´Hayır´ hayır getirecektir

Yanlış bilgilendirilen Fransa ve Hollanda halklarının hedefsiz, günlük politikaları protesto anlamına gelen AB anayasasına “hayır” hareketinin bazı çevrelerde sebep olduğu sevinç, yerini tedirginliğe bıraktı. Başbakanın bile grup toplantısında rüzgârına kapıldığı “hayır”ın, hayra alâmet olmadığını anlayan İngiltere, konuyu gündeminden çıkarmaya çalışıyor. Fransa ise Avrupa kamuoyunda menfî olarak “ağza” düşmüş durumda…

İnsanını sefahetin pençesine kaptırmış ve artık suçluyu kovalamaktan aciz hale gelmiş Hollanda’nın “hayır”ı ise fazla kıymet ifade etmiyor…

Fakat güzel oldu. AB’nin mânâsının, hedefinin, temel değerlerinin ve global dünyadaki stratejilerinin Avrupalılarca pek anlaşılmadığını siyasetçi ve idareciler de anlamış oldular. İkinci Avrupa’nın 11 Eylül ile birlikte Avrupa üzerine boca ettiği “İslâm düşmanlığının” da maalesef tesiri tamamen kalkmış değil. İkinci Avrupa’nın, tekelindeki medyayı bu hususta sorumsuzca kullanması, Birinci Avrupalıların gözlerini iyice açmışa benziyor. Fransa oylaması, AB yetkililerine zamanın “oyalanmaya” müsait olmadığını gösterdi. AB yetkilileri bu krizden çok kuvvetli ve daha sağlam temellere sahip bir Avrupa ile çıkacaklarından emin görünüyorlar.

İyi ki Fransa hayır dedi… Sosyal devleti hedefleyen, adaletli dağıtımı ve katılımcı demokrasiyi esas alırken bireyin hakkını topluma feda etmeyen, dünyamızın maddîmanevî geleceğini düşünen, neslini yok olmaktan kurtarmaya çalışan ve toplumda “dinozorlaşmayı” durdurmak isteyen bir Avrupa’nın kimler tarafından istenmediği ayan beyan ortaya çıktı. Sarkozy, istikamet olarak halkına Almanya yerine İngiltere’yi gösterirken “liberal demokrasiden” bahsediyor. Dünyanın birçok yerinde fitne ateşi yakarak hâlâ, savaş ve yağma ile geçinmek isteyen ve global ahlâksızlığa destek veren bir İngiltere’nin bu yolda ne örnek ve ne de müttefik olamayacağını en ahmak Avrupalı da biliyor. Kanaatimizce bu oylama Sarkozy ile Soroz arasındaki hemşerilik ve gaye birliğini de öne çıkardı. Liberal demokrasinin Sarkozy ve Westewelle’ye göre pratiğinin, kitaplardaki teorilerden çok farklı olduğunu Avrupalılar gözleriyle görürlerken; “hayır”ın netice olarak hayra vesile olacağını düşünüyoruz. Temel Avrupaî değerlerden farklı bir şekilde “hürriyet ve demokrasiyi” yorumlayan Alman liberallerinin başı Westerwelle ve diğer “hayır”cıların, insanî çerçevenin dışında bir hürriyet ve serbestînin peşinde koştuklarını birlikte görüyoruz. Ahlâksızların, sefihlerin, çevreyi tahrip edenlerin, gen teknolojisini kötü arzuları istikametinde kullananların, kapitali belli ellerde kontrol altına almaya çalışanların ve herşeyden önce semavî dinlerle çatışmalı olanların “blok” halinde hayırcıların tarafında boy göstermeleri, ayrışmanın sancılarını çeken Avrupa için hayırlı olmuştur.

Yanlış bilgi ve kaos ortamında yapılan referandumların sakıncalarını da dünyaya ders veren Fransa’nın yanlışlarını nasıl düzelteceğini birlikte göreceğiz. Yanlız Hıristiyanlığın dem ve damarlarına karıştığı Avrupalıların “dine karşı” çıkanlara müsamaha etmeyeceklerini düşünüyoruz. Yani pratikteki bir hayatın kanun ve yönetmeliklerle yasaklanmasına kalkışmak, tekrar “klasik Avrupa”ya dönüş olur ki, dünya şartlarının buna müsait olmadığını herkes biliyor.

İkinci Avrupa ve “Hayırcı Avrupa”nın ahlâksızlık ve nikâhsızlık yolunda her unsuru kullanarak cemiyeti çökertme girişimi, siyasetçileri fevkalade tedirgin ediyor. Hatta popülist duruşlarla Birinci Avrupalıları susturmaya çalışan tahripkâr Avrupa’ya karşı; aklî, cesurâne ve dehşetli neticeleri önceden gösterecek ifadelere acilen ihtiyaç duyuluyor. Genel bozulmayı normalleşme olarak gösteren tahripkâr ve sefih İkinci Avrupa’ya karşı Müslümanların efkârı âmmeyi bu şekten kurtaracak söylemleri cesur ve de seslice ifade etmeleri gerekiyor. Müslümanların, yirminci yılın vebası sayılan ideolojik dinsizliği Kur’ânî fikirlerle mağlup ettikleri gibi, deccaliyetin dünyanın hayatını alâkadar eden ahlâksızlık ve tahribine karşı da aynı mücadeleyi vermeleri şarttır. Avrupa’daki dehşetli çöküntünün öncü sarsıntılarını başta Türkiye olmak üzere İslâm ülkeleri yer yer yaşarken; hâlâ korku, tama ve tarafgirlik hastalıklarıyla “deccaliyete” karşı Müslümanların topyekûn karşı çıkmamalarının, ayrı bir felâkete kapı açacağı endişesini taşıyoruz.

Sarkozy ve taraftarları Avrupalı’nın efkârı âmmesini tahrip ettiğinden AB komiserleri emin olarak yeni tedbîrler almaya giderken; İngiltere’nin de rahatı kaçtı. Nevi şahsına münhasır bir ayrıcalık içinde Amerika’daki dinozorlarla güzelce paylaşıp giderken Sarkozy’ce örnek gösterilmesi, ahlâken sıkıntılı ada devletini paniğe sevketti. Zira başta Avrupa olmak üzere dünya devletleri, dünya serveti ve refahının adaletli dağıtılmasını istiyorlar. Hak ve hürriyetlerde ortak kıstasların peşinde koşan dünya devletleri ahlâksızların işini zorlaştırıyor. Para sihirbazlarının “sihri”nin kaçacağı yeni bir dünyanın oluşmaması için İkinci Avrupa zamana ayak süreye dursun. Eski hal muhal olunca, AB’de de geriye dönüş olmayacak ve insanî hürriyetler çerçevesinde adaletli paylaşımı esas tutan Avrupa kazanacaktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*