Haşirle ilgili bir mesele

Bu dünya bir imtihan ve tecrübe meydanı olduğundan, her hadise hikmet sınırları içinde meydana gelir. Bu âlemde hâkim olan Hikmet ismidir. Eşyanın yaratılışı ve devamı hikmet sınırları içinde gözükür. Yani dünyada asıl olan Hakîm ismidir. Cenâb-ı Hakk’ın diğer bütün isim ve sıfatları Hakîm ismine bağlı olarak tecellî ederler.

Kadir, Rahim, Şafî, Mürid, Alim gibi isimler imtihan sırrına uygun, tecrübe meydanı şartları içinde, dârü’l-hikmet olan şu dünyada hikmet sınırları içinde faaliyet gösterirler. Bu sebeple bu dünyaya hikmet dünyası adı verilmiştir. Hatta peygamberlere verilen mu’cizeler bile Hakîm ismi çerçevesinde, imtihan sırrına uygun olarak verilir ki, bazı insanlar iman etmiş, bazıları da mu’cizeleri gözleri ile görmesine rağmen inkâr etmişlerdir.

Bu noktada bir çocuğun yaratılışını dikkate alarak Hakîm ismi dairesinde Kudret isminin tecellisine bakalım. Anne rahminde yaratılışın ilk safhası başladığında, diğer isimlerle birlikte Kudret ismi de faaliyete başlar. Zamanla çocuk canlanır. Çocuğun azaları teşekküle başlar. Göz, kulak, beyin, kalp ve diğer azaları Allah’ın Kadir isminin tecellisi ile bir bir inşâ olunur. Dokuz ay on gün sonra da çocuk dünyaya gelir. Elbette ki bu süre içinde çocuğun maddî hayatı için lâzım olan gıdalar anne tarafından alınır ve Kudret ismi bu gıdaları çocuğun vücudunun inşasında kullanır.

İşte bir insanın yaratılışında dokuz ay on gün gibi bir süre, bazı gıdaların anne yoluyla alınması gibi bazı maddeler ihtiyaç hâsıl oldu. Bütün bu faaliyetler ise bir düzen ve nizam dahilinde, Allah’ın bu âlemde koyduğu kanunlar dairesinde, yani Hikmet ismi tecellîsinde cereyan etti. Bir çocuğun yaratılışı gibi, diğer bütün mahlûkat da yine aynı şekilde Hikmet ismi çerçevesinde yaratılır. Bu hakikat bize “Evet, dünya dârü’l-hikmet ve âhiret dârü’l-kudret olduğundan, dünyada Hakîm, Mürettîb, Müdebbir, Mürebbî gibi çok isimlerin iktizâsıyla dünyada icad-ı eşya, bir derece tedricî ve zamanla olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezâsı olmuş” (Sözler, 106) sırrını açıklar.

Ancak, “Âhirette ise, hikmetten ziyâde kudret ve rahmetin tezâhürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, âhirette bir anda, bir lemhada inşâsına işareten Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, ‘Kıyâmetin gerçekleşmesi ise, ancak göz açıp kapayıncaya kadar, yahut ondan da yakındır’ (Nahl Sûresi: 77) ferman eder” (Sözler, 106) sırrı gerçekleşecek.

Evet, ifadeye göre ahirette eşya bir anda inşâ ediliyor. Bu dünyada bir insanın yaratılması için dokuz ay gibi bir müddet beklemeye ihtiyaç yok. Kudretin tecellisi ile, “Kün fe Yekün”, yani “‘Ol’ der, o da olur” sırrınca eşya bir anda haşir meydanına getiriliyor.

Elbette ki, “…haşr-i âzam bir anda, zamansız vücuda geliyor. Dar akıl ise, bu hadsiz derece harika ve emsâlsiz olan meseleyi iz’an ile kabul etmesine medar olacak meşhud bir misâl ister” sırrınca zamansızlık kavramını anlamak çok zor. Ancak haşir meydanı ile birlikte ahiret âlemlerinde zaman kavramının da anlamını yitirdiğini Üstad Bediüzzaman veciz bir şekilde yukarıdaki ifadede izah etmiş.

Bu zamansızlık kavramına kısaca temas etmek gerekirse:

Zaman dediğimiz şey bu dünyaya ait bir kavramdır. Bizler dünyanın hareketine bağlı olarak, zaman tanımlaması yapıyoruz. Dünyanın kendi ekseni etrafında dönmesini 24 eşit parçaya bölerek saat kavramını belirlemişiz. Dünyanın kendi ekseninde tam bir kez dönmesini gün, dünyanın güneş etrafındaki tam bir kez dönüşünü de 365 gün, yani bir yıl olarak saymışız. İşte bütün bu zaman kavramları, yani yıl, ay, gün, saat, dakika gibi kavramlar, bu dünyanın ve güneş sistemimizin hareketine bağlı kavramlardır. Bir başka deyişle dünyadaki mekânın ve bu mekânın hareketinin bir göstergesidir zaman.

Kıyamet ile birlikte bu dünya şartları ortadan kalktığı için, bir ölçüde şu içinde yaşadığımız mekân tahrip edildiği için, dolayısıyla mekâna bağlı bir kavram olan zaman da anlamını yitiriyor. Bu sebeple haşir meydanı ile birlikte bu dünyamıza ait olan saat, gün, ay gibi kavramlar da işlerliğini kaybediyor.

İşte bunun için, “haşr-i âzam bir anda, zamansız vücuda geliyor, maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan, birden eşya inşâ ediliyor” ifadeleri ile bu hakikate işaret edilmiş.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*