Hayata ve kâinata Risâle-i Nur penceresinden bakmak

İnsanın fıtratında güzele karşı bir meyil vardır. Seyahat ederken güzel yerlerden geçmek, piknik yaparken güzel yerleri seçmek, dinlenirken, eğlenirken, dolaşırken güzel ortamlarda vakit geçirmek isteriz. Güzele ve güzelliklere bakmak insana mutluluk verir. Kalbini ferahlandırır. Ruhunun omuzlarındaki ağır yükleri hafifletir, hayatın kalitesini yükseltir.

Hayatın yükünün ağırlaştığı, maddî ve manevî havanın kirlendiği, çirkinliklerin çoğaldığı zamanımızda, insanların güzelliklere olan ihtiyacı daha da artmış bulunuyor. Hayatını ve güzelliklerini seyredebileceği bir pencere arıyor. Ama hayatı güzel gösteren pencerelerin sayısı o kadar azalmış ki, bu zamanda güzellikleri gösterecek bir pencere, ruhun nefes alabileceği bir menfez bulmak kolay olmuyor.

İşte Bediüzzaman, böyle bir zamanda insanların nefes alabileceği, güzel bir şeyler görebileceği bir pencere açmıştır. Hayata ve kâinata açılan bu pencere ile hilkatte bulunan güzellikleri göstermiştir. Kalbin ve ruhun gözü önündeki perdeleri kaldırmış, insanın kâinata hakikî mânası ile bakmasını sağlamıştır. Bu pencere, Risale-i Nur penceresidir.

“Hilkatte hayır asıl, şer ise tebeîdir.” (Muhâkemat, 9. Mukaddeme) Cenâb-ı Hak kâinatı ve içindekileri, hayır ve güzellik üzerine yaratmıştır. Bize şer ve çirkinlik gibi görünen şeylerin özünde yine hayır vardır. Fakat biz sathi olan nazarımızla, şer perdesi arkasındaki hayırları göremiyor, nâkıs olan düşüncemizle hakikî güzellikleri idrak edemiyoruz. Ama Risale-i Nur, gözümüzdeki gaflet perdelerini kaldırıyor, kalbimizdeki kiri ve pası silerek hayatın hakikatlerini hakiki mânası ile gösteriyor. Kâinatın tenteneli bir perde arkasındaki güzel yüzünü gösteriyor, üzerindeki ince nakışları mânay-ı harfî ile okutturuyor.

Yaratılışta hayır esas olduğuna göre, insanın hayatta daima mutlu olması, hayatından lezzet alması, barış ve huzur içinde yaşaması gerekmektedir. Ama çevremize şöyle bir baktığımızda, pek fazla mutlu ve huzurlu insan göremiyoruz. Hatta bakışlarımızı kendi nefsimize çevirdiğimizde, nefsimizin de hayatından memnun olmadığını görüyoruz. Nazarımızı nereye çevirsek, bir endişe, bir hüzün, bir korku ve hatta dehşet tablosu ile karşılaşıyoruz. Demek ki ruhumuzun ve kalbimizin gözünde öyle bir gaflet perdesi var ki, bize hilkatteki hayırları ve güzellikleri göstermiyor. Hayatın sadece zahirine bakan insan da hep menfi şeyleri gördüğü için bedbinliğe düşüyor, hayatından lezzet alamıyor.

Bediüzzaman Hazretleri, Risale-i Nur penceresi ile nazarları zahirden bâtına, vehimden hakikate, bedbahtlıktan bahtiyarlığa çeviriyor. “Her şeyin iyisine bak” kaidesince insanı iyiliklere ve güzelliklere bakmaya yöneltiyor. Hayatta mutlu olmanın ve öldükten sonra da ebedî saadete kavuşmanın yollarını gösteriyor, Kur’ân-ı Kerim’den ve Sünnet-i Seniyye’den çıkardığı formülleri insanlığa takdim ediyor. İşte bu formüllerden birisi: “Güzel bakan güzel görür, güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.”

Geçmişten gelen hüzünler ruhumuzun omuzlarında sürekli bir yük olarak taşınıyor. Gelecekten gelen endişeler hayattan zevk almamıza mâni oluyor. İçinde bulunduğumuz şimdiki zaman ise, elimizden kayıp gidiyor. Ne geçmişe sözümüz geçiyor, ne geleceğe elimiz yetişiyor, ne bu günü elde tutabiliyoruz. Akıl ise bunları düşündüğü için başımızda bir azap âleti gibi insanın huzurunu kaçırıyor.

Böyle bir durumda nasıl güzel bakacağız? Başımızda bu kadar büyük dertler varken, gözümüz önünde bu kadar kalın ve kara perdeler dururken, güzel bakmak nasıl mümkün olacak? Bediüzzaman Hazretleri işte asıl buna bir çare bulmuş ve güzel bakabilmenin yollarını göstermiştir. Bunun için  aklın ve kalbin eline iman fenerini vermiş, Risale-i Nur penceresinden imanın ışığı ile  bakılmasını istemiştir. Hayatta elem çekmeden lezzet almanın mümkün olduğunu bildirmiştir. “Hakikî zevk ve elemsiz lezzet ve kedersiz sevinç ve hayattaki saadet yalnız imândadır ve İmân hakikatleri dairesinde bulunur. Yoksa, dünyevî bir lezzette çok elemler var. Bir üzüm tanesini yedirir, on tokat vurur gibi, hayatın lezzetini kaçırır.” (Onüçüncü. Söz)

İnsana bu imanî bakış açısını kazandıran, Kur’ân semâsına açılan Risale-i Nur penceresidir. Hilkatin hakikati en güzel şekilde oradan görülüyor. İnsan Risale-i Nur penceresinden baktığı zaman, hayatın ve kâinatın seyrine doyum olmuyor.

İMAN GÖZLÜĞÜ

Yine duman çöktü gönül dağına,
Sağanak halinde hasret yağıyor.
Tutuldum ayrılık fırtınasına,
Yufka yüreğime sıklet yağıyor.

Dertli âşıkların şiirlerinden,
Iztıraplar hissedilir derinden,
İnleyen neylerin nağmelerinden,
Ayrılıklardan şikâyet yağıyor.

Fâni aşklar cüz’i bir lezzet verir,
Gelir bin mihnetle karşımda durur,
Bir üzüm yedirir, yüz tokat vurur,
Bir zevkin peşinden bin dert yağıyor.

Geçmiş zaman ölü, gelecek muhâl,
Ne mazi tad verir, ne de istikbal,
Ruhuma sıkıntı veriyor bu hâl,
Düşüncelerime zulmet yağıyor.

Bir süre hayata bu gözle baktım,
Aldığım dehşetten çıldıracaktım,
İman gözlüğünü gözüme taktım,
Gördüm ki gönlüme lezzet yağıyor.
(A.Y.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*