Hayat kalitesini iman derecesi belirler

alt

“İmân hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakiki imânı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imânın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikâtından kurtulabilir.”
Bediüzzaman Said Nursî
   
İnsan esfel-i sâfilînden a’lâ-yı illiyîne kadar dizilmiş mertebelere, makamlara, derecâta ve derekâta yükselebilen ve düşebilen bir meydan-ı imtihandadır.

Peygamber Efendimiz (asm) “İmanınızı yenileyiniz” buyurmaktadır. Demek imanda bir takım tahribatlar, yıkımlar, yıpranmalar oluyor ki, Resulullah (asm) imanın yenilenmesi gerekliliğini vurguluyor.

İnsanın, imanındaki yükseliş ve düşüş alâmetlerini bilmesi onun bu imtihanında işini kolaylaştıracak ciddî bir etkendir.

Öncelikle iman nimetinden dolayı Allah’a hamd etmek, imanın Allah’ın bir ihsanı ve ikramı olduğu bilincinde olmak, kişinin imanî hareketliliklerini gözlemleyebilmesi için en temel dinamiktir.

Zira nimetin farkında olmamak, nimetin elinden çıkmasını kolaylaştıracaktır.

İmanî hareketliliklerde muhafaza edilmesi ve kazanılması gereken en önemli nokta, ihlâs ve samimiyetin kaybedilmemesidir. İhlâs ve samimiyet kaybı insanı yüksek bir kuleden sukut ettiren ve yıllarca biriken kazanımını bir anda mahveden, insanı müflis eden bir duruma atacaktır. Bu yüzden insanın imanî hareketliliğinde gözlem yapabilmesi için, ihlâs ve samimiyet duygularını kontrol etmesi yerinde olacaktır. Zira bunlar imanın ayarını gösteren en önemli hasletlerdir.

Kişi, ihlâsı kazanmak için sarf ettiği azim ve gayreti onu muhafaza etmek için de göstermelidir.

Bir başka dikkat edilmesi gereken nokta ise, kişinin kendisini bilgi ve marifet planında ne kadar yenilediği, ne kadar muhasebe yaptığı, fikri, kalbi ve ameli hayatını ne kadar gözlemleyip, keşifler yaptığıdır.

Yani kişinin ibadetlerindeki kalite azalıyorsa, tefekkürde derinleşme azalıyor ve her geçen gün basit düşünceler insanda galip geliyorsa; okumaları, irtibatları her geçen gün daha geriye gidiyorsa, bu apaçık bir imanî mertebenin geriliyor olduğunun alâmetleridir.

Böyle bir düşüşü yaşamamak için, elbette marifetine yardım edecek eserlerle meşguliyeti, meşgul olduğu saatlerin keyfiyeti ve öğrendiklerini hayatına ne kadar aksettirdiği hassasiyeti önem arz edecektir.

Bu konulardaki ihmalleri, yani Meyvenin Dördüncü Meselesi’nde bahsedildiği gibi, en küçük dairedeki en önemli vazifeleri ihmal, imanda düşüşleri, yıpranmaları netice verecektir.

Kişinin manevî dünyasındaki ihmali, önce onun meşgul olduğu alanlardaki şevk ve aşkını bitirecek, sonra da yaşama şevkini öldürecektir. Böyle insanların düşünce ve davranışlarında uyumsuzluk baş gösterecek ve neticede de nefsin hâkimiyetine kendini teslim eden bedbaht bir kul olma sürecine girecektir.

İnsanın tecdid-i imana ihtiyaç duymasına sebep olan başka bir nokta ise, insanın zaaf ve zayıf damarlarını terbiye etmemesidir. Şöhret, enaniyet, hırs, riyakârlık, kin, vs. gibi imanı tahrip eden su-i ahlâk ile mücadele etmek, imanı kemal noktaya taşımak için şarttır.

İmanda düşüşlerin olmaması için, kişinin ilim, hizmet ve kulluğunda azim ve gayretli olması gerekir. Aksi halde, insan yaşanmayan bir ilim, ihlâssız bir ibadet, ciddiyetsiz ve lâkayt bir hizmet düşüncesi içerisinde kalabilir. Bu yüzden ümitsizlik, atalet, rehavet ve gaflet duygularına kapılmamak için azim ve gayret içerisinde olmak, nefse rağmen devam etmek gerekecektir.

İmanı tahrif eden bir başka düşünce de ülfet hastalığıdır. Bu hastalık, kulakları, gözleri, akıl ve kalpleri sağırlaştıran bir hastalıktır. Bu yüzden hakikat ve marifet derslerine muhatap olurken, ilk defa dinliyormuş gibi muhatap olmak, ülfet perdesini yırtacaktır.

İmanî yıpranmalara maruz kalmamak için, devamlı ümit içinde olmak, geleceğe dair hedef ve planlamalar yapmak, sorumluluk almak önemlidir. Ümidi olan insanın şevki olur; şevki olanın faaliyet ve hareketi olur; faaliyet ve hareket de hizmeti, himmeti ve gayreti netice verir. Böylelikle hayatını ulvî gayelerle programlayan insanların hem mutluluk katsayıları hem hizmet enerjileri yüksek olacak, imanı yıpratacak rehavete, lâkaytlığa ve ümitsizliğe düşmeyeceklerdir.

Hâsılı, kişi imanî derecesini, kalbî, aklî hareketliliklerinden, duygu düşünce ve hislerinden, faaliyetlerinden, nefsi ile mücadelesinden, hayata bakış açısından, olaylara karşı gösterdiği mukavemetten, ibadetlerindeki şevk ve iştiyakından, kendiyle, kendi dışındakilerle ve mahlûkatla olan iletişiminden anlayabilecektir.

Bu gözlemleme, kişiyi daha müteyakkız yapacak ve böylelikle kişi büyük çapta imanî düşüşler yaşamayacak ve imanî kemalatta adım adım ilerleyecektir.

Anlatılanlardan çıkarabileceğimiz netice bir cümledir ki; kişinin hayat kalitesi, iman derecesiyle doğrudan alâkalıdır. Çünkü yaşıyor olduğumuz halet, gidiyor olduğumuz yerin habercisidir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*