Hakikî Nur talebeleri tatlı su balıkları değildir

Yazarın ve düşünenlerin kaderi, çoğu zaman anlaşılmamaktır. İrfan ve insaf kıtlığının yaşandığı bir dönemde yazı yazmak, elbette zor iş.
Hele yazdıklarınız suya sabuna dokunur nitelikte ise, temelli zor. Çünkü etrafta o kadar niyet okuyucu var ki, söylemediğiniz, ifade etmediğiniz, hatta ima bile etmediğiniz şeyleri anlayan (!) sözüm ona anladığı şeylerle su-i zan eden tipler.

Ne diyelim, su-i zan su-i ahlâkın tezahürüdür.

Buna rağmen bizim Üstadımızdan aldığımız ders, susmadan hak ve hakikati, doğru zaman ve zeminde ifade etmektir. Zira gerçek Nur Talebeleri tatlı su balıkları değildir.

Bu günlerde duyduğum bir fıkra ve fıkradan çıkardığım sonuç ve bu sonuca göre, içinde bulunduğum camianın duruşu, durduğum yerin, tuttuğum safın ne kadar da isabetli olduğunu, bana bir kez daha hatırlattı.

Fıkra şöyle: Bir gün iki hırsız, bir eve girerler. Çaldıkları eşya üzerinde “senin benim” dâvâsından aralarında bir tartışma çıkar. Bu sırada kavgalarından dolayı çıkarttıkları ses sebebiyle ev sahibi uyanır. Işıkları yakar ve sesin geldiği odaya doğru yönelir. Tam bu esnada hırsızlardan birisi diğerini dövmeye başlar. Ev sahibi gelir.

“Neler oluyor burada, ne yapıyorsunuz?” der.

Akıllı hırsız;

“Efendim, bu hırsız evinizi soyuyordu. Ben de ona mani olmaya çalışıyorken siz geldiniz” der.

Ev sahibi,

“Öyle mi? Allah senden razı olsun. Bizi soyulmaktan kurtardın” der.

Bu sırada evin küçük çocuğu da uyanmış olanlara şahit olmuştur.

Çocuk babasına seslenir.

“Baba peki bu adamın burada ne işi var?”

Babası çocuğunu susturarak;

“Sus bakıyım, o bizi hırsızdan kurtardı” der.

Evet, ne kadar da manidar bir fıkra…

Yine Kastamonu Lahikası’nda geçen şu mektup da ilginçtir. “Gerçi zındıka ve dinsizlik o boğuşanların birisine dayanıp ehl-i diyaneti ezer. O zındıkların tazyikatından kurtulmak onun aksi cereyanına taraftar olmak bir çaredir. Fakat şimdiye kadar o taraftarlık bir menfaat vermeyerek çok zararlar dokunmuş. Hem zındıka nifak hasiyetiyle her tarafa döner. Senin dostunu kendine dost edip sana düşman eder. Senin taraftarlık cihetiyle kazandığın günahlar, faydasız boynunda kalır.”

Evet, ne kadar da dikkat isteyen bir ders…

Zira bugün boğuşmaların müteharriki menfaattir. Menfaat ise Sebahattin Ali’nin dediği gibi, “Menfaat bal çanağı, insanlar sinektir. Kenarından yetinmeyip ortasına dalanlar, çırpına çırpına boğulurlar.”

Hasılı; yüksek insanlar adalet için, alçak insanlar menfaat için çaba gösterir. Şu da unutulmamalıdır ki, Cehennemlikler tek tip değildir: Zalim olanlar, zalimleri alkışlayanlar, zalimleri seyredenler ve engelleyebilecek güçleri olduğu halde engellemeyenler…

Biz menfaat üzere dönen canavar siyasetle meşgul olmadan hakiki vazifemizi deruhte etmeye devam edeceğiz. Velev ki bunun bir bedeli olsa bile, bunu göze alarak devam edeceğiz vesselâm.

Duruşumuzu tartışanlar, bizi bir tarafa taraftarmış gibi gösterenler zaten taraf olmuşlardır.

Yasemin Yaşar

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*