Hayatımızı Risale-i Nur´a vakfetme üzerine-3

Vakıflık memurluk değildir

Memurluğun; devlet iradesine bağlı ve vatan-millet hizmetini esas alan bir meslek olduğunu biliyoruz. Davası vatan ve millet davasıdır. Boşa geçirecek beş dakikası yoktur. Parayı pulu düşünmez, devletin verdiği vazifeleri yapma uğrunda fedakârane koşuşturur. Ebetteki ideal manayı arz ediyoruz. 20. yüzyılın hantal, demokrasiyi özümseyememiş ve bu ulvi görevi “garantili geçim kapısı” olarak gören bir kısım memurlardan bahsetmiyoruz.

Hayatını nurlara vakfetmiş bir kardeşimizi; devlet kapısında öğretmenlik, kâtiplik veya askerlik yapmakta olan bir başka kardeşimizle asla karşılaştıramayız. İşvereni Allah, hayatta takip ettiği tüzüğü Risale-i Nur, Üstadı ve geçmişteki ağabeyleri gibi zaman mefhumunu hizmetin akışına ayarlamış ve çevresindekilerine ümit çağlayanı ferahlığı veren bir kardeşimizin misyonunu bir başka vazife ile asla karıştırmamamız gerekiyor. Her şeyi sistemleştirelim, düzene sokalım; ta ki işleyişi güzel ve rahat olsun düşüncesi, çoğu kez bizi Risale-i Nur’da bulunmayan üslup ve uygulamalara götürebilir. İnsanların farklı birer dünya olması gibi, hizmet beldelerinin de birbirilerinden çok farklı olduğunu nazara almadan; münkeşif bir mahaldeki sistemi, henüz kuruluşta veya başka sebeplerden dolayı “tevakkufa” düşmüş beldede tatbike koyulduğumuzda, hatanın büyüklüğünü yıllar sonra anlayabiliyoruz. Hal bu ki; temel esaslara sahip, aynı çerçeveyi kabul ve şahs-ı manevinin oluşturduğu meşveretin esaslarına ve kriterlerine hiç itiraz etmemek şart u kaydıyla şehirlere ve köylere göre bazı farklar ortaya gelebilir. Bu teferruattaki küçük farkların; hizmetlerin yapıldığı yerlerin şartlarıyla mütenasip olduğunu bilmeden, bizimle aynı şahs-ı maneviyi paylaşan kardeşlerimizi darılttığımız da çok oluyor.

Üstadımızın; Avrupa İstanbul ile İstanbul taşra ile karşılaştırılamaz yaklaşımının burada da geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Vakıflık meselesini de; memurların sistemine benzer bir formatı her yer ve her kes için tatbikinin, hizmetleri zora sokacağını düşünemez miyiz? Mesela; vakıf olacak kardeşimizin eğitim şartları (mezuniyetleri), sosyal hakları veya giderleri, neşriyat ile alaka dereceleri ve buna benzer daha başka noktalarda; vakıfların durumları kadar istihdamları da değişebilir. Vakıf kardeşimizin halini, şartlarını ve mahallini en iyi bilen “mahalli meşveret” heyetleri, kardeşimizin en güzel hizmetlerde muvaffak olması için ortamı, umumi sistem çerçevesi içinde sağlayacaklardır.

Bazı yer ve durumlarda vakıf olan kardeşimizin mahal meşvereti toplantılarına katılmasında fayda varken, bazen hizmette koşuşturan kardeşimizin seçimli cemaati meşveretlere ve dolayısıyla tartışmalara girmemesi, oradaki faaliyet ve tesirine kuvvet kazandırır. Fakat her zaman şu nokta nazarda tutulmalı: Meşveretlerde rey sahibi ve seçme-seçilme ile karşı karşıya kalan kardeşlerimiz orada sıkıntı çekeceklerdir. Zira vakıf, oradaki tüm cemaatin müracaat ettiği kişidir. Bazen konumu; köylünün görevlendirdiği imama yaklaşsa da, aynısı değildir. Yine vakıf kardeşlerimizin dikkat edecekleri bir başka husus; akçeli işlerden ve daha doğrusu mali meselelerden gayet uzak durmaları. Cemaatimiz bu gibi hizmetlerde heyetlerle hareket ettiğinden Allah’ın izniyle sıkıntı olmaz, fakat vakıf kardeşlerin mali meselelerden; aidat toplamak, kitapçılık yapmak veya cemaatin esnafından yardım toplamak gibi bir vazifesi olmazsa, hizmetleri daha daimi ve kalıcı olur, kanaatindeyim.

Para ve akçenin bahsi geçince; iaşesini cemaatten değil de, ticaretten veya bir başka meslekten kazanarak zamanının geride kalan kısmını vakfeden kardeşlerimizin durumlarının farklı değerlendirilmesine vurgu yapmalıyız. Yani vakıf kardeşimiz, maddi olarak cemaate bağlı olmasa da, hizmetleri ve Programları itibariyle yine mahalli meşverete bağlıdır, onların ortak kararlarıyla hizmette koşar, tanzim eder ve proje geliştirir. Belki de burada; Üstadımızın daha çocukluk devresinden son dersine kadar en çok dikkat ettiği “ nastan istiğna “ düsturunu esas alan vakıf kardeşimizin, içinde bulunduğu toplumda izzet-i ilmiyesini muhafazasına yardımcı olmamız lazım. Elbette ki; söz konusu kardeşimizin 19. Lem’a-yı iktisadın çerçevesi içinde kalmasını da sağlayacak tarzı unutmadan…

