Hayatı anlamak ve olumlu bakabilmek

Hayat; varlık âleminin en muazzam bir hakikati ve nimetidir. Hayat aslında âlem ve insanlık için harika bir kaynak ve aynadır. Gerçek mânâda mahiyeti ve kıymeti bilenebilirse insanlık ve kâinat için her şeyin özü olan mu’cizevî bir ihsan-ı İlâhidir. Hayatı gerçek manada anlamak, onu tam anlamıyla yaşamak ancak onu Yaratanın gayesi yönünde kullanmakla mümkün olur. Hayatı anlayıp, gerçek manada onu yaşayıp yorumlayabilmek isteyen herkesin yapacağı en önemli iş; önce onu kâinata hediye eden Mülkün Gerçek Sahibinin istediği manada kullanabilmektir.

Hayata müsbet manada bakıp, onu dolu dolu yaşayabilmek ayrı bir maharet, beceri ve nimettir. Elbette bütün bunları yaşayıp kavramak kolay değildir. Bütün bunları yaşamak için çok iyi bir çevre, iyi bir eğitim, iyi bir beyin jimnastiği, istikametli, dengeli bir araştırma, geliştirme sürekliliği ve disiplini lâzımdır.

Hayatı tam manasıyla anlayıp kavramanın sağlıklı bir yolu da sağlam bir imanla onun taçlandırılmasıdır. Bu süreç; ilk adım olarak vahdaniyet inancı, sonra haşir akidesi, sonra nübüvvet hakikati, daha sonra kitaplara, meleklere, hayır ve şerrin Allah’tan geldiğine, yani kadere inanma mertebeleri şeklinde seyreder. Ancak böyle bir disiplinle insan hayatı mükemmelliğini ve kendisini bulabilir. Burada önemli olan dış kaynaklı menfî tesirlerle insanın fıtratının ve vicdanın bozulmaması ve eksen kayması yaşamamasıdır.

Bu şekildeki sağlam düşünce sistematiğine örnek olacak en güzel eserlerden bir tanesi hiç şüphesiz Bediüzzaman’ın “Muhakemat” adlı eseridir. Söz söyleme san’atı ve belâgatın bir manifestosu olan bu şahane eserin giriş bölümündeki müthiş sıralama çok calib-i dikkattir.

Belâgat konularına girmeden önce Üstad Bediüzzaman şöyle bir sıralama yapar:

İlk önce: “Cümle tahiyyat, ol Hâkim-i Ezel ve Hakîm-i Ezelî ve Rahmân-ı Lemyezelî’ye elyaktır ki, bizi İslâmiyetle serfiraz ve Şeriat-ı Garrâ’yla sırat-ı müstakîme hidayet etmiştir” diyerek doğrudan tevhide ve Cenâb-ı Hakk’ın azamet ve ulviyetine işaret eder.

İkinci sırada: “Öyle bir şeriat ki, akıl ve nakil, dest-bedest ittifak vererek ol şeriatın hakaikının hakkaniyetini tasdik etmişlerdir.” diyerek İlâhîliğe ve vahye işaret eder.

Üçüncü olarak; “Öyle hakaik ki, kökleri hakikat zemininde rüsuh ile beraber dal ve budakları kemalâtın göklerine yükselip, intişar edip, öyle füruat ki, meyveleri saâdet-i dâreyndir; ve bizi Kur’ân-ı Mu’ciz’le irşad eylemiş. Öyle kitap ki, kaideleriyle hilkat-i âlemin kitabından dest-i kader ve kalem-i hikmetle mektup ve cârî olan kavânîn-i amîka-i dakika-i İlâhiyeyi izhar ettiğinden, ahkâm-ı âdilânesiyle nev-i beşerin nizam ve muvazenet ve terakkisine kefil-i mutlak ve üstad-ı küll olmuştur.” Kur’ân-ı Kerîm’e işaret eder.

Dördüncü olarak; “Salâvat-ı bînihaye, ol Server-i Kâinat ve Fahr-i Âlem’e hediye olsun ki, âlem, envâ ve ecnâsıyla onun risaletine şehadet ve mu’cizelerine delâlet ve hazine-i gaybdan getirdiği metâ-ı âlîye dellâllık ediyor.” der.

En sonunda da sözü kendisine getirerek; kitabın bu giriş kısmını şöyle tamamlar: “Şu fakir, garip Nursî ki, ‘Bid’atü’z-zaman’ lâkabıyla müsemmâ olmaya lâyık iken, haberi olmadan ‘Bediüzzaman’ ile meşhur olan biçare, tedennî-i milletten ciğeri yanmış gibi feryad ü figan ederek, ‘Ah, ah, ah! Vâ esefâ!’ der ki:..” (Muhakemat, yeni tanzim, s: 21)

Hayatın şartları içerisinde şu adımlar çok önemli olsa gerek:

* Sağlam ve müsbet düşünce pratiğini kazanmak.
* Her şeye rağmen hayata doğru tutunmak, müsbet üretim ve katkıda bulunmak.
* Her türlü menfîlik ve olumsuzluğa karşı müsbet ve doğru duruşu sergileyebilmek.
* Her türlü şarta rağmen, problemin tarafı değil çözümün bir parçası olmak.

Bütün bunların normal hayat şartlarında işleyebilmesi ise, sağlıklı bir yol ve tarz takip edilmesiyle ancak mümkün olur.

