Hanedan sıkıntılı

Hanedanımızı durup – dururken rahatsız eden sataşmaların, belli bir birkimin neticesi olduğunu, ortadaki tartışmalardan anlıyoruz. Diktatörlüğün belasından olacak ki, bugüne kadar “Selanikliler Hanedanı” ile ilgili ne yazıldı – çizildi, ne de açıktan konuşuldu. Hadiseye, köşeden – bucaktan işaretle, yalnızca bazı köşe taşlarını göstermeye çalışanların gayretleri de bugünlerde yanlış mecraya akıtılmak isteniyor, kanaatindeyiz. Hanedan mensupları bizzat harekete geçerek “Hanedan” tartışmalarını bitirmek istiyorlar. Neticeyi birlikte göreceğiz.

Küçülen dünya, gelişen hakk – hürriyetler hanedanların işini elbette zorlaştıracaktır. Akıllı Avrupa hanedanları sembolik temsillerle yetinerek halkların yanına inmekle zevahirî kurtarmışlardı… İngilizlerin yardımıyla hanedanlık koltuklarına oturan Ortadoğu´lu diktatörlerin, yine onların israrıyla terketmeye hazırlandıkları bir zamanda, Selanik´liler hanedanının rahatsız olmaması mümkün değildi… Bazılarımız bu rahsızlığa sebep, halkın kısmen uyanışını gösterseler de, biz, Avrupa üzerinde esen rüzgârla “Yakın Tarih” örtülerinin havalanmasını asıl neden görüyoruz. Bir taraftan İslamiyetin Asya´da bilimsel olarak kuvvet bulması, diğer yandan AB ile birlikte halkların idarelere yavaş – yavaş elkoymaları, yaklaşık yüz seneye yakındır kanunlar perdesi altındaki diktatörlükle işini yöneten hanedanı yolun sonuna getirmişe benziyor.

Günümüz tarihçilerinin tezlerini bilmiyoruz. Bize göre Selanik´liler hanedanı 31 Mart ihtilâliyle idareye el koymuşlardı… Ondan sonraki tüm ihtilâller, askerî hareketler ve muhtıralar; kuvvetlerini 31 Mart´ın ruhundan alacaklardı. Türkiye´nin maruz kaldığı tüm “kalkışmaların” hanedanca dizayn edildiğini, darbelerin yalnızca hanedanın iktidarını devam ettirmeyi esas aldığını söyleyenlerin tezlerine biz de katılıyoruz. Bizim hanedanımız ile tebaası olarak gördüğü millet arasındaki uçurumu elbette görüyorsunuz. Anadolu kumaşından olmadığından mütemadiyen millete karşı sefaleti, esareti, sefahat ve cehaleti savunan hanedanın bu millet lehinde düşünmesi bile imkânsızdı. Abdulhamid´i Selaniğin meşhur Alatini köşküne hapsedenlerin “takiyye” usûlüyle devletin can damarlarından beynine ve tüm hareket merkezlerine yerleştiğini söyleyenleri susturmak elbette mümkün değildir. Meseleyi istihza, gürültü ve şamata ile boğmanın da kolay olmayacağını düşünüyoruz. 28 Şubat´la birlikte bizzat Hanedanın yönetiminde çevirilen dolapların neticesinde iktidara gelmiş şu uysal kapıkulları veya hamiyetkâr bekçilere rağmen, hanedanımızın işinin çok zor olduğunu düşünüyoruz. Zîra zaman artık hanedanın aleyhine işliyor. Her kemalin elbette bir zevali olacaktır. Hem de hile, dolap, ihtilâl ve takiyye ile elde edilen bir saltanatın bu kadar sürmesi bile size ilginç gelmiyor mu?

Müslümanlık ırkçılığı meneder. Dil, inanç ve coğrafyalardan ötürü bir ayırımı reddeder. Halk, adalet ve hürriyet prensipleriyle insana eşit muameleyi esas kabul eder. Bu ülkede Ermeni, Yahudî veya Rum kökenli bir insana farklı bir muameleyi yalnızca vahşet ve cehalet tasvip edebilir. Peygamber pratiği ile ondan örnek alarak tarifteki şanlı İslâm devletlerinin idaresi buna şahittir. Hal böyle olunca insanlara Sabataist suçlamasının mantıkî ve ahlâkî olmadığını düşünüyoruz. Yahudîlik içinde gizli bir tarikata mensup olmak elbette suç değildir. Selanik´ten başlayarak ta Ankara´ya uzanan ve bir milletin idaresine adalet ve hukuk dışı yollarla el koyan bir hanedanı Sabataistlerle karıştırmamak gerekiyor. Sabataizm – eğer varsa – bir inanış biçimidir. İnsanlar hür iradesiyle intisap edebilirler. Fakat bir milletin tepesine ihtilâlle geçip, milletin servetini talan, evlâdını sefil ve mukaddes değerlerini tahrip etmek; hakk – hukukla ilgili olduğundan, bu hayatî meseleyi tarikat tartışmalarına feda etmemek elzemdir.

Ticaretin, bürokrasinin, yargının ve üniversitenin kapısını Anadolu çocuklarına uzun süre kapatmış, elde ettiği haksız rekabet ortamıyla bu milletin dış ve iç idaresine yerleşmiş hanedanın kendisini bundan böyle saklaması hakîkaten çok zor. Millet; hakk, adalet, fazilet ve hürriyet istiyor. Bu değerlerle Selanik´liler hanedanının değerleri tamamen birbirine zıt olduğundan, hanedanı idareyi sessizce millete devretmesinde kendisine hayrı olacaktır. Ülkedeki dinsizliği, sefahet ve fuhuşu, yanlış rekabet ve kanunsuzluğu himaye etmekle sicili iyice bozulmuş bir hanedanın üzerindeki örtü tamamen kalkıp, manzara-yı umumîye hakîkatiyle ortaya çıkarsa, hanedan mensuplarına da ayıp olur. Türkiye stratejik olarak AB ve İslâm alemi içinde yer aldığından, Newyork´lu dinozorların hanedana – bugüne kadar olduğu gibi – bundan böyle destek vermeleri de iyice zorlaşıyor.

Yazımızın girişinde arz ettiğimiz gibi, son zamanlardaki sabataist tartışmalarını hanedanın bizzat kendisi başlattı. Araştırmalar yaptırıp – kitapları neşrettirenler de kendileri. Yüz senelik bir hak gaspını, adaletsizliği, bir milletin yara almış haysiyet ve kaybolmuş iktidarını bu sığ tartışmalarda gizlemek artık çok zor. Mağdur konumuna geçip “hukuk gaspını” devam ettirmeye şartlar el vermeyecek. Türk milleti intikam peşinde hiç olmamıştır. Yalnızca kaybolmuş haklarını, gasp edilmiş iktidarlarını, adalete dayalı doğru rekabet ortamını hanedandan geri istiyor. İsim, şahıs, inanç ve küçük olaylarla ilgilenmiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*