Hem namaz kılarım, hem günah işlerim…

Ah şu âhir zaman! Sen, ne kadar dehşetli bir asırsın öyle?

Seni en güzel târif ve ifade eden Peygamberimizdir (asm); “Âhirzamanda imanı elde tutmak, kor ateşi elinde tutmak gibidir” buyurmuştur. Ne demektir bu?… “Kor ateşi elde tutmak.” Kim yapabilir bunu? Kim cesaret edebilir buna?

İmansız insana, “insan” denilmeyeceği gibi, o imanın îcabını îfa etmeyen Müslümana da, nasıl “Müslüman” denilir bilmem.

Ama imanın îcabını da yerine getirip, meselâ, imanın en mühim işareti olan namazını da kılıp, günah işleyen veya işlemeye devam eden Müslümana ne demek lâzım?

İşte, burada durup, düşünmek îcab eder. “Hem namaz kılarım, hem günah işlerim.” Olmadı, olmaz. Evet, bu dehşetli âhir zaman asrında, kıyamet ile burun buruna geldiğimiz asırda, Peygamberimizin (asm) buyurduğu gibi, imanı elde tutmak çok zor. Ha kor ateşi, ha imanı elde tutmuşsun. Bu hadis-i şerîf de, en çok, bu gibi hâllerin zuhurundan dolayı söylenmiş gibi.

Şeytan ve nefis ikilisinin en çok uğraştığı kişi, imanı gittikçe kuvvetlenen kişidir. Zayıf imanlıyı yoldan çıkarmak zaten kolay. Onlar çantada keklik. İş ki, bu imanı kuvvetli Müslümanları yoldan çıkarmak lâzım. Nefis, şeytanın emrine girer, o kişi de, bunların tuzağına düşerse, tamamdır. Şeytanın, umulmadık yerlerde verdiği vesveseler, göstermeye çalıştığı veya o tarafa çekmeye çalıştığı çirkin suretlerle geldiği hâller; bir bakıyorsunuz namazda, bir bakıyorsunuz Kur’ân okurken, bir bakıyorsunuz Kâbe’de tavaf esnasında. Eeee… şeytan hep soldan gelmez ki… böyle, sağdan geldiği de oluyor. Yeter ki tuzağa düşme, düşmeyelim, Allah düşürmesin!

Evet, yazının başlığı enteresan. Böyle şey olur mu? Maalesef oluyor. Bir zaman, çok kimsenin de gözünü boyayarak, iktidarı ele geçirip, sonradan C. Başkanı olan bir zatın, antika bir karısı vardı. Onun bu başlığımızla alâkalı bir sözü vardı, onu buldum.

Kendisiyle röportaj yapan biri soruyor:

“İbadetinizi aksatmadığınızı biliyorum. Ama geceleri çıkıp eğleniyorsunuz da…”

“Kur’ân da okurum, eğlenceye de giderim. Kur’ân’ı Arapça okurum, her gün 5 vakit namazımı kılarım. Ama dâvete gidip viskimi de içerim. Hepsinin yeri ayrıdır.”

Söylediği bu söz, nasıl bir sözdür öyle? Hani, Anadolu’da bazı cahillerin bir sözü var. “Ölüye gidince ağla. Diriye gidince gül” yani, yukarıdaki söz gibi, “hepsinin yeri ayrı” öyle mi? Hayır, öyle değil!

Hem namaz kılıp, Allah’ın emrine tabi olup, “yap” dediğini yapacaksan, o zaman, “yapma” dediğini de yapmayacaksın. Altı delik destiye su doldurmak vaziyetinde bulunmayacaksın.

Bazen bize, Hacca gidip gelip de, günah veya üçkâğıtçılıklarına devam edenlerin vaziyetini soruyorlar. Şöyle cevap veriyorum. ”Kardeşim, hac, o mübarek belde başka, adamın yaptığı yanlışlar başka, karıştırmayın. Yani adam oraya gitmiş hacı olmuş, ama ondan feyiz alıp, kendisini hizaya getirmemişse yazık. Yani düşünün, kirli bir halı var, yıkanması lâzım.

Ama sen o kirli halıyı yıkamayıp, esans gibi güzel kokular sürerek, güzel kokmasını sağlıyorsun. Halı güzel kokuyor, ama özünde kirli. Onun gibi işte” diyoruz.

Evet, nefse tabî olup, şeytanın tuzağına düşer de, hem namaz kılıp, hem de günah işlemeye devam edersek, ya namaz bizi günahlardan ya da günahlar bizi namazdan uzaklaştıracak. Allah muhafaza etsin ve bu gibi hâllere dûçar olanlara da, Rabbimiz, birinci vaziyeti nasib etsin inşâallah!

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*