bize karşı yürüttüğü mücadeleye karşı, yeni bir Türk-Kürt ittifakına ihtiyaç var.

Öcalan’ın nevruz mesajında vurgulanan, ‘Kürt-Türk ittifakı’ sürecin tarihi perspektifini ortaya koyması açısından önemli.

Çözüm sürecinden benim anladığım bu.

İdris-i Bitlisi hazretlerinin, Yavuz Sultan Selim’e ilettiği, Kürt aşiretlerinin mektubunda, ‘Can ü gönülden İslâm Sultânı’na bî’at eyledik’ denilmektedir.

Tarihte Bitlisli İdris’in mektubu, günümüzde ise Bitlisli Bediüzzaman Said Nursi’nin reçeteleri…

İstanbul’da boğazın incisi Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Diyarbakır’a ise maneviyatımızın incisi Bediüzzaman köprüsü…

Abdülkadir Selvi
Yeni Şafak, 30.5.2013

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*