İster ibadet içinde, ister ibadet dışında olsun, hata kulun süsüdür. Hataları affetmek de Rabbimizin şânından ve sıfatlarındandır.
Şeytan kendisi af yoluna başvurmadığı için, bizim de hatalardan sonra affedici bir Rabbimiz olduğunu hatırlamamızı istemez. Bizim namazımızın fesada gittiğini ve bozulduğunu telkin eder. Böylece vesveselerimizi arttırır ve namazdaki huzurumuzu bozar. Biz namazda; “Aman, hata yapmayayım”, “Eyvah! Namazım fesada gidecek!” dedikçe şeytana dayanılmaz bir fırsat vermiş oluruz. Vesvesemiz artar. Şüphe ve tereddüt çıkmazına düşeriz. Bu da ibadet hayatımıza zarar verir. Bizi ibadetten soğutur.
Keza, hata ve kusur bizim kulluğumuzun mührüdür. Allah’ın Ğafûr (Çok bağışlayan), Ğaffâr (Sürekli bağışlayan), Afüv (Affeden), Tevvab (Tevbeleri kabul eden) isimleri bizim hata yapmamızı gerekli kılarlar.1 Çünkü bu isimlerin şemsiyesini ancak hata yapınca üzerimizde hissederiz. Hatasız ve kusursuz olsak Allah’ın bu güzel isimlerini bilemeyeceğiz, tanıyamayacağız, kavrayamayacağız. Esasen Allah’ın Hazret-i Âdem’i (as) yaratma tasarrufuna ve daha sonra Hazret-i Âdem’e (as) secde emrine karşı meleklerin, Allah’ın tasarrufuna itiraz edercesine, hata ile “Yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek birisini mi yaratacaksın?” 2 diye karşılık vermelerinin bir hikmeti de budur! Yani meleklere de Allah’ın affına sığınma kapısı açmaktır! Nitekim melekler bu kapıdan derhal Allah’ın affına sığınmışlar ve “Sübhâneke…” 3 (=Seni her türlü noksandan, kusurdan ve batıl düşüncelerden tenzih ederiz. Bizi bağışla!) demişlerdir. Fakat şeytan kendisine sunulan bu tövbe kapısına sığınmamış, tövbeye yanaşmamış, af istememiş, azgınlaştıkça azgınlaşmıştır. Allah da melekleri affetmiş, şeytanı affetmemiştir. Böylece melekler Allah’ın af ve bağışlama tecellilerine sahip güzel isimlerini kavramışlardır!
Şimdi bizim, bu noktada şansımız daha çok! Adım başı hata yapıyoruz! Adım başı Allah’ın affedici ve bağışlayıcı olduğunu hatırlıyoruz, yaşıyoruz, kavrıyoruz, tanıyoruz! Allah’ı tanımaktan büyük nimet ve ihsan bulunabilir mi? Her hatada Allah’ı hatırlamak, her kusurda Allah’ı anmak, Allah’a dönmek ve Allah’a sığınmak ne büyük bir nimettir! Âdem Aleyhisselâm ile muhterem eşi hata yaptılar, fakat hiç vakit kaybetmeden, “Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik! Eğer Sen bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz elbette hüsrana düşenlerden oluruz!” 4 diyerek Allah’a sığındılar. Allah’a tövbe ettiler. Allah da onların tövbelerini kabul etti.5 Yunus Aleyhisselâm bir hata eseri, öfkelenerek kavmini terk etti. Ardından kendisini balığın karnında buldu. Hata ettiğini anladı ve Allah’a sığınmaya, tövbe etmeye başladı: “Allah’ım! Senden başka ilâh yoktur! Seni her türlü noksandan, kusurdan ve batıl düşüncelerden tenzih ederim. Beni bağışla! Ben kendime zulmedenlerden oldum!” dedi.6 Allah da duâsını kabul buyurdu ve onu içinde bulunduğu sıkıntıdan kurtardı.7
Bütün bunları hatayı teşvik etmek için zikrediyor değilim! Hatalara karşı telaşa kapılmamızın gerek olmadığını vurgulamak, telâşın vesveseyi arttırmaktan başka işe yaramadığını hatırlatmak istiyorum. Ve hata yaptığımızda kendimizi hırpalamamak için yazıyorum. Çünkü vesvesenin zarar verici ısırmalarından uzak kalmamız gerekiyor. Hata yapınca her şeyin bittiğini düşünmememiz gerekiyor. Bilhassa kasıt taşımayan ibadet hatalarının, bizi riyadan uzaklaştırmak ve Allah’a sığındırmak gibi işlevleri bulunduğunu hatırlayıp, üzülmek ve korkmak yerine, sevinç ve şükür içinde biraz dikkat etmemizin yeterli olduğunu kavramamız gerekiyor.
