Hayat, içinde yaşadığımız andan ibarettir

Bir takvim yılını daha geride bıraktık.

Yeni yılın ilk günlerinde bazı köşe yazarları, “hayatın, içinde yaşadığımızın andan ibaret olduğuna bir-iki cümle ile de olsa, temas eden yazılar yazdılar; fakat derinine inmediler.

Geçmiş ve gelecek, elimizde değildir; biz içinde bulunduğumuz anı doğru yaşamağa çalışmalıyız. Işıklı bir nokta hareket ettirilse, ışıklı bir çizgi gibi görünür; halbuki o, gerçekte ışıklı bir çizgi değil; ışıklı bir noktadır.

“Hayat çizgimiz”, bu misaldeki “ışıklı çizgi” gibi, içinde yaşadığımız an da, bu misaldeki “ışıklı nokta” gibidir ve içinde yaşadığımız bu an, hayatımızın asıl gerçeğidir.

“Hayat dediğimiz hâlât (haller), içinde bulunduğumuz andan ibarettir.” (BSN) vecizesi de, bu gerçeği ifade eder.

O halde yaşamak, aslında içinde bulunulan ânı yaşamaktır. Bunun ne derecede farkındayız ve bu farkında oluşumuzla bu gerçeğe ne derecede uygun ve doğru yaşıyoruz?

Bu konuda bir iç muhasebe ve nefis muhasebesi yapmamızın, bize büyük lüzumu ve faydası vardır.

Düz bir çizgi çizelim. Bu çizgi üzerindeki bir noktayı sağa doğru hareket ettirelim. Bu hareket eden nokta, çizginin sol ucundan hangi hızla uzaklaşırsa, çizginin sağ ucuna da aynı hızla yaklaşır.

Bu misale benzer şekilde, dünyada yaşarken ömrümüzün zaman çizgisi üzerinde hareket eden bir nokta gibi, bir başlangıçtan bir sona doğru gitmekte olduğumuzu düşünecek olursak, dünya hayatımızın sonuna doğru yaklaşma hızımız, bu hayatımızın başlangıcından uzaklaşma hızımız kadardır.

Diğer bir ifadeyle; geçmiş bizden ne kadar hızla uzaklaşıyorsa, gelecek bize o kadar hızla yaklaşıyor.

Ecel gizli olduğu ve hayatımızın sonuna ne zaman geleceğimizi bilemeyeceğimiz için, son noktaya yaklaşma hızımızı, ancak geçmişten uzaklaşma hızımıza bakarak idrak edebiliriz ve etmeliyiz.

Bu misali göz önüne almakta ve üzerinde düşünmekte fayda vardır.

Ölümün bize yaklaştığının habercisi bir hastalığımız ortaya çıkmamışsa, kendi kendimize sorsak: “- Acaba, dünyada ne kadar yaşayacağımızı düşünüyoruz?” İnsanların büyük çoğunluğuna dünyadaki hayatlarında, “tevehhüm-ü ebediyet” denilen bir zaaf hali refakat eder. Yani insanlar kendilerini, “dünyada ebedî kalacakmış gibi” düşünmek ister.

Bazıları bunun da ötesinde, dünyada ebedî yaşamanın çarelerini araştırır (?).

Allah (c.c.), bu dünya hayatından sonraki âhiret hayatında insana ebedî hayat vereceği için, ebedî yaşamak isteğini de insanın içine koymuştur.

Bu istek, veriliş maksadına uygun olarak, âhiret hayatı için sarf edilmeli ve âhirette zaten kaçınılmaz olan “ebedî hayat”ın levazımatını -başta iman ve namaz olmak üzere- bu dünyada hazırlamaya, her şeyden daha fazla önem vermelidir.

Çünkü insan için, dünyada hiçbir şey bundan daha fazla önemli olamaz!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*