“Güzel şeyler olacak!…”

Zemherinin ortasında Ocak ayı sonunda camiden parka doğru taşan cemaatle Cuma’yı kılmanın hazzını her zaman yakalayamayız. Geçen kışlarla şu güneşli ve baharâsâ kışı karşılaştıran duygularımız, “güzel şeyler olacak” diye fısıldıyor bize…

Akıl ve hafıza mütemadiyen sizi mukayeseler patikasında yürütüyor. Dün ile bugünü… Güneşli günlerle gri günleri…Sağlıklı ve ferah zamanlarla, hastalıklı ve munkabız anları…Heyecan ve helecan dolu demlerle sekineti…Siz istemeseniz de hayat, mütemadiyen bu karşılaştırmaları yaptıracaktır.

Geçen kışı bu senenin kışıyla mukayese edenler, 2013’e öyle ümitli bakıyorlar ki… Tevafuklar zincirine tutunarak bu senenin ferece Fatiha olacağını iddia edenlere, tebessümle yalnızca “Âmin!” diyorum. Avrupa’da, Amerika ve Asya’da, kuzey yarımkürede havaların insanların yüzlerine gülümsemesi de istikbale bu denli hüsn-ü zanla bakanlara hak verdiriyor gibi.

Risale-i Nur’daki mektupların satır aralarına dikkat edenler, insanların sebep oldukları hadiselerle maddî havalar arasında Bediüzzaman Hazretlerinin Kur’ânî bakışlarla kurduğu Rabbanî irtibatları mutlaka okumuşlardır. Bilhassa insanlığın maddî ve manevî selâmetine yönelik tahriplere kilitlenmiş cereyanların ve onların aktüel aktörlerinin mahiyetlerinin Müslümanlarca Türkiye’de, insaniyetperverlerce Avrupa’da bilinmesi yine Bediüzzaman’ın tabiriyle “şerre vesile düğümlerin çözülmesini” netice veriyor. Mahiyetleri meçhul iken sesimizi, duâmızı ve soluğumuzu kesip bizi nevmid eden hadiseler karşısında; Müslümanlar artık daha rahat, korkusuz ve onları küçük sıyrıklarla atlatma yoluna giriyorlar.

Küllîleşme veya bütünleşme olgusu yalnızca müsbet şeylerde ve hayırlı hareketlerde görülmüyor. Dünyamızın medeniyet harikalarıyla küçülmüş olması şerde de aynı yapıyı ve tesiri ortaya koyuyor. Garpta veya şarkta görünen bir şerli hareket ve cereyanın, mahiyeti bilinmediği takdirde; menfi etkisini dünyanın beş kıt’asında da görebiliyoruz. Meselâ, âlem-i İslâm’ı fitnelerle dahilî kargaşaya sevk eden internet ifşalarında ismi öne çıkan Assange isimli şahsıın mahiyeti tam anlaşılamadığından, deccaliyetin bu vazifeli adamı dünyanın diğer ucunda, Avustralya’da mebus adayı olabiliyor. Ama İslâmiyeti ve insaniyeti hedef alan dünya çapındaki meşhur dehşetli cereyanlara rağmen hakikati gizlemek mümkün olmadığından; güzelliğe, barışa, gerçek bahara ve güzel ahlâka düşman olan hareket, yapı ve temsilcileri efkâr-ı ammeden kaçışın yollarını arıyorlar.

Bulutların kurşunî ağırlığını parçalayarak her ciheti rengârenge boyayan kış güneşinin yeterince ışıtması için galiba zemherinin bitmesini bekleyeceğiz. Aceleciliğin elimizdekileri almasına müsaade etmeksizin itidalin eteklerinden tutunarak hakikî bahara yürümeyi Risale-i Nur’dan ders alanlar yine ders vermelidirler. Rehavet ve gaflet gayyasına düşmeden ümit ile havf arasındaki beyabanlarda dikkatlice yürüyen Nur Talebeleri, Risale-i Nur’dan aldıkları bu dersleri, Kuzey Afrika, Arabistan, İran, Hint ve Orta Asya Müslümanlarına da okumak zorundalar. Bir kelebeğin kanat çırpışıyla tetiklenen fizyolojik hadisenin sosyal dünyalarda da meydana geldiğini, ancak Medresetüzzehra’nın talebeleri dünya Müslümanlarına anlatabilir. Sünnet-i Seniyyenin, insan hak ve hürriyetlerinin, insanî değerlere dikkatin, barışın ve sevginin ne kadar güzel ve beşere faydalı olduğunu bugüne kadar anlattıkları gibi.

