Hatice Taşkın kardeşimize rahmetler diliyoruz

İnsanlar vardır, çok kısa zamanda mertebeler kazanan. İnsanlar vardır, bulunduğu mertebeden bir anda tepe taklak olan. İşte bu Hatice Taşkın kardeşimiz de, birinci söylediğimiz kısımdandı.

Kadim kardeşim rahmetli İbrahim Özbey’in hanımı Emine kardeşimizle biz aynı mahallede oturmaktayız. Ve bizim hanımla beraber hem samimî, hem de aynı mahallenin sohbet arkadaşıdırlar. Emine kardeşimizin eski oturduğu Yeşil semtinde bir komşusu vardır. Genç denilecek yaşta emekli olan bu hanım kardeşimiz, manevî iklimde bir nefes alabilmek için, kendisini bir cemaatle irtibatlandırır. Fakat bir müddet sonra orası onu açmaz. Daha doğrusu, tam aradığını orada bulamaz, kafasında canlandırdığı cemaatin orası olamayacağını anlar. Ama böyle bir durumda ne yapacağını da bilemez. Emine kardeşimiz ise, hemen hemen her gün bir yerlere gitmektedir. Bu durum yeni emekli olan hemşire Hatice Taşkın kardeşimizin dikkatini çekmektedir. Bir gün ona sorar: ”Emine abla, sen her gün nereye gidiyorsun böyle?” O da gittiği derslerden, sohbetlerden, Risale-i Nur cemaatinden bahseder. “Abla, ben de seninle gelebilir miyim?” der. Hizmet aşığı bir insan bu durumda ne yapar? Elbette sevinçten havaya uçar. Emine kardeşimiz de öyle yapar, kendisiyle sohbetlere gelmesinden memnun olacağını ifade eder ve Hatice Hanımın, Nur cemaati serüveni de böylece başlamış olur.

Bir müddet sohbetlere devam ettikten sonra, içi içine sığmaz Hatice Hanımın. Artık aradığını, kafasında canlandırdığı yerin, cemaatin burası olduğunu ikrar ederek bunu da Emine kardeşimize söyler. Artık o da derslerin, sohbetlerin müdavimi olur. Emine kardeşimizin yeni taşındığı bizim mahallemiz ona 12 km kadar uzak da olsa, o koşarak, sevinerek Perşembe derslerine gelir. İntisab ettikten hemen sonra da, bir takım Risale-i Nur Külliyatı alır. Tabiî yeni başladığından, kendi başına okuduğu zaman biraz zorlanır. Yeni Asya Neşriyat tarafından çıkarılan sayfa altında lügatçeli ve âyet hadis mealli risaleleri görünce çok sevinir ve hemen bir takım da ondan almak istediğini söyler. Temin etme işinde bizim vasıta olmamızla, kardeşimiz 2. bir külliyatı daha alır.

Artık o 12 km’lik mesafeden, hacmi büyüdüğü için ağırlaşan risaleleri koltuğunun altına alarak derslere koşarak gelir. Öyle ki, bir ders onu tatmin etmez, münazaralı dersler, umumî dersler derken, o da hemen her gün derslere, sohbetlere devam etmeye başlar. Bu işten çok haz alır, mahalledeki bütün hanım kardeşlerimizin de sevdiği bir ferdi olur. Normalde mahalle dışına çıkmayan ev derslerini o da kendi evine almak ister. Mahallenin hanımları sırf onu sevdiğinden uzak da olsa onun evinde de ders yapmaya giderler. Tabiî, Yeni Asya gazetemize de abone olur. İster ki beyi de derslere iştirak etsin. Ama bazı sebeplerden dolayı bu tahakkuk etmez. Derslerin yanında, artık namazlarını hiç aksatmadan ve muhakkak tesbihatlı olarak kılar. Hanımlarla her gün Cevşen hatmi yapmaya başlar. Üç senedir devam ettiği bu derslerden dolayı eski hayatını adeta silerek “Ben üç yaşındayım” der.

İşte kader-i İlâhî, bir müddet önce duyarız ki, Hatice Taşkın kardeşimiz aniden hastalanmış ve hastaneye yatmış. Ve iyi olacağı beklenirken hastalığı iyice artarak amansız bir hal almaya başlar. Bir gün Emine kardeşimiz ziyaretine gider. Ona dönerek ”Emine abla, Cevşen’imi tam bitirememiştim, kaldığım yerden sen devam et de, borçlu kalmayayım” demiş.

Ve geçtiğimiz Cumartesi sabahı vefat haberini aldık Hatice kardeşin. Mahalledeki ders arkadaşlarının hıçkırıklara boğulmasına sebep olan bir vefat haberidir bu. Hemen etrafa haber edilir. Cenazesine iştirak etmek için gitme hazırlığı yapılır, böyle durumlarda diğer arkadaşlara da haber verdiğimiz mesaj ağı sekteye uğrasa da, yine de kalabalık bir cemaatle namazı kılınır Hatice kardeşin. Beraber cenaze namazına iştirak ettiğimiz Dr. Orhan Kaşlıoğlu kardeşimiz, cenazeden sonra bana ”Yahu ben hatırladım, o bir ara benim hemşireliğimi de yapmıştı” dedi. Burada tanıştığımız beyi ve oğluna “Bakınız, sizlerin ne kadar bu sohbetlere iştirak etmenizi istiyordu, ama olmadı işte. Şimdi onun vefatı bir şekilde rahmet olup, sizin onun bayrağını düşürmemeniz için sohbetlere devam etmeniz gerekir” deyişimize onların müsbet cevap vermeleri üzerine, beyine, “Bak kardeşim, tohum toprağa düşünce çürüdü zannedilir. Ama o yeni ve daha çok filizler vererek dirilir. Hatice kardeşimizin de inşaallah makamı cennet olsun. Onun vefatı sizin derslere iştirak etmenize vesile olur” diyerek onlara yaptığımız dâvetin müsbet cevaplanması, inşaallah o tohumun neşv-ü nema bulmasına sebep olacaktır. Evet, Hatice kardeşim! O çok sevdiğin ve koltuğunun altında taşıdığın risalelerinle, orada da derslerine devam edersin. Bütün arkadaşların adına sana rahmetler diliyoruz. Makamın cennet olsun İnşaallah!        

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*