Hasbüna istinadı

altYaşadığımız hayat içinde, en zor ve en sıkıntılı halimze mukabil, Hasbüna’ya istinad etmenin sonsuz rahatlığı yaşanır, insanın ruhunda.

Öylesine, mükemmel ve sağlam bir kale ki, tarifi mümkün değildir. O’nunla, bütün âlemlerin sahib-i hakikisi olan, Rabb-ı rahimine iltica ederek, O’ndan medet dilemek, O’nun rahmet ve keremini celbedici fiiller içinde bulunmak, sonsuz kudret ve azamet sahibi olana iltica etmek…

Bu sığınma, bu yaslanış ve bu istinad, dünya hayatı adına olduğu gibi, ahiret hayatı adına da büyük bir kazanımdır.

“Acziyetimize, fakrımıza,güçsüz ve kudretsizliğimize, zaifliğimize binaen, Sana sığınıyorum, ey bu yerlerin hakim-i hakikisi olan Allahım” demenin saadetini solumalıyız ki, rahmeti ve merhameti tecelli etsin o Yüce Yaratıcımızın.

İşte böylesine bir niyazdı, Asrın Sultanı’nın niyazı…Esaret hayatının çekilmezliği, yalnızlığın, garipliğin çilesi karşısında, uzun ve karanlık gecelerde, Hasbüna’nın istinadı içinde, şöyle diyordu..

“Harb-i Umumîde, esaretle, Rusya’nın şark-ı şimalîsinde, çok uzak olan Kosturma vilâyetinde bulunuyordum. Orada Tatarların küçük bir camii, meşhur Volga Nehrinin kenarında bulunuyordu. Oradaki arkadaşlarım olan esir zabitler içinde sıkılıyordum. Yalnızlık istedim. Dışarıda izinsiz gezemiyordum. Tatar mahallesi, kefaletle beni o Volga Nehrinin kenarındaki küçük camie aldılar. Ben yalnız olarak camide yatıyordum. Bahar da yakın. O şimal kıt’asının pek çok uzun gecelerinde çok uyanık kalıyordum. O karanlık gecelerde ve karanlıklı gurbette, Volga Nehrinin hazîn şırıltıları ve yağmurun rikkatli şıpıltıları ve rüzgârın firkatli esmesi, beni derin gaflet uykusundan muvakkaten uyandırdı. Gerçi daha kendimi ihtiyar bilmiyordum; fakat Harb-i Umumîyi gören ihtiyardır.

O karanlıklı, uzun gece ve hazîn gurbet ve hazîn vaziyet içinde hayattan ve vatandan bir meyusiyet geldi. Aczime, yalnızlığıma baktım, ümidim kesildi. O hâlette iken, Kur’ân-ı Hakîmden imdat geldi. Dilim ‘Hasbünallah-u veni’melvekil’ dedi.1

Çile, cefa, sıkıntı ve musibetlere mukabil, Kur’an-ı Hakimden gelen inayet-i ilahi, Hasbüna’nın manevi şahsında sirayet etmiş, Hazret’in kalb,akıl, gönül ve mübarek ruhunda, ona vesile-i necat olmuştu.

Aziz Üstad, Bediüzzaman Hazretleri’nin, ”Netice-i hayatım ve vesele-i saadetim ve vazife-i fıtratım” dediği Risale-i Nur’un mânevi, engin mânasında şekillenen bu hakikatlerin tenevüü, Nur’un satır aralarının diğer kısımlarındaki, yüksek mânasının sıkıntılı haller karşısında yine şu değerlendirmeyi izhar ediyordu Hazret-i Üstad:

“Fıtratımdaki hadsiz aczimle beraber, ihtiyarlık ve gurbet ve kimsesizlik ve tecridim içinde, ehl-i dünya desiseleriyle, casuslarıyla bana hücum ettikleri hengâmda kalbime dedim: ‘Elleri bağlı, zayıf ve hasta bir tek adama ordular taarruz ediyor. Benim için bir nokta-i istinad yok mu?’ diye, Hasbüna âyetine müracaat ettim”2

Dünya ve ahiret hayatı içinde yaşayanlar için, işte böylesine yüksek ve ali sırlarla mücehhezdir, sırr- ı Hasbüna.

Dipnotlar:
1- Lem’alar, 523 /
2- Lem’alar, 113

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*