Hastalık ve ölüme karşı bir sabır ve tevekkül örneği

Bediüzzaman’ın “Çok ağır hastaların başında ağlayanlar ve sıhhatleri yerinde olanlar ölmüşler, o ağır hastalar şifa bulup yaşamışlar” (Hastalar Risâlesi) tesbitinin doğruluğuna, yaklaşık bir yıldır amansız bir hastalıktan kardeşimin şifa bulması ve eşinin geçen hafta dar-ı bekaya irtihâliyle biraz daha görüp şahit olduk.

 

Kardeşim yaklaşık bir yıl önce o malûm amansız hastalık teşhisiyle Ankara’da çok ciddî ve tehlikeli bir ameliyat geçirdiğinde, eşi hasta da olsa ayakta kısmen normal hayatını sürdürüyordu. Kendi rahatsızlığını unutup hep eşinin durumunu merak edip düşünüyordu. Başta evlâtları, kardeşleri, yakın uzak akrabaları hepsi kardeşimin bu tehlikeli hastalıktan nasıl kurtulacağını merak edip duâ ediyorlardı.

Duâlar makbul olmuş olmalı ki, kardeşim Allah’ın inayetiyle şifa buldu, kısmen de olsa sağlığına kavuştu. Ama bu süre zarfında başka bir hastalıktan muzdarip olan kardeşimin hanımının rahatsızlığı günden güne artarak devam etti ve geçen hafta ebedî istirahatına kavuştu.

Hatta bir yıl önce kardeşim, o malûm hastalığın pençesinde iken, bir çok insanın “Allah bilir ama o artık yolcu” deyip ümitsizliklerini ifade ettiklerine çokça rastlıyorduk. Yakın çevremizden böyle deyip, sıhhatları da yerinde olan genç ve yaşlılardan bir yıl içinde yirmi beş – otuz kişinin çeşitli hastalıklardan veya beklenmeyen kazalardan vefat edip, hasta kardeşimin sağlığına kavuşması, Bediüzzaman’ın ‘bazı ağır hastaların şifa bulup kalktıklarına, sağlıklı olan bazı insanların da hiç beklenmedik bir şekilde ahirete göç ettiklerine’ dair ikazını göz önünde bulundurmamızın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.

Nefsimiz ve şeytanımız her ne kadar henüz genç olduğumuzu, sağlıklı olduğumuzu, bu sebeble ölümün bizim için daha uzaklarda olduğunu kulağımıza fısıldasa da, bunun bir aldatmacadan başka birşey olmadığını, her an, her saniye ölümle yüz yüze, iç içe olduğumuzu akıldan çıkarmamak lâzım.

Ölümün genç-yaşlı, hasta-sağlıklı farkı gözetmeden, her zaman kapımızı çalabileceğini; bizden izin almadan Hz. Azrail’in (as) her an ruhumuzu almaya gelebileceğini düşünüp, ahirete hazırlıklı olmaktan başka çaremiz yok.

Yaklaşık dört yıldan bu yana bu amansız hastalıktan muzdarip olan yengemin sabrına, teslimiyetine, tevekkülüne gıpta ile beraber hayran olmamak mümkün değil. Oldukça uzun süreli, bu devası mümkün olmayan hastalıktan usanıp, sıkılıp şikâyetçi olduğuna şahit olmadık. Hastalığın ciddiyetini bildiği halde, hiç umudunu yitirmedi, hep umutlu oldu, hep sabır içinde şükürde bulundu. Yanındakilerini üzmemek için hep sağlıklı olmaya, neşeli olmaya çalıştı.

Hastalığı tıp dünyasının Türkiye’de, hatta dünyada çaresini bulamadığı ciddi bir hastalıktı. Kısaca “Alese” diye adlandırılan, vücuttan ölerek ayrılan hücrenin yerine vücudun hayatiyetini devam ettirmesi için yeni hücrelerin gelmemesi ve bunun sonucunda vücudun her gün biraz daha adeta cansızlaşarak ölüme doğru gitmesi anlamına gelen bir hastalıktı.

Yengemin bu ciddi hastalıktan kurtulup, sağlığına kavuşması için, hemen her çareye başvuruludu, her zorluğa, her fedakârlığa katlanıldı. Başta kırk yıllık eşi kardeşim olmak üzere, evlâtları ve diğer yakın akrabalar bu konuda elden gelen herşeyi yaptılar. Ama sonuçta Yüce Allah’ın biçtiği, tayin ettiği ömür dakikaları ne kadar ise, bunu değiştirmek hiç kimsenin elinde değil.

Hastalığı veren Yüce Allah, beraberinde de ona dayanma gücünü, sabır ve şükür nimetini de veriyor ki, yengem bu tahammülü zor olan hastalığı boyunca hepimize nümûne-i imtisâl olacak dersler verdi. Bir kolunun dışında bütün vücut adeta cansız bir et yığınına dönüşüp, yattığı yatağında adeta cansız olduğu halde, o yine büyük bir teslimiyetle hep sabretti, hep şükretti… Evlâtlarını dahi rahatsız etmemek için, rahatsızlığına razı bir şekilde onlardan yardım istemekten imtina etti.

Sesinin, soluğunun çıktığı son ana kadar, sabır içinde şükrederek, çok fazla ele ayağa düşmeden, duâ ederek ve gelecek olan ölümü kabullenerek hastalığın pençesinde zamanını geçirmekte iken, iyice fenalaşınca Malatya Turgut Özal Araştırma Hastanesi’ne kaldırıldı ve yaklaşık kırk gün yoğun bakımda kalan yengem sonunda ruhunu Rahmet-i Rahman’a teslim eyledi. Mekânı Cennet olsun…

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*