Hayatın sınırları ve musibetler

Kâinatta bir ölçü ve nizam var. Her şeye bir sınır tayin edilmiş. Her hadise bir ölçü ve düzen içinde tanzim edilmiş. Kudret-i İlâhî tarafından, Güneş semanın öyle bir noktasına yerleştirilmiş ki, ısısı ve ışığı fayda versin. Güneş dünyamıza çok az biraz uzak veya yakın olsa hayat çekilmez bir hal alabilirdi.

Dünyamız ise atmosfer tabakası ile öyle harika bir şekilde sarılmış ki, yapısında ve tabakasında en küçük bir bozukluk olsa dünya yüzündeki hayattan istifa edebilirdik.

Dünya yüzündeki hayat ise mükemmel bir ölçü ve düzen içinde Rahmet-i İlâhî tarafından devam ettirilir. En küçük bir düzensizlik ve eksiklik görülmez. Her şey yerli yerinde, her şey mükemmel bir düzen içindedir. İşte sürekli soluduğumuz hava. İçindeki azot ve oksijen dengesi biraz olsun bozulacak olsa hayat biter. Su, ısı, ışık, toprak ve diğer nimetler de aynı şekilde. Yani her şey bir düzen ve nizam ve ölçü içinde. Her şeye bir sınır konmuş. Her bir unsura bir sınır ve ölçü tayin edilmiş.

Bu kadar ölçü ve düzen içindeki hayatın merkezine ise insan konulmuş. Yaşadığı çevrenin her bir unsuru bir ölçü ve düzen içinde olur da, insan bu umumi kanun ve düzenin dışında tutulur mu? Elbette ki tutulamaz. İnsan da bir ölçü ve nizam içinde yaratılmış. Ancak fiilî davranışlarına fıtrî bir sınır da konmamış. Yani insan diğer mahluklardan farklı olarak iyi veya kötü istediğini yapmakta serbest. Elbette ki davranışlarından da sorumlu olacak.

Fakat hayatın düzenli ve doğru bir şekilde devam edebilmesi için bir takım sınırların bulunması gerçeği de açık. Evet, belki fıtrî bir kayıt yok, ama hayatî kayıtlar var. İşte bu kayıtlardan ve sınırlardan birisi de musibetlerdir.

Hayatın içine musibetlerin girmesinin bir çok hikmetleri olmakla birlikte, mühim bir hikmeti hayatın doğru bir şekilde devam etmesi için sınır özelliği olmasıdır. Yani musibetler insan hayatı için çok önemli sınır değerleridir.

Meselâ zehir içmek insan hayatı için tam bir musibettir. Çünkü hayatı bitirir. Bu sebeple zehir içmek yasaktır. Hayatın devamı için su iç, şerbet iç, süt iç, meyve suyu iç, ama zehir içme. Niçin? Hayatın sona erer de, o­nun için. Peki bunun böyle olduğunu nasıl anlarız? Tecrübelerimizden ve diğer insanların tecrübesinden. Zira biliriz ki, bir insan zehir içmiş, ya ölmüş veya hasta olmuştur. İşte bir insanın başına gelen böyle bir musibet diğer insanlara bir ikaz olur, bir sınır olur.

Meselâ bir yağmuru ele alalım. Yağmurda ıslanan bir kişi, hasta olur ve yataklara düşer. Hatta bazen zaturre olur ve ölür. İşte bunu bilen bir insan öyle durduk yere yağmurda ıslanmaya kalkışmaz. O rahmet damlalarını pencereden seyreder, içine girmez. Neden? Yağmurda ıslandığı zaman hasta olacağını bilir de, o­ndan.

Aynı şekilde ateşi ele alalım. Ateş insan için faydalı bir unsurdur. Ama elinizle ateşi tutarsanız sizi yakar. Bu da bir insan için musibet olur. Bunu bilen bir insan ateşe ancak sıcaklığını hissedecek şekilde yaklaşır. Yakacak şekilde o­nunla irtibat peyda etmez. İşte bu durum insan için sınır bir değerdir. Yanma neticesinde meydana gelen yaralanma, yanma, hatta ölümler bunu ikaz ederler.

Hayatımızın her safhasında böyle sınırlarla karşılaşırız. Günlük yeme-içme faaliyetlerimizi bir düşünelim. İnsan yemek konusunda ölçüyü kaçırdığı zaman hastalık denen musibetlerle karşılaşmaya başlar. Vücudun dengesini bozar, bir çok hastalığa dâvetiye çıkarır. İşte bunlar birer musibettir. Bunun için insan hastalık musibeti ile çizilen çizgiye dikkat etmeli. Aksi takdirde hayat yükü oldukça ağırlaşır.

Bu saydığımız misâlleri diğer musibetlere de uygularsak çok önemli sınırların olduğunu görürüz. Evet insanın duygu, istek ve fiillerine yaratılıştan bir sınır konmamış. Ama hayatın devamı için dinler vasıtası ile bazı temel kurallar getirilmiş ve musibetler vasıtası ile bazı fıtrî sınırlar çizilmiştir. İnsan bu temel kurallara ve musibet sınırlarına dikkat ederek yaşarsa hayatında mutlu olur ve yaşamaktan lezzet alır. Aksi takdirde maddî ve manevî musibetlerin pençesinde acı çeker. Öyleyse yapılacak şey, hayatın sınırlarını iyi anlamak, musibetlerin mesajını iyi okumaktır.

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*