Hayvanların da kanun-u fıtrîsi var

Aziz vatanımızda gönüller üzerinde yaptığımız iman ve Kur’ân hizmetlerinden dolayı 12 Eylül 1980 ihtilâlinin 5. gününde, tafsilatı ve açıklaması uzun süren hadisattan sonra gece saat 04.00 civarında 2. Ordu askerî tutuklama karargâhına evimizden götürdüler. Kısa zamanda, büyük bir koğuşta 400 kişiyi bulduk. Soba ve WC yok, 400 kişiye 80 battaniye ve 80 askerî yatak var. Solcu, sağcı, akıncı, ülkücü, komünist var. Katillerden masumlara, bürokratlardan işçilere kadar her kesim ve sınıf var. İçler acısı manzara ve işkence var. Böyle bir mekânda herkesin oyu ile bizi koğuş ağası seçtiler. Tâ ki dertlerimizi dışarıya anlatalım ve gelen subaylara muhatap olalım ve 400 kişiye içeride denge unsuru olalım.

Herkesi yerde dinliyorum ve dertlerine çare olmaya çalışıyorum. Kendilerini dinledikten sonra, bulduğumuz kâğıt parçaları ile 2. Ordu Askerî Savcılığına, onların adına, Allah rızası için itiraz ve tahliye dilekçeleri yazıyorum. Bunların neticesinde de, tahliyeler olmaktaydı. Bir gün Konya-Meram ilçesinin bir muhtarı getirilmişti, bana getirdiler, “Derdini buna anlat” dediler. Ben onu tanıyordum, o da beni tanıdı. Camilerinde hem Kur’ân okumuşum, hem de ders, vaaz ve sohbetler yapmışım.

Her tutukluya sorduğum sualleri ona da sordum: Yetim hakkı yedin mi? Faiz ile münasebetlerin nedir? Hırsızlık yaptın mı? Adam öldürdün mü? Hz. Allah’a şirk koştun mu? Vatana ihanet ettin mi? İbadetlerle aran nasıl? vs, vs. Bu zât hepsinden sınıfı geçti. Bu sefer onu hayvanlar âlemine götürdüm ve sordum: “Hayatında kaç hayvan öldürdün ve nasıl ve niçin öldürdün?” Cevaben dedi ki:

“Hayatımda bir karatavuk vurdum ve şöyle oldu: Bir çifte tüfek almıştım, denemek için meramdaki evimizin arka ağaçlı bahçesine geçtim ve bir ağaçta karatavuk tabir edilen kuşu gördüm ve silâhı ateşledim, hayvanın tüyleri dağıldı, hayvan aşağı düştü. Bana müthiş bakıyordu, bir daha sıktım yine vurdum, ölmüyor ve hayvan bana dehşetli bakarak oradan uçtu gitti. O anda titremeye başladım. Korktum ve bir hafta dilim tutuldu ve on gün sonra ayağa kalktım…”

Ona ve etrafımdaki dinleyen tutuklu arkadaşlara hitaben dedim ki: “Nasıl ki şeriat kanunları, anayasa kanunları var ise, Cenâb-ı Allah’ın hayvanlar için ihdas ettiği ‘şeriat-ı fıtrîye’ kanunları da var. Bu kanunlara göre, bir karatavuk cezası ne kadar ise, onu burada yatmakla çekecek ve temizlenip çıkacak. Onun kaç gün olduğunu bilmiyorum, bekleyelim ve yine de dilekçeyi yazayım, bu cihetle de kader tecelli edecektir.” Neticede 13 gün sonra çağırdılar ve onu bıraktılar. Akabinde “Bir karatavuk öldürene 13 gün, artık adam öldürenler düşünsünler” dedim. Kendilerine ve hazirûna Hz. Bediüzzaman’dan nakiller yaptım. İşte onlardan bir tanesi; Hz. Bediüzzaman Mesnevî’sinde bu hususu gayet muknî ve iki misâl ile beyan ve ispat etmektedir. Bakın ne söyler ve hadisat-ı âleme bakalım.

“Arkadaş! Mâsum bir insana veya hayvanlara gelen felâketlerde, musîbetlerde, beşer fehminin anlayamadığı bazı esbab ve hikmetler vardır. Yalnız, meşiet-i İlâhiyenin düsturlarını hâvi şeriat-ı fıtriye ahkâmı, aklın vücuduna tâbi değildir ki, aklı olmayan bir şeye tatbik edilmesin. O şeriatın hikmetleri kalb, his, istidada bakar. Bunlardan husûle gelen fiillere, o şeriatın hükümleri tatbikle tecziye edilir. Meselâ, bir çocuk, eline aldığı bir kuş veya bir sineği öldürse, şeriat-ı fıtrîyenin ahkâmından olan hiss-i şefkate muhalefet etmiş olur. İşte bu muhalefetten dolayı düşüp başı kırılırsa müstahak olur. Çünkü, bu musîbet o muhalefete cezadır. Veya dişi bir kaplan, öz evlâtlarına olan şiddet-i şefkat ve himâyeyi nazara almayarak, zavallı ceylânın yavrucuğunu parçalayarak yavrularına rızık yapar. Sonra, bir avcı tarafından öldürülür. İşte, hiss-i şefkat ve himâyeye muhalefet ettiğinden, ceylâna yaptığı aynı musîbete mâruz kalır.” (Mesnevî-i Nuriye Katre-Hatime, B. Said Nursî)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*