Hayata hangi hizadan bakıyoruz?

Konuşmacı: “Hayata göz hizasından bakıyoruz.” diyordu. Hoşuma gitti.

Yani hayata bakmayı gözüne hapsedenlere, yaşamayı ıskalayanlara, hişt, diyordu. Kimdi o: “Görmek için gözlerimi kaparım.” diyen!

Hoş; hayatına kelime katmayanlar (neye ne katabilir) ve çıtayı/hizayı ne kadar yükseltebilir ki…

Es geçip gittiğimiz güzellikler o kadar çok ki… Böylece hayatı çok eksiltiyoruz.

Doyasıya seyrettiğimiz kaç gün doğumu/batımı var?

Duyasıya kaç şiir okuduk/dinledik?

Limon çamlarının o tatlı sert yapraklarını avcumuzun içinde sıkıştırıp elimize sinen o kokuyu kokladığımız oldu mu hiç?

Adına ne derseniz deyin, ama gaflete hayat demeyin. Bile isteye bir uzaklık mı bu kendimizden ta nerelere? Bu hayat birdenbire bitiyor, bitecek. Tutacağımız o kadar dalı var ki hayatın…

Bir dostumla deniz kenarındaydık. Kayaların üzerine çıktık. Serin rüzgârları içimize çektik. Şöyle tepeye doğru tırmandık. Bodur bi’ ağacın yanında durduk. Çalı gibi dalları vardı. Baktım üzerinde kurumuş meyveleri… Dostum eski çitçilerden… Bak, dedim bu ne? Baktı, ağzına attı; alıçmış. Çocukluk aşkım benim… Ben de tattım. Patika yol yukarılara doğru kıvrılıyordu. Dostum da şöyle baktı ve burada kaybolursun, dedi. Nasıl, dedim. Yani kafanı boşaltırsın, diyerek tebessüm etti.

Gürültü çoktan şehirde kalmıştı. Martıların keyfine diyecek yoktu. Dalgalar kıyıları köpüklü sularla yıkıyordu. Dalga sesleri kulaklarımızı ak pak ediyordu. Bir deniz yıldızı ayaklarımızın dibine vurmuştu. Hikâyede olduğu gibi yaşasın diye denize geri attık. Geri getirdi hafif sevimli dalgalar; geri attık. Bir yanı ten rengi, bir yanı mor fotoğrafını çektik. Kısa bir belgeselini bile kaydettik.

Yakın zamanlara kadar güneşle, dağlarla, ayla, yıldızlarla, kuşlarla, ağaçlarla, papatyalarla, gelinciklerle, güllerle iç içeydik. Aramıza birdenbire betonlar girdi; rüzgârından güneşine ne çok şeyle aramızı açtı. Sokak lambalarını küçümseyen Neron ışıkları yıldızları görünmez etti. Aslında küçümsediğimiz hayatımız ve belki de doğrudan kendimizdi. Sonra sakin şehirler kurmaya başladık. Dünyamız zaten sakindi. Bizi göz hizasından ve daha aşağılardan baktıran bulaşık dolaşık ve hiç de şık olmayan eller bu dünyadan elini bir ân önce çekmezse daha adını koyamadığımız hastalıklar peşimizi bırakmayacak.

Kelimelerimiz ne kadarsa; bakış hizamız da o olacak elbet. Gönül, ruh, kalp, sır, hayal ve daha adını koyamadığımız bakış hizalarını basıp geçemeyiz.

Esmaül hüsna hizasından bakmak; hayatın ve her şeyin hakkını vermektir.

Bu madde çağının görünür görünmez kelepçelerini geldiği yere gönderelim artık.

Bismillah… ile başlamak; hayata sonsuz hizalar tutmaktı ki bize ilk öğretilen buydu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*