Halimizden memnun muyuz?

Image
“Hem görmüyor musun ki, zarurî kuttan ziyâde Müslümanların elinde bırakılmıyor? Ya Avrupa kâfir zalimleri veya Asya münafıkları, desiseleriyle ya çalar veya gaspeder…” (Bediüzzaman Said Nursî)

Türkiye'mizde, bilhassa sağ kesimde ve dindarlardaki “teslimiyet hâlini” gördükçe, dünyanda zıp zıp oynaşan istifhamların işgaine uğruyorsun: Hakikaten halimizden memnun muyuz?

 Veya herkes haline razı, bilhassa şu ekonomik gidişattan memnun da, yalnızca ben mi itiraz ediyorum. Yani sıkıntı şahsımda mı?

Otuz seneyi aşkındır iki kıt'a arasında gidip gelmekle geçen zamanlar, bizi biteviye mukayeselere götürüyor. Dünyanın sair kıt'a ve ülkelerindeki medenî güzellikeri gördükçe, vatanımızla karşılaştırmalar yapıyoruz. Bizdeki güzellikleri hayal ediyoruz. Ve bu güzelliğin nasıl Türkiye'ye gelebileceğini düşünüyoruz. Bu fıtrî düşünceden, vatanını ve milletini seven hiç kimse uzak kalamaz.

Vatanımızda arabayı benzin istasyonuna çekerken karşımıza çıkan gariplikleri, bize göre yanlışlıkları sorgulamak hakkımız olmamalı mı? Buradaki benzin fiyatlarının AB ülkelerinden çok pahalı oluşu, Türkiye'deki işçinin çalıştığı ücretle Almanya'daki asgarî ücret ister istemez zihinde sıraya giriyorlar. Türk işçisinden asgarî ücret olarak dört misli maaş alan Alman işçisi benzini 1 Euro 35 cente dolduruyor. Halk ise buna pahalı diyerek feryat ediyor. Ülkemin komşuları acaba bir litre benzini kaç liradan kullanıyorlar? Rusya, İran, Irak, Suriye ve hatta Yunanistan bile… Bu fakir ve garip milletin paralarını kimler çalıyor ve gaspediyor? Vergilerden soyutlayarak da mukayese yapabilirsiniz…

Benzin pompasına elim giderken gözüme garip bir reklâm ilişiyor. Filan bankanın kartıyla ücretinizi öderseniz şu kadar avantajınız olacak… Size şu şu hediyeleri vereceğiz, diyor. Yani elimizdeki peşin parayı almıyor, bankaya gönderiyor… Cebime banka kartını zorla sokuşturanlar sakın hırsızlar, gaspçı ve dolandırıcılar olmasın… Banka dedik de, global faiz oranları zihne geliyor. Ekonomik krizin Amerika, Avrupa ve Japonya gibi finans merkezlerinde sıfıra yaklaştırdığı faizlerin bizde yüzde 8-10 arasında değiştiğini biliyor muydunuz? Ve iktidarın maharetiyle satılan bankaların yüzde yetmişinin üzerindekilerin Rotschild, Rockefeller ve Soros’la çalışan ekiplere ait olduğunu kimsecikler bize söylemiyor. Yani kullandığımız sıcak para da, enflasyon da, dalgalı kur da artık bizi ilgilendirmiyor. Zira parayı veren düdüğü çalıyor Türkiye'de…

Başbakanın meydanlarda ve ekranlarda verdiği doğru olmayan bilgilere ve rakamlara dindarlarımızın itiraz etmemesini siz garipsemiyor musunuz? Düne kadar demokratları faizcilikle suçlayan bu kadroların, Türk vatandaşlarının hayat ve servetlerinin zalim Avrupa kâfirleriyle Asya münafıklarınca ipotek edilmesine seyirci kalmalarının, insanımızdaki “adalet” duygusunu derinden derine sarsacağı kanaatindeyiz. İnternet üzerinden kelepir fiyatına haraç mezat satılan fabrika ve yatırımları görüp duyduğu halde hâlâ hükümete kalben taraftar olanların kronik “tarafgirlik ve inat” hastalığına yakalandıklarını düşünüyoruz.

Kötü emsal olur mu? Bugünkü rakamları 28 Şubat’ın ölüm döşeğine düşürdüğü Ecevit'in bitkisel hayata girmiş ekonomisinin rakamlarıyla karşılaştırarak kendisini “başarılı” göstermeye çalışan hükümete sessiz kalan çoğunluk, Avrupa zalimlerinin yağma ve garatına kuvvet veriyor, diye düşünüyoruz.

Sabit hat üzerindeki telefon hizmetlerinin Avrupa ve Amerika'da cüz'î bir abone fiyatıyla bedavaya yakın olduğunu bilmeyenler, hükümetin milleti Telekom'a niçin soydurduğunu soramayabilirler. Ya bilenler ve bildiği halde dilsiz kalanlar… Büyük bir vebal değil mi?

Türkiye'nin bundan on yirmi sene önce kendisine ait sanayi markaları vardı. Mutfak eşyasında, beyaz eşyada, giyimde, ayakkabıda, orta ağır sanayide ve makinada… Serbest piyasa, globalleşme ve devlerle yarışma sloganlarıyla “imalât ekonomisinin” zalimlerce nasıl piyasadan süpürüldüğünü göremeyenler, İstanbul çarşılarını azıcık dolaşmalıdırlar. Globalleşme ve küresel rekabet kelimelerinin arkasına sığınıp bu ülkeyi zalimlerin ekonomik işgaline açanlardan hesap sormayı düşünemeyenlere ne demeli?

Almanya'da ve diğer AB ülkelerinde gözle görünen bir uygulamayı arz edeyim: Temel gıda maddelerinin fiyatları sermayeyi belli ellerde toplamaya çalışan zalimlere bırakılmaz. Fiyatlar halkın gücüne göre ayarlanır. Hatta bu zalimler, Latin Amerika topraklarını kiralayarak küresel mânâda bir oyuna gitmek istediler. AB ve ABD'nin müdahaleleriyle, şimdilik muvaffak olamadılar. Fakat Türkiye'nin maalesef bu oyuna geldiğini müşahede ediyoruz. Asgarî ücreti 650 TL olan tarım ülkesi Türkiye'deki temel gıda maddeleri AB fiyatlarını maalesef çoktan geçmiş durumda. Kuş gribi ile beyaz eti zabt u rabt altına almaya başlayanlar milletin nefesini tüketmek üzere kırmızı ete de el uzatmış durumdalar.

Bizim kanaatimize göre bugüne kadar “kalıcı bir hayırlı işe” muvaffak olamayan hükümet, insanımızın sefalet içinde yaşamasına ve hastalıklarla boğuşmasına sebep olacak süreci tetikliyor.

Yukarıdan beri arz etmeye çalıştığımız üç- beş noktaya itiraz etmek isteyenler, evvelâ internetin başına geçmeli; dünyadaki dengeleri, önceliklerimizi, geçmişimizi, günümüzü ve yapılanları güzelce mukayese etmelidirler. Hükümetin geçici, palyatif, pansuman niteliğindeki icraatlarının ve milyonlarca dolarla yaptırdığı propagandaların Türkiye'ye ve millete ne denli zarar verdiğini İnşaallah akıl gözleriyle göreceklerdir.

Image 

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*