Gurbette büyüyen evlâtlarım, Türkçe’yi Risâle-i Nurlar ile öğrendiler!

İlahiyatçı yazar Prof. Dr. Muhittin Akgül, 23 Mart tarihli Zaman gazetesinde yazdığı bir yazısında, Risâle-i Nurların yeni nesil tarafından anlaşılmadığını ileri sürerek Nurların sâdeleştirilmesini savunmuş. Yazısına “Bir kitaptan maksat, yazarının okuyanlara ulaştırmak istediği mesajdır. Şayet mesaj, ulaşmıyor ya da anlaşılamıyorsa, temelde bu kitabın yazılmasındaki hikmet de, gerçekleşmemiş anlamına gelir. İnsanlığın başlangıcından beri gönderilen her peygamberin getirdiği kitabın, o ümmetin konuştuğu dilden olmasındaki asıl hikmet de budur” diye başlayan Akgül, ileriki satırlarda şöyle diyor:

“Kendimizi kandırmaya gerek yok. Günümüz nesli 50-60 hatta 30 yıl önceki metinleri anlamamaktadır. Anlamadığından da okumamaktadır. Okumadığından, geçmişin, ecdadımızın yeni nesiller için yazdıkları eserlerden mahrum kalmaktadır. O zaman karşımıza iki yol çıkıyor. Bunlardan biri, ne yapalım. İstiyorlarsa okusunlar. Bu eserler çok önemli. İstifade edeceklerse bir şekliyle yolunu bulup anlamaya çalışsınlar yolu. Bu yol, kendimizi kandırmaktan, realiteleri bilmemekten başka bir şey değildir. Diğeri de aklın, aklıselimin, realitenin gereği, metinleri, açıkçası Risaleleri anlamanın yolunu açmak, kolaylaştırmak, gerektiğinde öteden beri yapıldığı gibi lügatçelerle, küçük kelime sadeleştirmeleriyle veya gerekli yerlerde, yazıldığı dönem üslûbu gereği uzun cümleleri kısaltarak daha kolay anlaşılır bir hale getirmektir. Belirtilen ikinci şıkkı zaten eserlerin müellifi bizatihi kendisi yapmış, yani sadeleştirmiştir.”

Bana göre Akgül’ün iddiasının esası  yoktur. Asel (bal ırmağı) tadında olan Risâle-i Nurların dili anlaşılmaz değildir. Bu mübârek kitapların dili pekâla anlaşılıyor hem de bal gibi! Buna kendi hayatımdan örnek verebilirim: Ben neredeyse 30 yıldır gurbette yaşayan bir insanım. İki oğlum var. İkisi de; üniversite dahil, İngilizce eğitim veren okullarda tahsil gördüler. Ana dilleri olan Türkçe’yi ise Risâle-i Nurlardan öğrendiler. O da bizzat okuyarak değil, evde yapılan dersler sayesinde olmuştur. Başlangıçta küçük oğlum Faruk’a Sözler kitabının ilk sayfalarından hikâye gibi okurdum o da gözleriyle satırları takip ederdi. Bugün iki evlâdım da gâyet güzel Türkçe konuşuyorlar. Risâleler onlar için bir mektep olduğunu söyleyebilirim. Özellikle de büyük oğlum Fatih için.

İkinci mesele ise, Risâle cümlelerin kısaltılması veya küçük kelime sadeleştirilmelerinin yapılmasında yazarın bir beis görmemesidir. Ben basit bir yazar olarak, gazetenin musahhihleri tarafından makalemde yer verdiğim bir kelimenin yerine, eş anlamlı da olsa  başka bir kelime konulmasından rahatsızlık duyuyorum. İçimden “Kardeşim hata varsa düzeltin, ama eş anlamlı kelimeyi niye koyuyorsunuz?” diye kızıyorum. Sahip olduğu ilim ve keskin zekâ sebebiyle “Bedîüzzaman” adı verilmiş olan Allâme Said Nursî, canı pahasına yazmış olduğu ve “Bu kitaplar Kur’ân-ı Kerîm’in malıdır” diye ilân ettiği Risâle-i Nurların kelimelerinin değiştirildiğini bilse, vallahi kemikleri sızlar!

Efendim; Üstad kendisi sadeleştirme yapmış ve satırlar arasında açıklama getirmiş miş! Kendi malı değil mi, yapar tabi! Herkes öz malında tasarruf yapma hakkına sahip olduğuna göre, Üstadın da  bu hakkı vardır. Ama ey Risâle-i Nurlar’a dokunma gafleti gösterenler, sizin böyle bir hakkınız asla yoktur!

Durun bir dakika; Üstad’dan “Bu arkadaşlar benim yazdığım, ancak Kur’ân-ı Kerîm’in malı olan Risâle-i Nurları sadeleştirebilirler” diye vekâlet aldınız da, bizim haberimiz mi olmadı?
***
Kuveyt Aile Mahkemesi Hâkimlerinden olan Câsım el-Mutavva, geçtiğimiz günlerde, İKRA Televizyonunda, “Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnette Toplum Eğitimi” üzerine bir programa başladı. Programın Arapça adı “İ’câz El-İctimâ fi’l Kur’ân ve’s Sünne.” Programın ilk bölümünde, Câsım el-Mutavva bu programı hazırlarken karşılaştığı zorluklardan bahsetti. Sonra İstanbul’da bir kütüphaneye gittiğini, orada Fethullah Gülen Hocaefendi’nin kitaplarıyla karşılaştığını ve Gülen Hoca’ya yakın olan bir şahsın bu kitaplardan kendisine aradığı mevzûlar hakkında tercümeler yaptığını anlattı. Mesele buraya kadar normal.

Normal olmayan şey: Bahsedilen ve tercümanla beraber görüntüleri verilen kitapların sadeleştirilmiş Risâle-i Nurlar olması ve kitabın orijinalinin Bedîüzzaman’a âit olduğunun belirtilmemiş olmasıydı!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*