Hayatını bir maksada, bir gayeye, bir ideale aşk derecesinde bağlayanları, beraberindekiler anlayamayabilirler. Efendimizin Hicret esnasındaki mağara arkadaşının endişesi; İslamiyet’in tamamlanamaması değil miydi? O Muallimulekberin yoluna baş koymuş Seyda’nın Van Kalesinden kayarak düşüşü esnasında “Davam! ” diye bağırması gibi duyguları anlamaktan uzak olduğumuz bir hakikattir. Aynı şekilde;  hayatını Risale-i Nur’u dünyaya yaymaya, Onunla insanlığın imanlarını kurtarma ve herc ü merc içindeki dünyada sulh u sükûneti bu Kur’an hakikatleriyle sağlamaya koşarken, dünya zevklerini göremeyen hizmet erbabının duygularını anlamamız da zordur. Onların bu ulvi dünyasına giremesek de, o yüce ideallerle akşamlayıp sabahlayamazsak da, iman ve Kur’an cihadının rüyalarıyla yatıp kalkamazsak da; bu yola baş koymuş kardeşlerimize muhabbet, şevk ve samimiyet içinde ortam hazırlamamız ve en azından duacı olmamız gerekiyor, meşveret ve şahs-ı manevi olarak…

Risale-i Nur hizmetlerindeki vakıf kardeşimiz, bu kapının geçim kapısını idrak ettikten sonra, hizmet alanlarının, beldelerinin ve sürelerinin daima değişebileceğini nazara alarak koşuşturur. Üstadımızın Isparta, Kastamonu, Denizli, Emirdağ’a ve son Isparta hayatlarını düşünerek istihdamın nerelerde olacağını ve hangi zamanlarda cereyan edeceğini elbette hizmetlerin hakiki sahibine bırakacaktır. O yalnızca şahs-ı manevi çerçevesinde, birlikte olduğu kardeşlerinin meşveretine riayetle hizmet edecektir.

Benzer konuda makaleler:

9 Yorum

  1. Rabbim sayılarını çoğaltsın, bu müessesenin canlanması yeniden mesveretlerde ele alınması, eğitimlerinin konuşulması çok önemli . Hizmetin trafosu gibi düşünmek doğru müdür bilmiyorum ama, Risale-i Nur da ki manevi enerjinin cemaat içinde istikameti bir şekilde dolaşımı belki de vakıflar vasıtasıyla oluyor gibi geliyor bize. Allah razı olsun çok önemli bir konu. Risale nurların doğru anlaşılmasın da da vakiflik vazifesinin önemli olduğunu saniyoruz.

  2. Güzel tespitler , tüm bunları derli toplu sistem haline getirip uygulamaya koymak lazımdır.Teşekkürler..

  3. Esasında, her nur talebesi potansiyel bir vakıf, bir hizmetkardir. Fakat bu meselenin Üstadımızın anlattığı üzere tatbike koymak gerekiyor. Güzel tesbitler,tebrik ediyoruz.

  4. Hizmeti kendi canından öte bilen her Nur talebesi vakıftır. Vakfetmesi için de vâkıf olması lazım Risale-i Nur’un meslek meşrebine. Yoksa vakfolur (durur) hizmeti, daimî olmaz. Vakfeden mahvetmesi lazım hayatını. Hangi meslekte sınıfta olursa olsun orada yapılması gereken ve söylenmesi gereken şeyleri söyler ve etrafındakileri Risale-i Nur’a ısındırır, merak uyandırtır. İşte vakıflık. Kaldı Dersane işleri. Ona da hizmet elemanları olsa da olmasa da cemaat teşrik-i mesai ve taksimul a’mal ile yapar…

  5. Allaha yakın olmak için doğdukları şehirleri duygularını ailelerini sevdiklerini terk eden eski zamanın salihlerine benzetiyorum vakıfları. Kolay değil vakıf olmak ulvi gayeler uğruna feragat etmek, vazgeçmek, terk etmek.. Halis bir niyetle yola çıkan Allahın rızasından başka hedefi olmayan, yükü omuzlayan nurlu adamlar onlar…

  6. Tespitler doğru. Vakıf lık çok önemli bir görev. Hiçbir şeyle kıyas edilemez
    Mevcut durum vakıf larımızı sınırlıyor özgür hareket edemiyorlar. Vakıf lar belirli hizmetleri nin yanında özgür ve hür olmalılar. Hür düşünebilmeliler farklı olduklarını farkındalıklarını farklı insanlara gösterebilmeliler nur hizmeti bu şekilde gelişir. Hür vakıf larla. Bu günkü haliyle değil.

  7. Maalesef, işin önem ve ciddiyetine uymayan, imlâ ve ifade hataları devam etmiş.
    Vakıflık sadece memuriyetle değil, aynı zamanda işçilikle de kıyaslanmalıydı. Zira, bazen eskilikten, bazen de parayı ben veriyorum kafasının etkisi ile, “vakıf”; işçi gibi, çalışan gibi değerlendirilmiştir. Sonuçta küskünlükler, yanlış işler, çatışmalar ortaya çıkmıştır.
    Her konuda olduğu gibi, hem Kur’an hükmü, hem Peygamberimizin uygulaması, hem Üstadımızın sözleri ve uygulamaları, hem de insanlığın ulaştığı nokta olarak, en uygun sıkıntı giderme, çözüm bulma, konuyu halletme yolu; ancak “MEŞVERET”tir. Her zeminde bu konuyu savunmaya devam İnşaallah.

  8. Çok değerli yerinde tespitler, bu mevzuların tekrar gündeme gelmesi lâzım, bu yazıdaki hassasiyetler şu anda vakıf istihdam edilirken dikkate alınıyor mu? İstanbul merkezli bu sistem bu noktada neler yapıyor. Hepsinin sorgulanması ve konuşulması gerekir.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*