Hasbî bir Nur talebesi; Emin Büyükkaya: Okuma-yazmayı Risale-i Nur’la öğrendim

Onunla Bursa’da 3-4 senedir tanışıyoruz. Şimdiye kadar gördüğüm nadir Nur talebelerinden biridir Emin Ağabey.

60 senedir Nur talebesi ve müzmin bir Yeni Asya okuyucusu ve onun çizgisinin de takipçisi olan Emin Ağabeyde gördüğüm en büyük özellik; hasbî, samimi, ayak olmayı baş olmaya tercih edenlerden bir ağabeyimiz olmasıdır. Sıhhati el verdiği müddetçe derslere devam eden, gazetesini her hâl ve şartta muhakkak temin edip alan ve okuyan, beş vakit namazlarını, hassaten de sabah namazlarını camide cemaatle kılan bu ağabeyimizle bir hasbihâl yaptık. Bunu sizlere de aktarayım istedim. Biz sorduk, o da cevap verdi. Tabiî biraz hasta olduğu için, bu işte bize Emin Ağabeyin kızları, Asime ve Sibel de yardımcı oldular.

Emin Ağabey, bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız ?

1936 senesinde Diyarbakır’ın Çermik kazasında doğdum. 6 yaşındayken babam askerde şehit düşmüş, cenazesi dahi memleketine gelmeden şehit olduğu yerde defnedilmiştir. Zamanın şartlarından dolayı ailemizden hiçbiri babamı gidip görememiştir. Hâlen mezarının nerede olduğu belli değildir. 2 kız kardeşimle beraber babasız kaldık. Bölgemizdeki örf ve âdetten dolayı annemi amcamla evlendirmişler. Amcamın yanında yetim olarak büyüdük. Her türlü  sıkıntıya rağmen Rabbimi arama çabası içine girdim. Babamın vefatının acısı daha bitmeden, bir müddet sonra da çok sevdiğim kız kardeşim, bir kış günü hastalanarak vefat etmiştir. Hastalığı gittikçe şiddetlenmiş, tedavi görmediği için vefat etmiştir. Bu kayıp benim için zorlu bir imtihan olmuştur. Bu kayıplar ve annemin ve hayattaki diğer kız kardeşimin sıkıntıları beni, Rabbime daha çok yaklaştırdı. Doğru dürüst kimsenin anlatmamasına rağmen, Allah için sevdaya düştüm. Üstadın dediği gibi “Sevdası büyük olanın imtihanı ağır olur”. Hayatım boyunca kimseyi suçlamamış, kendi imtihanım için çabalamışımdır. Tanıştığım bazı arkadaşlarım bana namazdan bahsetmişler, ben de bunun üzerine, Allah’a şükür, daha küçük yaşta namaza başlamışımdır. Şu ana kadar da elhamdülillah hiç aksatmadan kılmaya devam ediyoruz. Allah’a şükür 75 yaşındayım. Yaşımın getirdiği bazı zorluklara rağmen namazlarımı cemaatle kılmaya gayret etmekteyim. Bazen öyle olmuştur ki, kışın gittiğim birçok sabah namazında, tek cemaat bile olsam “Gitmesem mi?” gibi bir duyguya kapılmamış, sağlığım el verdiği ölçüde vakit namazlarını camide kılmaya dikkat etmişimdir.

Risale-i Nur’la nerede, nasıl tanıştınız?

Beni hayata bağlayan ve daima sevindiren şeylerdir Risaleler. 1951-52 seneleriydi zannederim. 15-16 yaşlarındaydım.

Demek ki sizinle aynı yaşlarda tanımışız Risaleleri Emin ağabey.

Evet, işte o yıllarda Abdulkadir Ekinci bey adında âlim bir zat vardı. O bize güzel şeylerden bahsederdi, daha sonra Diyarbakır’dan bir kitab getirerek bize okumaya başladı. Orada birkaç kişiydik. Fakat okudukları şey, daha önce duyduklarıma hiç benzemiyordu. Tabiî bu arada o yaşıma kadar, daha okuma-yazma bilmiyordum. Daha sonra bu kitabın Asa-yı Musa olduğunu anladım. O yıllarda Üstad Bediüzzaman Hazretleri hayattadır ve risâleleri her tarafa, hatta dünyanın her tarafına gönderip yaymaktadır. Halâ içimdeki en büyük uhde, Üstad Hazretlerini sağlığında iken, imkânsızlıktan dolayı gidip ziyaret edemeyip, sohbetinde bulunamayışımdır. Gerçi zaman zaman rüyalarımıza gelmektedir elhamdülillah ama Üstadın sağlığında onunla görüşememek beni hep üzmektedir. Neyse Abdülkadir Hoca kitabı okudukça biz vecde geliyorduk. Okuduğu kitap el yazısıyla yazılmıştır. 3-4 kişi ile başladığımız sohbet halkamız genişleyerek çoğalmıştır elhamdülillah. Bu arkadaş grubumuzda eğitimli kişiler de vardır. Her akşam yatsı namazından sonra bir araya geldiğimiz bu arkadaşlarımızdan ben okuma-yazma da öğrenmeye başladım. Çünkü, beni kendisine cezbeden Risâleleri okumam lazımdı. Çok şükür okumayı öğrendik ve hemen de risâleleri okumaya başladık. Artık bizim kazamızda herkes risâlelerden haberdar oluyor ve cemaatimiz de çoğalıyordu şükür.

