Hasan-ı Basri’den “Basri’ye nasihat

“Evlen Benimle”de emekli bir öğretmen kaç gündür program konuğu… Kendisi için stüdyoya gelen “gelin adayları”na hitaben uzun uzadıya edebiyat parçalıyor. Çok konuşan biri… Bir pot kıracağı belliydi…

Nitekim programın bir bölümünde, hiç ilgisi yokken şöyle demesin mi?

“Ben Atatürk ilkelerinden asla ödün veremem. Günaha girmeyeceğimi bilmesem, beni 63 yaşıma kadar  hastalıksız, sağlık içinde yaratan ulu Tanrım’dan sonra peygamberle Allah’ımın arasına koyarım Atatürk’ü… Neden? Çünkü ben buradaysam, Müslümansam, adım Basri Özdemir’se… Ninelerim,  dedelerim bu vatanda namusuyla yaşamışsa… Hatta dinimi bile ona borçluyum, alırım Hz. Muhammed’in önüne…”

Yok artık!

Orada dur bakalım “Basri” Efendi!

Orası bir “tartışma programı” mı yoksa “izdivaç” programı mı? Formatları karıştırdın galiba.

Seni bu düşünceye iten sadece “düşüncelerin” mi, yoksa yaşının geçkinliği mi?

Belli ki zihninde gelişen bir rahatsızlık sözkonusu ve bu da “dil”ine vurmuş…

E kolay değil; yaş 63…  Şimdiden zihin hücrelerinde -metabolizma yavaş çalıştığı için- bir “tek”leme sözkonusu…

Ama birader,  canlı yayındasın ve düşüncelerini aktarırken, sözlerini kırk elekten geçirmen gerekmez mi? Bereket versin, program sunucusu, Esra Erol, canlı yayın kazasını, “Atatürk’ü, Allah ve Peygamberle kıyaslamamak lâzım geldiğini ve eşleştirme yapmanın doğru olmadığını” söyleyerek savuşturuyor. (Fox)

Bir de adın gereği “basiret”li olacaksın. Yani, sezgisel gücün yüksek, uyanık, anlayışlı ve kavrama yeteneğin yüksek olmalı değil mi?

Zaten “Basri” isminin anlamını, “Hakikati kalbiyle hissedip anlamak… Kalpte eşyanın hakikatlerini bilen kuvve-i kudsiyye… Feraset…” olarak biliyoruz.

“Basri” ismin ise; Basra şehrinde oturan Hasan-ı Basri’ye izafeten kullanıldığını biliyoruz.

Hazır sırası gelmişken, Hasan-ı Basri Hazretleri’nden bir kıssa aktaralım “Basri Efendi”ye:

“Hasan Basrî, bir gün arkadaşlarıyla birlikte yolda giderken memleketinin tanınmış devlet büyüklerinden birinin oğlu ile karşılaşır. Devlet büyüğünün atının üzerine kurulmuş, beraberinde de hizmetçileri, bütün sükse ve ihtişamıyla yoluna devam etmektedir.

Hasan Basrî yolun ortasında durarak hoş beşten sonra bu çocuğa şöyle seslenir:

‘Ey devlet büyüğünün oğlu! Sizler her şeyi mal ve para ile değerlendirirsiniz. Size şu iki sözü satmak istiyorum, alır mısınız?’

Çocuk, ‘Peki kaça satacaksınız?’ deyince Hasan Basrî, ‘Birincisini bir, ikincisini de iki gümüş para karşılığında veririm’ diye karşılık verince,  ‘Evet, alırım’ der.

İlk sözü şöyledir Hasan-ı Basri’nin: ‘Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Senin evin var mı?’ diye sorar. ‘Var’ cevabını alınca da, ‘Kendin mi yaptırdın, yoksa miras mı kaldı?’ diye sorar.

Devlet büyüğünün oğlu, ‘Kendim yaptırdım’ diye cevap verir.

‘Ne kadar zaman içinde yaptırdın?’ sorusuna ise, ‘Epey uzun sürdü’ karşılığını verir.

‘Neden her imkâna sahip olduğun halde çabuk bitirmedin?’ deyince de,

‘Binanın taşlarını, ağaçlarını taşıyan hayvanlara acıdığım için fazla yük vurdurtmadım. İşte o yüzden de binayı kısa zamanda inşa etmek mümkün olmadı’ der.

Hasan Basrî şöyle konuşur: ‘Ey devlet büyüğünün oğlu!.. Mademki başkalarının hayvanlarına acıyarak fazla yük taşıtmaya razı olmuyorsun, neden öz nefsine acımayıp da onu dağlar kadar günah yığını altında eziyorsun?’

Bu sözler devlet büyüğünün oğlu üzerinde büyük tesir yapar.  Atından inerek Hasan Basri’nin ellerine kapanır. Ardından da sabırsızlıkla ‘iki gümüşü hemen vereceğim, şu ikinci sözünü de hemen söyle’ diye yalvarır.

Daha sonra Hasan Basrî ikinci sözünü söylemeye koyularak şöyle der:

‘Yola koyulmuş böyle nereye gidiyorsunuz?’ diye sorar.

‘Devlet reisine, bir memurluk almak için gidiyorum’ cevabını alınca;

‘Bak en değerli elbiseni giymiş, en enfes kokuları sürünmüşsün. Neden? Çünkü devlet reisi ve maiyetinde çalışanlara karşı mahcup olmak istemiyorsun. Hâlbuki onlar da senin, benim gibi birer insan değil mi? Şimdi sana sormak isterim. Yarın ölüp öbür dünyayı boyladığında omuzlarında taşıdığın bu kadar ağır günahlarınla ve kirli alınla peygamberler ve gerçek mü’minler arasında Allah’a karşı hesap verirken utanmayacak mısın?’

Bu sözlerin de son derece derin etkisi altında kalan devlet büyüğünün oğlu atını hizmetçisine verdiği gibi hemen Hasan Basrî’nin ellerine sarılarak artık bütün dünyalık nimetleri arkasına aldığını söyler ve ölünceye kadar bu büyük zâtın safında Allah’a ibadet etmeye karar verir…”

Sözün özü:

Sen sen ol, haddini bil!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*