Her hatanın bir telâfisi vardır. Peygamber Efendimiz (asm) namaz hatası konusunda buyurmuştur ki: “Biriniz namazı dört rek’ât mi, yoksa üç rek’ât mi kıldığında şüpheye düşerse, içinden şüpheyi atsın ve kesin bildiğine göre (galip zannına göre) davranıp namazını tamamlasın. Selâm vermeden önce iki secde yapsın. Eğer beş kılmış ise, bu secdeler namazına şefaatçi olur. Eğer namazını tam kılmış ise, bu secdeler şeytanın uzaklaştırılmasına vesile olur.” 8
Şu halde namaz esnasında kaç rekât kıldığımızı unuttuğumuzda; namaza ara vermeden düşünürüz, galip kanaatimize göre hareket ederiz. Galip kanaatimiz belirmemişse, azında bulunduğumuzu kabul ederiz. Buna göre namazımızı tamamlar, sonunda da sehiv secdesi yaparız. Meselâ dört rekâtlı bir namazda üçüncü rekâtta mı, dördüncü rekâtta mı olduğumuzu unutmuşsak, galip kanaatimiz de yoksa azında bulunduğumuzu, yani üçüncü rekâtta olduğumuzu kabul ederiz. Bu kabul üzerine namazı tamamlarız. Sonunda sehiv secdesi ile Allah’ın af ve merhametine sığınırız.
DUA
Ey Ğafirü’l-Hatâya! Mağfiret kıl! Rahmet et! Merhamet eyle! Hatalarımı ört! Noksanlarımı ikmal et! Ayıplarımı setreyle! Hatalarımı vesveseye, noksanlıklarımı isyana, ayıplarımı tuğyana, cehaletimi küfrana tebdil eyleme! Âmin!
Dipnotlar:
1- Lem’alar.
2- Bakara Sûresi: 30.
3- Bakara Sûresi: 32.
4- A’râf Sûresi: 23.
5- Bakara Sûresi: 37.
6- Enbiyâ Sûresi: 87.
7- Enbiyâ Sûresi: 88.
8- Buhârî, Sehv, 6, 7.
Benzer konuda makaleler:
- Namazda yanılma ve vesvese
- Hata beşeriyetimizin şe’nidir!
- Şeytanlar kime iner?
- Hatasını düzelten hayatını düzeltir
- Takva elbisesi!
- Mallarını Allah yolunda harcayan kimlerdir?
- Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir
- Şeytanın kumandası: Vesvese
- Kerim olana iyilik yapmak
- Allah yardımını esirgemez
1963 Mersin Gülnar doğumlu olan Süleyman Kösmene, ilköğrenimini doğduğu köy olan Yarmasu köyünde yaptı. 1981 Mersin İmam-Hatip Lisesi; 1986 Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunu. Milli Eğitimin çeşitli kademelerinde öğretmenlik ve idarecilik yaptı. Yeni Asya Gazetesi Fıkıh Günlüğü köşesinde günlük yazılar yazmakta olan yazarımız, İstanbul’da yayın yapan Bizim Radyo’da ve EuroNur.tv’de programlar yapmaktadır. Evli ve üç çocuk babasıdır.
İlk yorum yapan olun