Risâlelerin keyfî olarak yasaklandığı dönemde el yazısı tam Külliyatım vardı. Yasak olduğu için çeşitli yerlerde saklanmaya çalışılan bu eserler en sonunda kayıplara karışmıştır.

Maşaallah yani Emin ağabey, bayağı uğraşıp didinmişsiniz.

Evet. Bu arada büyük bir istek ve arzuyla bir taraftan Latin alfabesini öğreniyor, diğer taraftan da Kur’ân-ı Kerim öğrenmeye başladım. Okumayı yeni öğrenen bir insanın Risaleleri okuması ne kadar zor olduğunu herkes tahmin edebilir. Hiç yılmadan okumayı, Risâle okumak için öğreniyor ve benim için, şimdiye kadar hayatıma istikamet veren en büyük kaynak, bu eserler oluyor. Bu şekilde devam ederken, yaşımız da artık kemâle erdiğinden evlenme zamanımız geldi. Orada da Risale-i Nur’la hemhâl olmanın kerâmetini, mükâfatını gördük. Hiç tahmin edemeyeceğim şekilde, Çermik kazamızın tanınmış ve zengin bir insanı olan Osman beyin kızı ile nişanlanıp evlendim. Normalde bizim hem tahsilimiz yoktu, doğru-dürüst bir mesleğimiz yoktu, bir taraftan da fakirdik. Ama bu evlilik işte Cenab-ı Hakk’ın bir lütfu. Kayınpederim bizdeki hali görmüş (Nur talebesi olduğumuzdan dolayı) ve maddî sebebleri nazara almamıştı. Bu arada meslek öğrenmek için de bir gayretin içine girdim. O dönemde marangozluğu öğrenmiş ve bu meslekten para kazanmak için bir yer açmıştım. Kazancımla Risâlelerin artması için de çok uğraştık şükür. Önceden belli kişilerin evinde yapılan dersler, artık “Bir yerimiz olsun” diyerek yaptığımız gayret neticesinde bir yer alınarak orada yapılmaya devam edilmiştir. Bu yerin tapusu vakıf adına düzenlenmiştir. Artık bundan sonrası için uzaktan gelenlerin ağırlanacağı ve derslerini rahatlıkla yapacakları bir yerleri vardır. Gayret ve mücadelemiz sadece kendi imanlarımızı kurtarmak için değildir, sonraki nesiller de önemlidir. Bu sebeble çocuklarımı da bu derslere götürüp nasiplenmelerini sağladık elhamdulillah. 1993 senesinde memleketimizden göçerek İzmit’in Gölcük kazasına geldik. 1999 Marmara depreminden sonra da Bursa’ya gelerek yerleştik ve o tarihten beri de Bursa’da ikamet etmekteyiz.

Peki Emin Ağabey, biz sizin sadık bir Yeni Asya aşığı olduğunuzu da biliyoruz. Gazetenizi bulmak için market market dolaştığınızı da… Biraz da bundan bahsedelim.

Yeni Asya, nurcuları birbirine içtimâiyatta bağlayan bir bağdır. Bunu rahmetli Zübeyir Ağabey çok güzel ifade etmiştir malûmunuz. Biz önceleri İttihad okuyorduk. 1969 senesinde hacca gittim, döndüğümde de Yeni Asya çıktı. O gün bu gündür okurum. Bulamadığım zaman ise her tarafta ararım. ’80 İhtilâlinden sonra YeniAsya gazetesinin bayilerde satılmasına izin verilmediği zamanlarda kendim esnaf olduğumdan kendi iş yerimde satardım. Diyarbakır’dan getirir veya getirtir, her gün ben dağıtırdım Yeni Asya’yı. O zaman kazamızda 20-25 gazete satardık. Ayrıca o zaman, yeni çıkmaya başlayan Can Kardeş dergisini de biz satardık, dağıtırdık. Eğer elimizde dergi kalırsa, onları da insanların faydalanması için çocuklara dağıtırdık. Şimdi Allah’a şükür gazete kapımıza kadar geliyor.

Peki Emin Ağabey, son olarak ne söylemek istersiniz?

Ben bütün kardeşlerime, Üstad’dan, Risale-i Nur yolundan (Kur’ân yolu olduğu için) ayrılmamalarını; Yeni Asya gazetemizi de, bizim irtibatımızı sağladığından dolayı her daim okumalarını tavsiye ederim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*