Şuurlu, inançlı bir beyin ve zihinden çıkacak sağlıklı düşünce hem ferde, hem de topluma artı değer olarak katkı sağlayacaktır. Sağlıklı düşünce ve davranışların tesir sahası ise ferdin kendinden başlayarak, yakın çevresi ve bütün insanlık olacaktır. Bütün bunların olabilmesi ise, ancak sağlam ve sarsılmaz bir inanç manzumesi ve akidesini yakalamakla mümkündür. Bu da hayatın kalitesini arttırır ve sağlıklı yürümesini sağlar.

Hayata müsbet bakıp tutunmanın başka bir yolu ise; her şeye rağmen hayatı doğru algılamak, doğru yorumlamak ve ona sağlam tutunmakla olur. Bunun neticesi de müsbet üretim ve katkı demektir. Hayatın gayesini ve sırrını çözen bir zihin, menfîliklere ve olumsuzluklara takılıp kalmaz.  

Bir başka önemli konu: Her türlü menfîlik ve olumsuzluğa karşı müsbet ve doğru duruşu sergileyebilmektir. Âhir zamandayız. Helâket ve felâket asrının bu fırtınalarında fertten aileye, aileden komşulara, oradan bütün çevreye yaygınlaşan çok zararlı bir yıkım ve menfîlikler zinciri zaten var. Bunlar bilinen gerçekler. Bunları tekrar tekrar dile getirmek ve yüksek sesle dillendirmek bir fayda sağlamıyor. Mühim olan bütün bu olumsuzluklar ve problemlere karşı Kur’ân tezgâhından, Sünnet tatbikatından çıkarılacak hüküm ve çözümleri insanlığın önüne koyabilmektir. Müsbet hareket ve hizmet budur.  

Her türlü menfî şarta rağmen, problemin tarafı değil çözümü ve neticelendiricisi olabilmektir. Başa gelecek, karşımıza çıkabilecek her türlü şart ve ahvalde bir çözüm üretmek gerçek manada hayata tam hizmet edebilmektir. “Hak” tarafından gönderilen bütün peygamberlerin ve onların yolunda giden aktabların, asfiyaların, evliyaların, müçtehidlerin, şeyhlerin ve hocaların ana hedefi de, tatbikatı da düşüncesi de işte budur.

Olumlu düşünme yeteneğini kazanmada zikredilebilecek çok önemli başka bir faktör ise; insanın öncelikle kendisiyle, iç dünyası, his dünyası, kalp ve ruh dünyasıyla barışık olmasıdır. Hayatta kendisine ters düşen, kendisiyle barışık olmayan insandan ne kendisine ne de çevresine olumlu bir sinerji ve müsbet bir enerji akışı olamaz. Bunun için düşüncenin, söylenenlerin, tavırların, davranışların, yaşantının birbiriyle ahenkli ve tutarlı olması gereklidir. Bu tutarlılık olmadığı zaman hem toplumun güveni yitirilir, hem de insanın iç huzuru zedelenir. Fayda yerine zarar ortaya çıkar.

İnsanoğlunda var olan her duygu gibi, sevgiyi, merhameti, şefkati, cesareti, korkuyu da inancı da meşrû mecrasında ve yerinde kullanarak olumsuz sanılan birçok durum müsbete dönüşebilir. Ümitsizliğin, korkunun, karamsarlığın, bıkkınlığın, geri çekilmenin en etkili ve sonuca giden yolu ve aracı ise inançtır.

Allah’a inanç hayatın her kademesindeki bütün olumsuzlukların en büyük panzehiri, çözümü, çaresi ve saadetidir. Hayatın bütün olumsuzluklarına karşı en etkili ve sonuca götürücü çare insanın imanlı direnci, inançlı iradesidir. Bu değişik hayat şartları ve asırda üstümüze gelecek her türlü belâ, musîbet, hastalık, stres ve kazalara karşı koyacak siper ve çözüm yolu kadere olan inanç ve işi mülkün sahibi olan Allah’a havale etmektir.

En olumsuz şartlarda bile sahip olduğumuz en güzel fikirleri ve hareket tarzını, zorluklara karşı çözüm üretmeyi bize ve insanlığa emanet bırakan bir Bediüzzaman gerçeği var. Hapishaneleri, dağ başlarını, sürgünleri, hakaretleri, işkence ve tahkirleri duâya, sabra, şefkate, sevgiye döndüren bir merhametli “Üstad” gerçeği önümüzde taptaze duruyor. Bu tatbikatları gönül ve kıt’alara taşımanın heyecanını yaşayabilmeliyiz.

Sadakatin, cesaretin, metanetin, istikametin, samimiyetin nebean ettiği, coşup, taştığı harika bir örnek hayat ve tatbikat “Külliyat”ın satırları arasındadır. Onu anlayıp istifade edenlere ne mutlu!

O mümtaz Üstad; sevgiyi, merhameti, şefkati, bilgiyi, inanç ve İslâmla harmanlayıp hazır halde insanlığın önüne koymuştur. Faydalananlara selâm olsun!

Karanlıklar, olumsuzluklar, tahribatlar, yıkımlar, küsmekler, gücenmekler, ötekileştirmekler öte gitsin, karşı vadidekilerin olsun!

Bize müsbet, meşrûiyet, sevgi, uhuvvet, ihlâs, samimiyet, himmet ve gayret gerek.

Cenâb-ı Hak bizleri müsbette, sevgide, hayırda, uhuvvette berdevam eylesin inşaallah (Âmin). Hayatı olumluya ve müsbete kanalize edenlerin saflarında hizmet etmeyi son nefese kadar devam ettirmek dilek ve temennisiyle…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*