“Güzel şeyler olacak” derken, güneş gibi ortaya çıkan güzellikleri de gözden kaçırmamak gerekiyor. Birinci Avrupa’nın “insaniyeti kurtarma projesi” çerçevesinde aldığı kararlar ve yürürlüğe koyduğu icraatlar ister istemez bizi ümit balonlarına bindiriyor: Bediüzzaman’ın demokrasi ve medeniyette Kur’ân talebesi kabul ettiği İsveç’in fuhuş ticaretini kanunen yasakladığını daha önce de belirtmiştik. Üstadın müjdelediği Rusya, evvela uçaklarda alkol servisini kaldırmıştı. Sonra da 18 yaşın altındakilere satışını yasakladı. Danimarka ve Belçika gibi ülkeler içki reklâmlarına kesin yasağı konuşuyorlar. Bu iki ülkeye muhtemeldir ki yeni ülkeler dahil olarak insaniyeti bozan ve tahrip eden dehşetli günahlara karşı tedbir alacaklar. Nitekim düne kadar nikâhsızlığı, eşcinselliği ve müstehcenliği kutsama derecesine çıkarmaya çalışan ikinci Avrupa’ya karşı yalnızca Paris’te yüz bin aile yürüdü. Aileyi, nikâhı ve iffetli hayatı avazlarıyla dünyaya haykırdılar.

Zemheri korkutuyor… Biz de kalemimizi “ihtiyat ve tedbir” hokkasına batırarak yazıyoruz. Örneklerin çoğunu Batıdan verdik. Bildiğiniz gibi ahirzamanda güneş Batıdan doğacakmış. Hürriyet ve demokrasiyi âlem-i İslâma nisbeten biraz daha hazmetmiş Avrupa’daki insaniyetin sesi henüz Türkiye’den duyulmuyor. Son zamanlarda temel hak ve hürriyetlerde cılızca çıkan birkaç sesi başka sesler bastırıyor gibi. Ülkenin üzerine meşhur nifak cereyanınca atılmış korku örtüsünü çekip almak da galiba yine Nur Talebelerine kaldı. Batıdan Doğuya insaniyet adına yükselen sese Türkiye’miz korkusuzca iştirak edebildiği nisbette, Çin’den Latin Amerika’ya kadar bütün zulüm coğrafyalarının ve mazlûmların ahirzaman dinsizliğinin tasallutundan kurtulacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Mes’eleleri gayet güzel anlayan, idrak eden ve değerlendiren insanlar oluşu sevindirici. Yazarın yazıları, gerçekten isabetli, yol gösterici. Elbette, IRAK’a demokrasiyi ABD’nin getireceğini iddia eden, yazan, çizen, savunan, bu konularda Kitapçık hazırlayan, Risale-i Nur’daki bahisleri, zamane Mehdi taslakları gibi Risale-i Nur’un aleyhine yorumlayan, kamuoyu oluşturmaya çalışanlar ve etkiledikleri insanlar, bu konuları idrak edemeyecekler, tenkit edecekler, hatta karşı bile duracaklardır. Zamanın Hükümeti de maalesef başkalarının üflediği saman çöpü olduğunu her gün biraz daha göstermekte, bu teşhisi anlayanlar ise, sevinerek söyleyelim ki, çoğalmaktadır.
    Cengiz Aktar’ın aynı gün, konuyu benzer bakış açısıyla değerlendirmesi de güzel bir tevafuk.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*